İlk kez geldiğim bir şehri düşünüyorum ya da bir kasabayı. Kimseyi tanımıyorum, kimse beni tanımıyor.

KÜLTÜR

Bu Yollar Kimlere Çıkar?

Şark görevinin 4. senesinde genç bir kadın olarak, bu küçücük şehirle ve bu coğrafyayla ilgili görmem gereken şeylerin çok azını gördüm, eminim. Yine de bu kadarı bile beni büyütmeye yetti. Görev yaptığım köyde yaşadıklarım apayrı bir başlık olur. Ancak gezerken gördüklerim ilmek ilmek ruhumu işledi diyebilirim. Van, Ağrı, Urfa, Antep, Diyarbekir, Muş, Maraş, Batman, Kars, Ardahan ve gönlümün sultanı Mardin… Daha görmem gereken çok yer var ama tekrar bahar gelene kadar sabrediyorum.

 

Herkes kendini birçok farklı şekilde arayabilir. Ben bu yazıda en güzel yöntemden söz edeceğim. En sürprizlerle dolu olanından, en huzur dolu, en öğretmen, en umutlu olanından bahsedeceğim: Yollardan.

 

Yol: bir varış şekli olarak değil, sürekli bir arayış biçimi olarak, kendine doğru giden ve yaşamın tam ortasından geçen. İlk kez geldiğim bir şehri düşünüyorum ya da bir kasabayı. Kimseyi tanımıyorum, kimse beni tanımıyor. Güneş yeni doğmuş henüz ya da batıyor. Gölgem peşimde ya da ben onun peşindeyim. O yabancı sokağın insanları içinde, onların ritmiyle yürüyorum. Saçlarım kıpırdanıyor rüzgârla.

 

İşte tam o anda, hayatın ve zamanın içinden geçiyorum sayılır. Sokak akıyor, ben de onun içinde akıyorum ağır ağır. Karşıma o yabancı sokağın bir kedisi çıkabilir, işte o an bu kedicik dünyanın en güzel kedisidir. Yanımdan geçen çift, dünyanın en güzel çiftidir. Bana dokunan rüzgâr, yeryüzünün en temiz rüzgârı, başımı çevirip gördüğüm o eski taş ev ya da taş köprü, dünya harikalar listesine adaydır. Asıl ben, yani o an kimselerin düşüncesini dinlemediğim, dünyanın en güzel ve en özgür kadını olan ben, hangi köşe başında istersem orada yolumu değiştirebilirim. İçim hangi manzarada kaybolmak isterse orada kaybolabilirim ya da yerimden kımıldamadan bir çay bahçesinde saatlerce oturabilirim. Ve bunu sadece canım öyle istiyor diye yaparım. Bu yüzyılda büyülü kalan nadir şeylerden bu anlattıklarım.

 

Saliha Hanım da karşıma tek başıma olduğum bir yolculukta çıktı diye mi büyülü buldum onu, bilemiyorum. Kendisiyle Urfa’da bir mayıs sabahı aynı odada uyandık. Devlet kurumuna bağlı bir pansiyonun paylaşımlı odasında… Ben aynı gün içinde Antep’e geçecektim, o ise gece dönmüştü Antep’ten. Sonradan buna çok üzüldük, birlikte gidebilirdik bir gün önceden karşılaşsaydık diye.

 

Saliha Hanım uzunca boylu ve buğday tenli. Kısa, kızıla çalan kahverengi saçlarını birkaç dakika içinde mükemmel hâle getirecek kadar iyi tanımış bedenini. Anadolu’nun bir çok şehrinde avukatlık ve hakimlik yapmış sapasağlam bir kadın.

 

Sabah tanışıp gün içinde aynı müzeyi gezmeyi planladığımızı fark edince kahvaltıya birlikte indik. Üzerine Hindistan gezisinde aldığı renkli sarisini geçirdi çabucak. O sabah daha önce aynı anda aynı şehirde bile bulunmamış iki güzel kadın olarak gülüşe gülüşe kahvaltımızı yaptık. Sanırsınız iki eski dost, gözleri ışıl ışıl eski anılarını konuşuyorlar. Biraz düşününce bu çok yanlış bir sanış da olmaz. Neredeyse tamamen yabancı olduğumuz bir şehirde ilkyaz havasına uyanmış iki kadın… Hayat ne zaman bir kapısını kapatsa, acaba bu sefer daha yaldızlı bir kapıyı nereden bulabilirim diye kolları sıvayıp aramaya koşan iki kadın…

 

Müzeyi sohbet ederek uzunca bir sürede dolaştıktan sonra birer kahve aldık. Telefon numaralarımızı kaydedip, sosyal medya hesaplarından takipleştik. Gezilerini yazdığı blogunun adını da aldıktan sonra vedalaşma zamanı geldi. İzmir’i çok sevdiği için birkaç sene evvel tüm düzenini bozup bu güzel şehre taşınan, her hafta sonu bir koyda veya konserde olmaya çalışan, daha birkaç sene evvel ut öğrenmeye başlamış, bahar geldi mi Kamelya çiçeklerini seven ve kış yaklaştı mı konserveler düzen, gülmenin ve yaşamanın hakkını sonuna kadar veren bu güzel kadınla Urfa’da ağzımda kahve tadı varken vedalaştım.

 

Kış yaklaşıyor, Saliha Hanım’ın tarifini bırakayım buraya. İçinde tüm Anadolu, Hindistan, Balkanlar, Avrupa ve Trakya var. Her bir şehrin sokakları, müzeleri, Ege’nin masmavi koyları ve Karadeniz’in yemyeşil yaylaları var. Yıllarca ve yollarca sevgi var içinde… Sarımsak, sirke, turşu tuzu, biraz zeytinyağı, kısmen acı biber ve bolca rendelenmiş domates ile biraz haşlanmış patlıcan. Afiyet olsun!

 
 
 

Görsel: Kiarostami, The Wind Will Carry Us filminden (1999)

 
 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YGardiyan
Gardiyan

Masamız, 90’ların sonunda, herkesin balkonlardan birbirine seslenip sohbet edebildiği bir mahallenin ortasına kurulu. Yüzleşme masamız mahallenin ortasında duruyor.

KÜLTÜR

YCemile
Cemile

Yıllardır kucağında çocukluğumu taşıdı. Çirkin bir yeşile boyanmış duvarın önünde mini mini kıvırcık saçlı kızı dizlerinde eğliyor yıllardır.

ENGLISH

YBeyond the Roads, Over the Mountains
Beyond the Roads, Over the Mountains

An elementary school teacher writes about her experience in a small village school close to Lake Van.

Bir de bunlar var

Ötekiliği Kucaklayan Çocuk Kitapları
Rızanın İnşası Üzerine bir Roman: Telekız
Bir Röportaj: Madonna (İnsan) ve Norman Mailer (Romancı)

Pin It on Pinterest