Büyük Patlama teorisi ilk olarak 1920’lerde ortaya çıkmış. Bu tarihten otuz sene önce patlamayı sanatkarane bir gözle gören şiir, Cenap Şahabettin’e ait. Abartıyor muyum?

SANAT

Birbirlerinin Peşinde: Şiir ve Bilim

 

Evren yalnızlığı diye bir şey var. Bu, çoğu şairin mısralarında mevcut. Örneğin, Dağlarca daha önce bir dörtlüğüne değindiğim “Asu” şiirde şöyle der: “Aydınlık yitiverir yeryüzü yalnızlığından” O ışığın aksettiği yeryüzü değil, evren yalnızlığıdır. Bunu görmek için disiplinler arası nam bir top çelme kabiliyeti ve alanlar arası bir zeminde hareket etmek gerekiyor. Yok yok, o akademik temrini bir yana bırakalım. Çakraları açalım sadece.

 

İkinci olarak, divan edebiyatında, modern şiirde, başka başka ayrımlarda hep şu karşımıza çıkıyor: Şiir, bilimle yazılır. Bilimi bilmeden o fende gezinemezsiniz. Ve onun servetinden mahrum kalırsınız. Bu yüzden ben buradayım diye bağıran bir şey, abes bağlantılarla gözden yitiverir. Şiir ve bilimin birbirini takip etmesi önemli bu nedenle.

 

Büyük Patlama teorisi ilk olarak 1920’lerde ortaya çıkmış. Yani dünyanın, dünyaların, bin bir çeşit yıldızın, bildiğimiz evrenin oluşumunu açıklayan kuram. Bu tarihten otuz sene önce patlamayı sanatkarane bir gözle gören şiir, Cenap Şahabettin’e ait. Abartıyor muyum? Elbette, aşağıda geçen şiir bir öznelik hikayesi üzerinden de okunabilir. Hatta Mai ve Siyah’ın Ahmet Cemil’iyle birlikte düşünülebilir. Ancak burada dikkatleri bir başka tarafa çekmek lazım. Şiir kendi boşluğunun üzerinde yükseliyor. Kendi işaret ettiği uçurumunun kenarında açıyor. Bu nedenle Mahmut Temizyürek’in tam olarak Çağdaş Türkçe şiir kaleme alan şairler üzerinden anlatmak istediği fakat pek başarılı sayılamayacak kavramı sanki burada ortaya çıkıyorBoşluktan doğuyor şiir. Hem de göbeksiz bir boşluktan. Öncelikle şiirin orijinaline bakalım. Daha sonra anlaşılmayan kelimelerin yanına yerleştirmeye çalıştığım basit karşılıklarına:

 

UNUTULMAYAN SANİYE

 

Bir anda bütün benliğimiz etti tenevvür;

Efkârımızı kapladı bir cevf-i tahayyür;

Kalmış gibi bir şa’şaa-yi berk-i ademde,

Hep âlemi hâmûş ü muzî gördük o demde;

 

Birdenbire tenhâ gibi geldi bize her yer,

Ancak ikimizdik yaşayan mest ü münevver.

 

Boş fikr ile, boş kalb ile, boş âlem içinde

– Müstağrak-ı gaşy ü yakaza, mürde vü zinde –

Bir nâ-mütenâhîliğe olmuş gibi mâlik,

Bir sâniye bir nez’-i müzehheble geçirdik…

 

Bir vecd-i semâvî ile, bilmem ki, habersiz

Sath-i küreden yükseliyor muyduk o dem biz?

Bilmem düşüyor muyduk açık bir uçurumdan,

Sergeşte-yi hummâ-yı emel, nâim ü sekrân?..

 

 

Biz ancak o mestâne seferde şunu bildik:

Bî-şübhe şu hâk-i siyeh [kara toprak] üstünde değildik.

 

 

 

UNUTULMAYAN SANİYE

 

Bir anda bütün benliğimiz etti tenevvür;

Efkârımızı kapladı bir cevf-i tahayyür; [Hayret boşluğu]

Kalmış gibi bir şa’şaa-yi berk-i ademde, [yokluk şimşeğinin parıltısında]

Hep âlemi hâmûş [susmuş] ü muzî [parlak] gördük o demde;

 

Birdenbire tenhâ gibi geldi bize her yer,

Ancak ikimizdik yaşayan mest ü münevver.

 

Boş fikr ile, boş kalb ile, boş âlem içinde

– Müstağrak-ı gaşy ü yakaza, [mest ve uyanıklığa gark olmuş] mürde vü zinde [ölü ve sağ] –

Bir nâ-mütenâhîliğe olmuş gibi mâlik,

Bir sâniye bir nez’-i müzehheble [yaldızlı bir can çekişmeyle] geçirdik…

 

Bir vecd-i semâvî [göklerden gelen bir kendinden geçme] ile, bilmem ki, habersiz

Sath-i küreden [yeryüzünden] yükseliyor muyduk o dem biz?

Bilmem düşüyor muyduk açık bir uçurumdan,

Sergeşte-yi hummâ-yı emel, [emel nöbetine tutulmuş şaşkın] nâim ü sekrân [uyayan ve sarhoş]?..

 

Biz ancak o mestâne seferde şunu bildik:

Bî-şübhe [şüphesiz] şu hâk-i siyeh [kara toprak] üstünde değildik.

 

 

O saniye, o ân, o oluş nedir? Dahası tüm bunlar neye ait? Şiirin başlığında yer alan “saniye” çok çarpıcı burada. O ki modern saatin tiktaklarından her biri çünkü. Sessiz bir sessizlik, gürültülü bir akış içinde sürüp giden. Saniye, tam olarak “ben”i yaratan ve “ben”i yok eden şey. Bir anda parlayarak, adeta tecelli ederek oluşan bütün bir benlik söz konusu. Bir saniyede. Tıpkı evren oluşumunda gerçekleşen anlık bir patlama gibi.

 

Buradaki benlik sözcüğü “özne”nin hikâyesine o yüzden çok açık. İkinci dizede tam olarak öznenin öyküsünden sapacak, ya da bizi saptıracak tek bir kelime mevcut: cevf, yani boşluk. Patlamanın etkisiyle ortaya saçılan bir sonsuz ışıktan sonra, sessiz bir hayret boşluğu. Bu bir doğum değil. Oluşum da. Bu bir ânlık zuhur. Divan edebiyatından işte tam burada ayırıyor kendini şiir. Sürekli bir süreksizlikte. Âni bir şekilde meydana gelen suretlerde.

 

Üçüncü dize buna zemin hazırlıyor sonradan. Yokluk şimşeğinin debdebesi ya da parlaklığında kalmak nasıl bir öznelik halidir? Bu tam da özneyi özne olmaktan çekip alan bir dağılımdır. Bir nevi genişleyen şiirin vakumladığı teklik, biricikliktir.

 

Işığın önemi sonraki dizede ortaya çıkıyor. Gözleri kamaştıran şimşekten, büyük ışık patlamasından sonra bir sükûnet kalıyor geriye. Akabinde gelen yalnızlık. Evrende, bizden kah saniyeler kah binlerce öteye uzanan bir boşluğun tenhalığı. “Ancak ikimizdik..” burada öznenin yarıldığını, kendi aksini yarattığını (akis kelimesi iki anlamda da işlevsel) mı söylüyor bizlere? Bunu henüz sezemiyoruz.

 

Sonra ki çarpıcı dizeler akıyor birbirinin ardından. Kâlûbelâ’dan gayrı şeyler var elimizde. Şairin deyimiyle sonsuzluğa sahip olmak gibi bir şey bu. Yarı ölü yarı zinde. Yani bir saniyeyi bir yıldızın can çekişmesiyle geçirmek gibi. Doktor Cenap Bey yıldızların saniyelik patlamalarına aşina mıydı? İşte edebiyatın bilimi öncelediği yer. Ya da bir tür yazınsal süpernova. Sonrası alçalmış, alçak yer dünya. Oraya göklerden gelen bir kendinden geçme hali hakim. Işık ya da atarca.

 

En nihayetinde ayakları yerden kesen his. Yer çekimini yenen bir kuvvet ve yanı başında duran sonsuz ziya.

 

Her saniye. Gark olunuz boşluğu dolduran ve boşluğu yaran ışığa.

 

 

Ana görsel: Murat Morova, İsimsiz, 2013

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YGeyiği Gördünüz mü?
Geyiği Gördünüz mü?

Büyünün mistik yapısına karşı Dağlarca gizemli bir kurtuluş yolu mu önermektedir? Yoksa avın devletini, pardon talihini dönüştüren bir yapı mı keşfetmiştir? Tüm esrikliği alan bu şey de nedir?

MEYDAN

Y“Çocuklar Korkunç Allahım”
“Çocuklar Korkunç Allahım”

Takvimi yeniden yazabilen bir oyunsu zamanın kıyısında çocuklara daha dikkatli bakmalı. Çünkü çocuklar, korkunç Allahım!

Bir de bunlar var

Boynuzlu İlah Angelina Maleficent’ta Döktürüyor
Yirminci Yüzyılın İkinci Yarısında Türkiye’de Kadın Âşıklar
Ayakkabı tokasından taşa takılan topuğa: Kulüp ve bir senaryonun engellenemez düşüşü

Pin It on Pinterest