2017 Whitney Bienali’nde sergilenmekte olan, yazı görselinde gördüğünüz Dana Schutz imzalı resmin etrafında ilginç tartışmalar dönüyor. Open Casket / Açık Tabut adlı 2016 tarihli bu resim, 1955’te Mississipi’de beyaz bir kadına laf atmakla suçlandıktan sonra linç edilen 14 yaşındaki siyah genç Emmett Till’in gördüğü işkencenin tüm izlerini gösteren cesedinin, annesinin ısrarıyla cenazesinde açık tabutla sergilendiği sırada çekilmiş bir fotoğraftan esinlenerek yapılmış. Emmett Till’in annesinin “Benim gördüklerimi herkes görsün istiyorum” diyerek sergilediği oğlunun cesedine ait bu fotoğraf, bugün Amerika’da Sivil Haklar Hareketi’nin fitilleyicilerinden biri olarak hafızalara kazınmış, önemli bir sembol.
Açık Tabut‘un etrafında bugünlerde gelişen tartışma ise, ressamı Dana Schutz’ın beyaz olması, daha önemlisi, siyah mağduriyetine dair temsilleri kimin hakkaniyetle üstlenebileceğine dair. Sözü resmin teşhirden kaldırılmasını, dahası yok edilmesini öneren, sanatçı Hannah Black tarafından kaleme alınmış ve otuz kişi tarafından imzalanmış bu vurucu açık mektuba bırakıyorum:
Whitney Bienali’nin küratörleri ve çalışanlarına:
Size bugün Dana Schutz imzalı Açık Tabut resminin teşhirden kaldırılmasını talep etmek amacıyla ve dahası resmin herhangi bir müze veyahut piyasaya dahil edilmeden yok edilmesine dair acil bir öneriyle ilgili yazıyorum.
Bildiğiniz gibi, bu resim 14 yaşında öldürülen Emmett Till’in annesinin “Gördüklerimi herkes görmeli” çağrısından sonra açık tabutta çekilmiş fotoğrafını tasvir ediyor. Tanınmaz hale gelmiş bir çocuk cesedinin dahi beyaz bakışını o soğuk, hesaplayan tavrından vazgeçirmeyişi her gün sıklıkla gördüğümüz bir şey, bu resmin var olması dahi bunun önemli bir kanıtı. Kısacası: Bu resim Siyahları önemseyen veyahut önemsiyormuş gibi yapan herhangi biri tarafından kabul edilir bulunmamalı çünkü beyaz bir insanın Siyahların acısını kar veyahut eğlence amaçlı kullanması kabul edilebilir bir şey değildir; bu uzun süredir normalleştirilmiş bir eylem olsa dahi.
Sanatçı Schutz’un amacı beyaz utancını tasvir etmek olsa dahi, sözkonusu utanç genç bir Siyah çocuğun cesedinin beyaz bir ressam tarafından resmedildiği bir eserde doğru şekilde temsil edilmemiştir – beyaz şiddetinin utanç vericiliğine samimiyetle dikkat çekmek isteyen tüm Siyah olmayan sanatçılar öncelikle Siyahların acısına bir sanat malzemesi olarak yaklaşmayı bırakmalıdırlar. Sözkonusu konu Schutz’a ait değildir; beyaz ifade özgürlüğü ve beyaz sanatsal ifade tarihsel olarak başkalarınınkinin kısıtlanması üzerine kurulmuştur ve doğal birer hak değildir. Bu resim gitmeli.
Emmett Till’in ismi, ölümünden sonra oldukça sık anıldı. Bu isim, yalnızca Till için değil, kolayca gözden çıkarılabilir olarak görülen tüm kişilerin yasının tutulabilmesi için, dahası Siyah bir çocuğun sözüne, refahına veya hayatına karşılık beyaz bir kadının sözüne verilen ağırlığın, hatta tüm Siyah-karşıtı hukuk sistemlerinin sembolü haline gelmiştir. Annesinin cesareti sonucu Till tüm Siyahlar için bir ilham kaynağı ve uyarı haline geldi. Siyah olmayan herkes, sözkonusu hareketi ne tam olarak anlayabilir, ne de kişileştirebilir: Bu kolektif anlayamayışın ispatı Siyah insanların beyaz ırkçıların elinde ölüp durmaya devam etmesi, Siyah toplulukların bu resmin sergilendiği yerin yakınlarında fakirlik sınırı altında yaşamaya devam etmesi, Siyah çocukların halen çocukluğunu yaşayamamasıdır. Eğer Schutz tarihe dair bir hassasiyet geliştirmemişse, eğer Siyah insanlar ona sözkonusu resmin lüzumsuz bir acıya sebep olduğunu söylüyorsa, kendisi ve siz, bunu kabul etmelisiniz. Bu resim gitmeli.
Siyah kültürünün Siyah olmayan sanatçılar tarafından uyarlanması üzerine süregelen tartışmalar, bu durumun Siyahların Amerika ve dünyanın her yerinde halen uğradığı ayrımcılık ile ilişkisini açıkça ortaya koymakta. Daha geniş bir tarihsel perspektiften bakacak olursak içinde yaşadığımız dönem, Siyah hayatların ve bedenlerin uğradığı kapitalist tahakküm ile başlamıştır. Diğer yandan, büyük ölçüde Siyah olmayan medya araçlarının Siyah insanları acı içinde ya da ölüm eşiğinde göstermeye dair hevesleri hakkında en az aynı derecede önem taşıyan bir tartışma da şu an sürmektedir; bu medya temsilleri, akla halk arasında linç gibi eski utanç verici beyaz Amerikan geleneklerini getirmektedir. Birçok beyaz veyahut beyaz zihinli eleştiri bu tartışmaları önemsiz ya da naif bulsa da, uyarlama ve temsile dair bu tartışmalar insan toplulukları olarak açıklık, dürüstlük, alçakgönüllülük ve umutla iyileşme odaklı bir hayatı nasıl yaşayabileceğimize dair yollar aramaktadır, özellikle de hayatlarımızın üzerine kurulduğu cinsiyet ve ırk karşıtı bu şiddetin barbarca tezahürlerini göz önüne alırsak. Bu önemli temel sorunun yöneltilmesi için sanattan daha iyi bir adres düşünemiyorum. Bu sorular ve sorgulamalar olmadan sanat, boş şekilci dürtülerin ve ironilerin içinde çözünüp anlamsız bir meşgaleye, yahut terapiye dönüşür.
Whitney Bienali’nin küratörleri de bu söylediklerimle hemfikir olmalılar ki Siyah yaşamların ve Siyah-karşıtı şiddetin temalar olarak ziyaret edildiği bir sergi düzenlediler ve türlü önemli yayınlar tarafından bu çalışmaları için iyi eleştiriler aldılar. Küratörlerin bu kapsayıcı tutumları, yakın zamanda Amerika ve başka yerlerde meydana gelmiş Siyah ayaklanma ve mücadelelerin Siyah-olmayan zihinlerde yer etmesi sebebiyle şu anda Siyahlığın ‘moda’ olmasından kaynaklanıyor olabilecekse de, ben kendimde bulduğum içgörü ve samimiyeti Whitney küratörlerinde de görmeyi tercih ediyorum. Demek istediğim – hepimiz bazen büyük hatalar yaparız, ancak çalışma ve özenle bu hatalardan daha önemli olan şey, onları nasıl telafi ettiğimiz ve bu esnada neler öğrendiğimiz olabilir. Bu resim, gitmeli.
Okuduğunuz için teşekkür ederim,
Hannah Black
Sanatçı/yazar
Whitney Bağımsız Çalışmalar Programı Katılımcısı, 2013-14
Hannah Black’in mektubuna Whitney küratörleri Mia Locks ve Christopher Y. Lew’den gelen resmi yanıt şöyle:
2017 Whitney Bienali insan tecrübesinin farklı açılarını, bunların içine şiddet, ırkçılık ve ölüm gibi acı verici olanları da dahil ederek temsil etmeyi amaçlıyor. Sergide yer alan birçok sanatçı bu konuları ele alıyor ve içinde bulunduğumuz bu kutuplaştırıcı zamanda empati yaratan bağlantılar kurmayı amaçlıyor. Dana Schutz imzalı Açık Tabut (2016) isimli resim, Siyah Amerikalıların gördüğü şiddete dair huzursuz edici bir görsele dayanıyor. Özellikle birçok Siyah Amerikalı için sözkonusu fotoğrafın çok ağır ve duygusal bir önemi var. Bu resmi sergilemeyi seçerek bu sonuçları çok önemli olmuş, acılı imgenin Amerika ve Siyah Amerika tarihindeki önemine ve bu ülkedeki ırk ilişkilerine dikkat çekmeyi amaçladık. Bu serginin küratörleri olarak bu önemli konuların konuşulabilmesi için müzeyi bir platform olarak kullanmaya gönülden inanıyoruz.
Açıklama gördüğünüz üzere resmin teşhirden indirilmesine veyahut yok edilmesine dair bir ifade içermiyor. Bu saat itibarıyle eserin sanatçısının resmi olarak yayınladığı bir açıklamaya rastlamadım. Benim konuyu kafamda getirdiğim nokta ise şu oldu: Uzun uzun düşündükten sonra resmin yapılması ve sergilenmesi eylemlerinin kendi içlerinde dikkatsiz ve özensizden ziyade yanlış olarak nitelendirilemeyeceğine, ancak mesela sanatçının eseri bir anlayış ve karşılıklı diyalog, dahası anıtsal nitelik taşıyabilecek bir fedakarlık/kurbanlık örneği olarak halk içinde yok etmesinin çok önemli ve doğru olabileceğine karar verdim. Çünkü kimi, nasıl temsil etmeyi seçtiğimiz ve bu temsilin bizden nasıl yararlandığına (belki hatta tam tersine de) dair sorgulamaların büyük önem taşıdığı kesin; bu temsilden vazgeçmek, görünür bir geri adım atmak, alan açmak sanatçısının iradesine düşen bir karar olmalı. Peki siz ne diyorsunuz, sanatçının ifade alanı herhangi bir şartta dokunulamayacak, tamamiyle özgür bir alan mıdır? Resim bazen gitmeli mi?