Öznenin maruz bırakıldığı şiddeti, önce sessizlikle kendisine izah edip, sonra yüksek sesle dışarıya aktarabilecek raddeye gelmesinin ne kadar zor olduğunu, her ifşa süreci gibi DAF ifşası da gösterdi.
Köşede oturanlara tepkiliyiz, çünkü kaçımız, sokakta kaç kadın, trans ya da eşcinsel bir erkek şiddete uğrarken kimselerin gelmediğine, sessizce köşeden izlediğine, kafasını çevirdiğine, bazen zincirleme trafik kazası ya da hafriyat makinesi izler gibi seyre daldığına defalarca tanıklık ettik.
Terk edildikleri için öldüren, bahane olarak kadını orospulukla, aldatmakla suçlayan erkekler ve canını kurtarmaya çalışan kadınlar arasında kaç yıllık fark olmalı?
Pankreasımda veya vücudumun başka bir yerinde de doku değişikliği fark edilebilirdi ve ben yine bedenimle ilgili sorun yaşardım muhtemelen, çünkü hastalık eşittir çaresizlik demek benim için. Ama seksle ilişkimi, ilişkilenme şeklimi, kadınlığımı(!) sorgulatmazdı hiçbiri.
Erkeklerin doğuştan sahip olduğu ve sadece erkek oldukları için sahip oldukları soyadı hakkı, kadınlara ancak eşlerinin soyadını da kullandıkları sürece tanınır.
Arkadaşımın erkek kardeşi evlenirken annesi ona yaklaşmış ve sesini alçaltarak 30’lu yaşlarındaki müstakbel gelinleri acaba yumurta dondurmayı düşünür mü diye sormuş.
Yargının erkek şiddeti davalarındaki cezasızlık pratiği, bizi cezalar konusunda garip bir noktaya sürüklemedi mi?
“aşk bir rüyaymış, uyandık” ama karında kelebekler de yok değil…
Annemiz. Anne. Benden bahsediyor. Fakat üçüncü tekil şahıs kullanarak. Üçüncü tekil anne.
Förtalskassan kesinlikle bir halk mahkemesi değildir. Metoo da değildi. Orada olan biten, birçok kadının bir araya gelip çıkmazlara, ihmalkarlıklara, tecavüzlere ve bir dizi suistimallere maruz kaldıklarını ve bu suçların artık bir son bulması gerektiğini söylemesiydi.