Popüler kültürün son zamanlarda en sevdiği hikayeler, başına gelen bir felaket sonrası hızlı bir şekilde toparlanıp hayata devam ederek kaderini yenen ezilmişlerin hikayeleri.
Tek bildiğim, her toplumda kuralların ille de “yarışmak” üzerinden belirlenmediğini faktüel olarak bilmemiz. Zaten konu bu değil. Konu belirli zamanlarda popüler olanın neden popüler olduğu, bu durumun bize ne anlattığı ve bizim bununla ne yaptığımız.
20lerimse babama inat, önüme çıkan adama “gel, senden mi zarar göreceğim” diye meydan okuyan ama duygusal ve fiziksel şiddeti hatta tecavüzü bile aşk sanan kayıp bir femme fatale oynayarak geçti.
Ayrı yaşayan çift ilişkileri, herkesin kendi evine dönmesi, ilişki içi sorunları kendiliğinden çözecek mi?
Salgında yalnız ve çaresiz hisseden tüm annelere
Ingeborg Bachmann’ın romanları ataerki ve faşizm arasındaki ilişkiyi acımasız bir netlikle açığa çıkarır.
Daha dünyaya gelmemiş bir canlının pipisi veya kukusu nasıl bu kadar çıldırtabiliyor insanları?
Bu keşif ile insanlık olarak bir başka tarihi olaya daha tanıklık ettik; kadınların başarılarının erkek egemenlikte yok edilmesi.
İşte bütün gençliğim de aşkım da budur. İki selam almak, üç dayak yemek. Yine de yaşadım ben aşkı, yaşamayanlar düşünsün.
Belli ki, teknoloji bir felsefi problemi daha çözmüştü.