Sanat tarihi kanonuna erotik müdahaleler…
Gitgide mutluluğu diri diri gömdüğünü hisseden her kadın gibi ben de basamakları ve yokuşları daha huzursuz çıkar oldum. “Usta erkekleri” daha çok düşünür, gevezelerden daha bir korkar oldum.
Kısıtlayıcı bir Sovyet rejimi tarafından körüklenen, eninde sonunda dünyayı da parıldatan bir yaratıcılık.
Ölümünden neredeyse 20 sene sonra, Zeki Müren günümüzde ne anlama geliyor? Onun görsel ve işitsel remiksleri nasıl oluyor da hâlâ kültürel dünyamızda yer buluyor?
Lezbiyen filmlerin mutsuz sonlarla, cezalarla, acılarla bitişine deva…
Regine Olsen’den “nişanlısı” Søren Kierkegaard’a mektup.
Ruh yittiğinde mi bürünülür maskeye? Yoksa ruhu örten, donduran, giderek yok eden şey midir maske? Ya da arkasında yarattığı sahicilik efektiyle beraber hakikatin kendisi mi?
Halide Edib’in 1920’lerdeki metinlerinde, Türk edebiyatının Türklüğünü tesis eden birçok başka yazarınkinde olduğu gibi yaldızlı büyük anlatının gerisinde yazının sildiğinin, örttüğünün, karaladığının okunmasını bekleyen bir şeyler var.
Halide Edib’in kırılmış bir kadınlığın içinden, duyuşun tazyikiyle yazdığı mensur şiirleri, “kadınlığın biçareliği” ile yaşamsal ve yazınsal mücadelesine ışık tutuyor.
Ölümünden on yıllar sonra, Sibirya’dan binlerce mil uzakta, Dyagileva’nın mirası hâlâ, hep olduğu gibi hareket halinde; elden ele, yeni jenerasyonlara aktarılıyor.