“Diyarbakır.Turizm.Romantizm.Aktivizm” performansında belli düşüncelerin nasıl bir bakış açısıyla ve çerçevede sunulduğuna, dolayısıyla söylenen/söylenmeyen ile gösterilenler ve gösterilmeyenlere vurgu yapmaya çalışacağım.
Katalin Ladik onlarca yıllık kariyeri boyunca kolaj, deneysel müzik, performanslar, fotoğrafçılık, beden sanatı, posta sanatı ve ses oyunlarını kapsayan yoğun ama odaklı bir disiplinlerarası pratik geliştirdi. Kâğıtla, sesle ve kendi bedeniyle çalışan Ladik, üretimlerinin çeşitliliğine rağmen her şeyden önce bir şair olmaya devam ediyor.
Kürt sinemasını “popüler” temalar etrafında tekrar tekrar baştan yazıp var etmek yerine, aslında, Kürt sinemasının farklı dönemlerini, farklı biçimlerini ve dillerini anlama çabası parçalı, çok merkezli, çok özneli, çok dilli bir sinema alanı işaret ediyor.
İsmet Doğan’ın resimlerinden fışkıran bilinçdışı öğeler izleyiciyi heyecanlandırmakla kalmıyor, onu düşünmeye de sevk ediyor. Bilinçdışı dünyaya, iç nesnelere, iç dünyaya ait bir dizi duygu ve duygulanıma, çarpıcı betimlemelerin logosla buluşmasına tanık oluyoruz.
“Hem bir tek elmadan hem süpürülen topraktan/hem zindandan dönen insan ruhundan” söz eden Teyel, Uzuv, İlizarov sergisi 4 Kasım’a kadar Tütün Deposu’nda görülebilir. Sanatçı Çınar Eslek ve küratör Ceren Erdem’le sergi üzerine söyleştik.
Müveddet Nisan Yıldırım’ın işleri için seçtiği “Gidişini çizdim” ve “Çocukken nasılsa şimdi de öyle” gibi poetik isimler edebi bir hissiyat yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda güçlü bir dayanışma hissi veriyor. Kâğıt üzerinde pastel bir yara açar gibi, diye düşünerek galeriden ayrıldım, ama yara neden iyi hissettiriyor?
Tanık olduğumuz şey yalnızca bir albümün hikâyesi, albümün bizi çıkardığı bir pop müzik tarihi yolculuğu değil, bir direnişin de hikâyesi. “Karakol” klibinin yayınlanması ile kamuoyunda daha çok göze çarpmış olsa da biliyoruz ki Mabel Matiz’in mücadelesi bu kliple başlamadı.
Bağımsız aktivist/sanatçıların oluşturduğu “Sınır/sız” ekibinin yeni sergisi “Eksilerek Biriken” ekibiyle sohbet ettik.
Sevim Burak’ın ilk öykü kitabı Yanık Saraylar’ın Sedef Kakmalı Ev ile açılmasının isabet olduğunu söylemiştim. “Benim için düşçül bir şeydir edebiyat sade, düş’tür…”[43] diyen yazarın düşler ile dolu, düşsel bir öyküsü bu çünkü. Bu kadar çok parantez açmamızı sağlaması da cabası.
Gogoberidze çoğu filminde kendi hayatından ve Stalinizmin gadrine uğramış, kendisi gibi bir film yönetmeni olan annesinin yaşam deneyimlerini yeniden kurar. Şimdilerde 93 yaşında olan Gogoberidze, bayrağı kendi kızının da içinde bulunduğu yeni nesil Gürcü yönetmenlere devretmiş bulunuyor.