Kadınların çoğu zaten üstlenmiş oldukları ev içi bakımına bir de bu bakımı olağanüstü koşullarda, çadırlarda, su ve yeterli temizlik malzemesinin yokluğunda devam etmek durumunda.
Şu anda dünyanın dört bir yanında gördüğümüz otokrat politikaların hepsi de yüzü geçmişe dönük politikalar. Putin’in geçmişteki “büyük Rusya”ya dönüş çağrısı böyle sözgelimi. Onun Ukrayna’daki savaşının aşırı LGBT-karşıtı retoriğiyle nasıl ayrılmaz biçimde el ele gittiğine dikkat edin.
Kürtaj meselesi 1970’lerde evanjeliklerin pek de umrunda değildi. Zira onlar evanjelik kurumlarda ırk ayrımcılığını savunmak için örgütlenmekle meşguldü, kürtaj yasağını ise sırf gerçek hedeflerinden daha “yenir yutulur” olduğu için sahiplendiler.
Kardeşlik girişimi kardeş katline dönüşür. Fıtratına uygun davranmayan kadınlar hedef de gösterilir, tehdit de edilir. Planlı bir şekilde kamusal alandan silinirler, tarihte hiç var olmamış gibi; tarihte örneği çoktur.
14 Mayıs’taki seçimde açık bir şekilde kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı üzerinden enerjisini depolayan bir ittifakla karşı karşıyayız.
Üniversite özerkliği Türkiye’de her ne kadar anayasa ile güvence altına alınmış olsa da, üniversiteler 2016’da yaşanan darbe girişiminin ardından ülke çapında boyunduruk altına alındı.
Deprem bölgesinde hayatı yeniden kurma yükünü yine en fazla kadınlar taşıyor.
Bu konuda söylenecek bir şey varsa söyleyecek ben değilim. Diğer yandan, İstanbul’da duran biri olarak seyrettiklerimden, duyduklarımdan, işittiklerimden sürekli notlar alıyordum.
Kendimizi üstümüzde öteden beri iktidar sahibi olanlar tarafından bize verilen etiket ve kimliklerin hapishane hücrelerine kapattığımızda, sahneleyeceğimiz şey en iyi ihtimalle bir hapishane isyanı olur. Devrim değil.
Girişe vardığımda sadece bu yolda 6 bin adım attığımızı gördüm. Polisin bu eziyet karşısındaki umursamaz tavrı, soğuk hava ve yağış, yerdeki çamur ise alana vardığımızda yerini büyük bir coşkuya bıraktı.