Karlin’in seyahat günlüklerini benzersiz ve popüler yapan şey, dünyanın en ücra köşelerinden bazılarında bekar bir kadın gezgin olarak üstesinden gelmek zorunda olduğu sorunların ve engellerin yanı sıra yaşadığı talihsizlikleri de anlatmasıydı.
Anlatamamak halinin bedende de bir karşılığı var. Bedenin hafızası var.
İnsanın öldüğü yer, doğduğu yerden daha çok şey söyler o kişiyle ilgili.
“Feminist, kuir ve vegan politikaların üçü de işlerimde samimi bir biçimde buluşuyor. Üçünün ortaklığı bedene müdahale ve sömürüden geçiyor.”
“Aile, bir kazadır.” Lütfi Akad’ın Gelin’i ve Fikret Reyhan’ın Çatlak’ı, belki de en çok bunu hatırlatıyor.
Filmde toplumun baskısına ya da kendi iç sesiyle yaşadığı tartışmaya rağmen Nana’nın bir çıkmaza saplanmadan, ya da bir sanat eserinde nesneleşmeden özgür olabileceği gerçeği atlanır.
Bu sesleri, içinden çıktığı dönemin ses perdesinde derin izler bırakan, delikler açan bir karşıt-ses, bir karşıt-bellek gibi duyduğumdan önemsiyorum.
“Erkek egemen sanat kanonunda kendine yer edinebilmek feminist mücadelenin ta kendisi.”
Pezzettino dönüştürücü. Bir şekillenişe doğru götürmüyor da bizi, şekillenişin ne demek oluşunu tanımaya götürüyor. Feminizm de böyle değil mi?
Maria Prymachenko hem folklorik saflığı ve gelenek içindeki köklülüğü hem de kırsal Ukrayna’daki kadınların deneyimlediği geleneksel kuralcılıktan özgürleşmeyi temsil ediyor.