Medeni Kanun’u bir miladi eşik değil, mücadele eşiği olarak tanımamız gerekiyor.
Translar olarak kendimizi giderek artan bir medya görünürlüğünün içinde bulurken, Rivera’nın öfkesi güçlendirici. Medyanın görünürlük vaadi, bizi yola gelirsek kabul göreceğimize inanmaya itiyor.
“Kadınlar, diğer kadınlar üzerinde tahakküm kurmak amacıyla ırklarının ve sınıflarının gücünü kullandığı müddetçe, feminist ‘kız kardeşlik’ hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşemez.”
Ermeni transatlantik göçü üzerine literatürde kadınların özneliğine rastlamak zordur. Amerika’ya göç eden kadınların deneyimi genellikle Dahiliye, Hariciye ve Zaptiye nezaretleri arasında geçen yazışmalarda kaybolur.
Sabiha Gökçen cumhuriyetçi modernite ve milliyetçiliğin bir ürünüyken, Nene Hatun anti-komünizm ile muhafazakar anneliğin bir sentezidir.
Hangi müşterek ve kurumsal mevziler dezenformasyonla mücadeleye omuz verebilir ve huzursuz mazilerle daha dürüst bir şekilde gerçekleşecek kamusal bir hesaplaşmanın önünü açabilir?
“Tarih alanında kadın dayanışması sadece kadın tarihçilerin çalışmalarını bu alanda görünür kılmakla ilgili değil, tarihçiliği toplumsal ve çok disiplinli bir anlayışla dönüştürmek için de anlamlı.”
Kim bilir belki de o ters “S” harfi, hikâyeleri tersinden yazmak gerektiğine dair bir işaretti. Kadının tarihe, yazıya, siyasete ve hayatın her alanına sinmiş aksanlı varoluşuna dair bir iz.
Tılgadintsi’nin dünyasına yaklaşabilmek için önce onun Harput’un Altın Ovası’ndan silinişinin izini takip etmek gerekiyordu.
Ermenilerin, özellikle Ermeni kadın ve çocukların hareketi ve belgenin, fotoğrafın hareketi birbirini nasıl etkiliyor, nerelerde kesişiyor, birbirini nasıl kısıtlıyor ya da özgürleştiriyor?