Çocukluğum tekstil endüstrisinin yükselişte olduğu zamanlara denk geldi. Tarlaları sulayan ırmakların tekstil boyasıyla rengarenk aktığını hatırlıyorum.
Fibromiyalji ve diğer görünmez, teşhis edilemez kronik hastalıkların feminist meseleler olduğunu kabul etmemiz, onları daha çok konuşmamız, mücadelemize dahil etmemiz ve asli birer tıbbi mesele haline gelmeleri için ısrar etmemiz gerekiyor.
Biraz müzik, biraz eleştirellik, biraz turistçilik.
Öfkeli olmak neşeli olmaya mani olmalı mı? Neşe tek başına hem direniş hem de zafer değil mi?
Angela ve Emile’in sıradan öyküsü mizahını yitirmiş bir parodiden fazlası mıdır?
“Hangi kitaba öncelik vereceğimize dair hepimiz bir seçim yapıyoruz. Ben de kendi seçim kriterlerime yeni birini ekledim: kadın yazar olacak.”
“Şimdi erkekler” diyor. Beylerden fazla ses çıkmıyor. Belli ki zor kadın olmak istemiyorlar. “Zor adam deyin” diye tavsiyede bulunuyor Sertap Erener de.
Yıllardır kucağında çocukluğumu taşıdı. Çirkin bir yeşile boyanmış duvarın önünde mini mini kıvırcık saçlı kızı dizlerinde eğliyor yıllardır.
İnsanın yokluğu mimari algılarımızı etkiliyor mu?
Bugün koronavirüsle ilgili yürütülen birçok tartışmada HIV epidemisine sıkça atıf yapıldığını görüyoruz.