Uyuyan Güzel masalını “kötü kalpli” cadının gözünden anlatma fikrini ve cadıyı Angelina Jolie’nin oynayacağını ilk duyduğumdan beri Maleficent’ı heyecanla bekliyor ve filmin lütfen berbat çıkmamasını umuyordum.
Filmi dün izledim ve hiiiç fena bulmadım. Spoiler vere vere anlatayım. Öncelikle Maleficent (Türkçesi Malefiz) bildiğimiz masaldaki iki önemli saçmalığı düzeltiyor:
1. Sırf partiye davet edilmedi diye bir kadın neden bebek lanetlesin, kızcağızı ölüm uykusuna soksun? Film işin aslında pek öyle olmadığını, Malefiz ile Kral arasındaki geçmişi, “ihaneti gördüm ampütasyonu yaşadım” kısmını anlatıyor. Hikaye sırtını kötülüğün gizemine yaslamayıp çünkü o bir cadı ve cadılar kötü olur varsayımını aşabilince Malefiz neyi neden yaptığı belli olmayan sosyopat olmaktan çıkıyor. Daha da iyisi, bunu yaparken sosyopat rolünü krala da yıkmıyor. Nedensiz kötüyü erkek yaptık, al sana feminizm hatasına düşmüyor.
2. Damdan düşer gibi gelen el oğlu prensin öpücüğü ne münasebet sevgi iksiri, Uyuyan Güzel’in kurtarıcısı olsun? Genç adama sözüm yok, tamam çok tatlı, tamam karşılıklı bir heyecan hasıl oldu ama dur daha 5 dakika önce tanıştınız? İşte burada asıl spoiler geliyor: filmde Uyuyan Güzel’i uyandıran prensin değil doğduğundan beri onu korumuş kollamış olan Malefiz’in öpücüğü oluyor. Doğru okudunuz. Disney, bildiğimiz Disney, sıralamada abla/üvey anne/kadın arkadaş figürünün badireler atlatmış ve perçinlenmiş sevgisini sizi geçen hafta görmüş ve bakışlarınızdan çok etkilenmiş erkeğin beğenisinden önde tutmuş. Bu kadarını hangimiz tahmin edebilirdi?
Film hiçbir noktada çocuk filmi olmaktan çıkmıyor. Gidip de hani benim Bergmanesk karakter derinliğim, olay örgüm : ( demeyesiniz. Ama eğlenceli, yenilikçi ve sizin ya da başkasının çocuğunun seyretmesinden huzursuz olmayacağınız, bırakacağı izler doğru düzgün düşünülmüş bir çocuk filmi. Masalın daha en başında Malefiz’in ülkesinin bir kral ya da kraliçeye ihtiyaç duymadığının belirtilmesi, Malefiz’in şiddetinin sebepsiz değil bilakis büyük bir zulüm ve ihlalden doğduğunun altının çizilmesi ve hikayenin bir kişinin aynı anda hem kahraman hem kötü olabileceği noktasıyla sonlanması sadece çocuklar değil pek çok yetişkin için faydalı hatırlatmalar. Bunları saymışken Angelina’nın aynı zamanda filmin baş yapımcısı olduğunu belirteyim.
Boşuna boynuzlu ilah demiyorum, yapımcılığı bir yana oyunculuğunda da baştan sona döktürüyor. Masal kötüsü olduğunun hep farkında. Abartılı kahkahalardan, radyoaktif bakışlardan yüksünmüyor, hepsinin hakkını veriyor ama doğru dozda. Angelina Jolie’nin inkar edilemez bir duruşu, insanı kilitleyen bir mevcudiyeti de var tabii. Yılmaz Güney’in yakın plan yüzünü ekranda görmeye benzetiyorum biraz bunu. Bakıyorsunuz, o an orada başka kimseyi hayal edemiyorsunuz ve bir şekilde kazanmasını istiyorsunuz. Nedense Yılmaz Güney birden fazla kez aklıma geldi bu yazıyı yazarken. Belki aynı anda hem kahraman hem kötü olmak, belki de önce yıldız aktör olup sonra bu popülerliği başka davalarla birleştirmek bana biraz onu hatırlattığından.
Film Angelina’nın hayatıyla ilgili gazetelerden öğrendiğimiz bazı detayları da lehine kullanıyor gibiydi. Mesela Aurora’nın Malefiz’in kucağına çıkmaya çalıştığı ve Malefiz’in kendisinin doğurmadığı bu yabancıdan gördüğü sevgiye şaşırdığı “dönüştürücü” sahne… Sanki bana gerçek hayatta ilk çocuğunu evlat edinmiş ve sonra başka çocuklar evlat edinmeye devam etmiş ünlü bir kadını hatırlatıyordu.
Siz izlediniz mi Malefiz’i? Nasıl buldunuz?