Bridget Jones’un Günlüğü, Bridget’in bir yeni yıl akşamı evinde tek başına, kırmızı pijamaları ve bir şişe şarapla All By Myself şarkısına eşlik ettiği sahneyle başlar. Bridget, ailesinin evinde düzenlenen ve Mark Darcy’le talihsiz sayılabilecek bir şekilde tanıştığı yeni yıl partisinden eve dönmüş, “evde kalmış bir kız kurusu” olmaya yönelik endişeleriyle baş başa kalmıştır. Artık hayatının iplerini eline alma vaktidir(!). Bridget, ertesi sabah uyandığında meşhur günlüğünü eline alır ve yeni yıl kararlarını yazmaya başlar:
Kesinlikle 9 kilo verilecek, bir önceki günden kalan iç çamaşırları kirli sepetine atılacak, iyi ve aklı başında bir erkek arkadaş bulunacak.Bunlara ek olarak, sigarayı bırakmak ve daha az içmek de var listede.
Film aslında Bridget’in yeni yılda ne tür kararlar aldığından çok, bunları nasıl uygulayamadığını anlatıyor. Her seferinde işler tam yoluna girecekken öngörülmeyen bir aksilik yaşanıyor ve kararlar, hissedilen suçluluk ve sorumluluk hissine karşın bir türlü hayata geçirilemiyor. Fakat bu durum, filmin sonuna doğru bir problem olmaktan çıkıyor; zira Bridget, kendini “olduğu haliyle” beğenen Mark Darcy ile yakınlaşıyor. Bu noktada kararlar büyük ölçüde geçerliliğini yitiriyor, zira Bridget’in beğenilmek için belli güzellik ve davranış kalıplarına girmeye çalışmasına “gerek kalmıyor”.
Bridget’in ilişki durumu, şu çok basit soruyu sorduruyor: Eğer bizi olduğumuz şekilde kabul eden çevreler ve ilişkiler içerisinde olsaydık, kendimizi “geliştirmek” için bunca çırpınır mıydık?
Bu soruya iki açıdan bakıyorum; ilki birilerini olduğu gibi kabul etme ve birileri için değişme fedakârlığı ya da erdeminin, çoğunlukla kadınlar tarafından gösteriliyor oluşuyla alakalı. Kadınlar olarak “kusurlu” ya da “kabahatli” bulunmaya o kadar alışmışız ki değişim, bize yabancı bir kavram olmaktan çıkmış. Öyle ki, filmde de Mark’ın Bridget’i olduğu haliyle beğenmesi arkadaşları arasında epey bir şaşkınlık uyandırıyor: “Olduğun gibi mi?Daha zayıf, daha zeki, birazcık daha büyük memeli ve birazcık küçük burunlu değil mi?”
Bir yandan ikili ilişkiler özelinde değişim, karşılıklı yaşanıyor ve kişiyi kendinin daha iyi bir versiyonu yapıyorsa bir erdemdir; zira değişim alışılmış davranış biçimlerini kırmayı zorunlu kılar, kolay değildir. Aynı şekilde insanları kendi idealine göre yontmadan kabul edebilmek de bir erdemdir, çünkü bu da her kişinin başkalığı ve biricikliğiyle barışmayı gerektirir. Öte yandan, değişimin kadın açısından çoğunlukla tek taraflı kalması ve erkeğe yönelik koşulsuz kabullenişin zorunlu hale gelmesi, kadının kendi değer ve sınırlarından feragat etmesiyle sonuçlanır. Hegemonik erkekliğin en sevdiği –benim de bu yıl epey bir duyduğum– cümlelerden biri şudur hatta: “Ben böyleyim”. Kadınlarsa bazen bu “böylelikle” mücadele ederken iyileştirici ve geliştirici bir rolü kendilerine görev bilip, kendi arzu ve çıkarlarına yabancılaşabiliyor.
Filmde bu durum, Bridget için bir kırılma anını temsil ediyor: Daniel Cleaver –Bridget’in eski patronu ve kendisini aldatan eski sevgilisi– doğum gününde Bridget’i görmeye evine gidiyor. Bridget’in, beklentisinin aksine, arkadaşları ve Mark Darcy’le keyifli bir akşam yemeği yemekte olduğunu görünce şaşırıyor önce; sonra Bridget’i kenara çekip, “Beni biliyorsun, ben havalı sesli ve kötü karakterli bir felaketim. Beni ancak sen kurtarabilirsin Bridge,” diyor. Daniel, af talebini tipik bir “ben böyleyim” açıklamasıyla meşrulaştırmaya ve muhtemel bir ilişkinin sorumluluğunu Bridget’in omuzlarına yüklemeye çalışıyor. Bridget önce tereddüt ediyor gibi görünse de sonra şunu söylüyor: “Bu benim için yeterince iyi bir teklif değil”. Daniel köklü bir değişim değil, yüzeysel bir telafi vaat ediyor ve bu yeterince iyi bir teklif değil.
Soruya ilişkin ikinci mesele ise ilişkilerden bağımsız olarak son on yılların mottosunun “performans” haline gelmesinden kaynaklanıyor. Şüphesiz insanın bir işe yönelik başarısını artırması güzel bir şey; fakat bunun artık bir seçenek olmaktan çıkıp kültürel bir norma dönüşmüş olması, olduğumuz şekilde kabul görmeyi ya da en azından öyle olduğunu hissetmeyi epey güçleştiriyor. Birçoğumuz kendine has bir yetersizlik ve değersizlik hissiyle başa çıkmaya çalışıyoruz.
Bu his, aklıma filmden şöyle bir sahneyi getiriyor: Yayıncılık sektöründe çalışan Bridget, Kafka’s Motorbikeisimli romanın tanıtım etkinliğinde görevlendiriliyor. Birçok ünlü yazar, yayıncı ve eleştirmenin boy gösterdiği etkinlik salonuna girerken Bridget’in kendine söylediği ilk şey şu: “Ben buradaki herkesin entelektüel dengiyim”. Fakat hemen sonrasında, aslında hiç de öyle olmadığını hissettiği bir olay yaşanıyor ve oldukça zeki, hazır cevap ve komik bir kadın olmasına karşın, bir kez daha kendini aptal ve işe yaramaz biri gibi hissediyor. Tabii bu Bridget’in bir kadın olmasıyla da yakından ilişkili, zira erkekler hiç ya da pek uzman olmadıkları meseleler hakkında erizahat yapmaya, kendilerini yerli yersiz ortaya koymaya epey aşina sayılırlar. Kadınların, kendi uzmanlık alanlarında konuşurken dahi temkinli olması, doğru sözleri doğru şekillerde ilettiklerinden emin olmak için onca düşünmesi de bundan.
Bu yetersizlik ve yetkin olamama hissi benim de son aylara değin epey yoğun hissettiğim bir şeydi. Sürekli okumam, izlemem, düşünmem, yapmam vs. gereken şeylerin ağırlığı altında eziliyordum. Hâlâ da biraz öyle sayılır. Gittikçe büyüyen içerik deryası, hızla değişen gündem, gösterişli unvanlarının rekabetçi dünyası ve her şeyin “en iyisine” yönelik örnekler, birçoğumuza olduğu gibi beni de hâlâ yeterince iyi olmadığım ya da bir şeyler kaçırdığım hissiyle baş başa bırakıyor. Bu histen sürekli bir şeyler yaparak kurtulmaya çalışıyorum, fakat sonucunda aldığım tatmin pek de ödüllendirici olmuyor genelde.
2021’in ışık hızıyla başladığı şu günlerde işte böyle şeyler düşünüyorum. Bridget gibi bu yeni yılda hayatımın gidişatına yönelik acilen belli kararlar almam gerektiğini düşünmüyorum. Aksine, 2021 için kendimi “geliştirecek” kararlar almayacağım. Okuma-izleme listeleri yapmayacağım, yeni işleri, hobileri, gidilecek yerleri, yaşanacak ilişkileri vs. düşünmeyeceğim. 2021, özellikle bir şey yapmak için çabalamadığım, değiştirmek için hırpalanmadığım, durup seyrettiğim ve nihayet kendimden, her halükârda memnun olduğum bir yıl olsun istiyorum.
Sağlığınıza dostlar…