Bir çok ağır hasta, hapishanelerde, gerçekliğine inanmayı reddedeceğimiz şartlarda yaşam savaşı veriyor. Onlardan çok daha fazla mahkum ise, çıkan her sağlık sorunu ile bir başına baş etme imkansızlığı ile yaşıyor. Yine sobe değil. Sağlık, hapishanede zinhar yok.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ‘şefkat eli’, aslında oldukça net olduğu halde muğlaklaştırılan eşitlik ilkesinin yerini tutamaz. Bakan Ayşenur İslam’ın iddiasının aksine, bunda siyasetin her kademesinin sorumluluğu var.
“Bir üniversitemiz, yazılımında Türk insanının özelliklerini göz önüne alan bir yalan makinesi üretecekmiş. Benim yazılımımda geliştirilmeyen bir takım hususlar olacak ki açıklamaların bir kısmını bir türlü ‘doğal’ karşılayamadım.”
Bir yol hikayesi bize ancak bir katliamı ya da bir mücadeleyi ilk kez ya da yeniden düşünmek için bir vesile olabilir. Sanat eserinin esas işlevlerinden biri bu değil mi zaten?
“Hayatı nasıl yorumladığımız bize bağlı bir şey. Yorumladığımız şeklinden hoşlanmıyorsak bunu değiştirmemiz gerek. Ya hayatımızı ya da yorumumuzu, hiç fark etmez. Sonuçta algıladığımız gerçekliği yaşadığımız için, bir yerde bir değişiklik yapmak gerekir.”
Katar’daki 5. Uluslararası İş Kadınları Forumu’na katılan Sare Davutoğlu yolculuğu esnasında verdiği röportajda şöyle diyor: ‘Ülkemizde feminist arkadaşlar ‘ya hep ya hiççi’. Bu mantıkla olaya bakıyorlar ve bu, olayı zorlaştırıyor. Hiç uzlaşmacı olmayan bir tavır.’
Geçen hafta İngiliz hükümeti kadın boşalmasıyla beraber bir takım cinsel davranışların porno filmlerde gösterilmesini yasakladı.
Ya vurdulu kırdılı bir tip olursa, ya sürekli garip sesler çıkartıp bunun komik olduğunu zannederse, ya bir adam gibi davranmaya kalkar da beni ve kadın arkadaşlarımı hor görürse gibi sorular ara ara aklımı kurcalıyordu.
Kadının bir şirkette en tepeye yükselmesinin önünü kesen tüm dış etkenler silinseydi bile hala baş etmemiz gereken bir gerçek var, baştan edindiğimiz hatalı inançlar yüzünden kendi kendimizin en büyük düşmanı olabiliriz.
‘Evlen, evlen…Bak [çocuk] olmuyor sonra! Evlenin’