Sare Davutoğlu, geçen sene Mart ayında düzenlenen “Rahim Ağzı Kanserine Dur Diyelim” başlıklı sempozyumun onursal başkanı olarak yaptığı açılış konuşmasında, rahim ağzı kanserinin tüm yaş gruplarını kapsayacak şekilde, kadınlarda en sık rastlanan ilk 10 kanser türü arasında olduğunu söyler. Davutoğlu özellikle 25-49 yaş grubunda yer alan kadınlar açısından konunun önemine vurgu yapar:
Bu çağda çocukları küçük ve aile için son derece önemli bir konuma sahip olan annenin sağlığını koruma noktasında rahim ağzı kanserine engel olabilirsek, her bir yakaladığımız rahim ağzı kanserinin, hem aile hem çevresiyle çok önemli bir toplum kesiminin sağlığını etkileyebileceğini söyleyebiliriz.
Davutoğlu konuşmasına HPV üzerinden şöyle devam eder:
Cinsel ilişki kurmamış kızlarımızda da tespit edebiliyoruz. Fakat esas olarak hanımlar bu virüsü eşlerinden alıyorlar. Bu nedenle erkeklerimize de önemli bir mesaj olarak hem kendilerinin, hem eşlerinin, hem de ailelerinin sağlığını koruma noktasında kendilerine çok büyük bir sorumluluk düştüğünü, hem tek eşlilik hem aile içi, birliktelik yaşamamak noktasında, taşımaları gereken sorumluluğu sizler kanalıyla iletmek istiyorum.
Sare Davutoğlu, konuşmasında daha çok eşleri tarafından riske atılan “evli kadınlardan” ve biraz da cinsel ilişki kurmadığı halde risk altında olan “kızlardan” bahseder ve onları muhattap alır. Peki bu konuşma hangi kadınları “es geçer?” Tabi ki, “evli olmayıp cinsel yönden aktif olan” kadınları!
Kadın bedeni ve cinselliğinin her geçen gün daha da çok sadece evlilik, annelik ve aile kurumları üzerinden tanımlanmaya, sınırlandırılmaya ve kontrol edilmeye çalışıldığı bir toplumsal ve politik ortamda, bu kategoride yer alan kadınların cinsel sağlığı “es geçilebilir,” görünmez ve konuşulamaz oldu. Bu toplumsal ve politik ortama inat, “evli olmayıp cinsel yönden aktif olan” kadınları da kapsayacak şekilde kadın cinsel sağlığı konusu olarak, çok sık görülen ve bazı tipleri rahim ağzı kanserine yol açan HPV’den konuşalım mı?
Google’da hızlı bir araştırma sonucunda, HPV hakkında şu bilgilere ulaşabiliriz: HPV, İngilizce Human Papilloma Virus kelimesinin baş harflerinden oluşan bir kısaltma. Türkçe’ye kabaca “insan siğil virüsü” olarak çevirebiliriz. Yaklaşık 100 tipi bulunan HPV, cinsel yolla bulaşan en yaygın enfeksiyonlardan biri olarak tanımlanıyor. Çoğu HPV enfeksiyonu bağışıklık sistemi tarafından bir, iki yıl içinde vücuttan tamamen atılırken, yaklaşık on üç HPV tipi rahim ağzı kanserine yol açabiliyor. (Türkiye’de en sık görülen türleri HPV 16 ve 18).
Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanlığı websitesine göre, smear/pap-smear testiyle ve erken tanı sayesinde önlenebilir bir hastalık olarak tanımlanan rahim ağzı kanseri, dünyada 45 yaş altı kadınlarda en sık görülen 2. kanser türü iken Türkiye’de en sık görülen 8. kanser türü olarak geçiyor. Bu nedenle, birkaç yıl önce koruyucu rahim ağzı kanseri aşılarının ( HPV aşıları) SGK tarafından ödenmesi tartışmaları gündeme geliyor.
HPV ile ilgili bu bilgileri aklımızın bir kenarında tutalım ve şimdi Türkiye’deki bazı kadınların jinekolojik muayene sırasındaki HPV ile alakalı başlarından geçebilecek “ilginç” durumlara göz atalım.
Diyelim ki, genital bölgenizde siğilimsi şeyler hissettiğiniz ve yanma, kaşıntı gibi şikâyetleriniz olduğu için jinekoloğa gittiniz. Muayene öncesinde bakire yada “cinsel yönden aktif” olup olmadığınızı sormak için bazı doktorların sizin için uygun gördükleri soru kalıbının “Evli misiniz?” olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. Muayene sırasında şöyle bir bakışta doktorunuz size “Hımm sizde HPV!” var diyebilir. Eve gidip neymiş bu HPV diye Google’da bir siteden diğerine atlarken kafanız karışabilir, hele bir de ilişkiniz varsa aldatılma şüphesiyle kıvranmaya başlayabilirsiniz. “Bende HPV varmış, hayırdır?” sor(g)unuza, partneriniz kendinden eminse, telaş içinde ve Google’da araştırma yapma hamlesiyle “Ama bazı sitelere göre HPV sadece cinsel yolla bulaşmıyormuş, havuz yada kamu tuvaletlerinden de bulaşabiliyormuş!” gibi bir savunma ile karşılık vermek durumda kalabilir.
Bakışlarıyla yaptığı teşhisinden emin doktorunuz size siğilleriniz için A harfi ile başlayan pahalı bir krem ilaç kullanmanızı söyler. Ayrıca, son bir yıl içinde yaptırmadıysanız smear testi yaptırmanızı önerir ve hatta HPV DNA testiyle kanser türlerini/risklerini belirlediklerinden bahsederek “bu testi de yaptırsanız ne güzel olmaz mı?” diye de ekler.
Özel hastanelerde sıra beklemeden birinci sınıf hizmet aldığına inan(dırıl)mış bir vatandaş olarak elinizde yapılması gereken testlerin faturası vezneye giderken kalbiniz endişeyle güm güm atmaya başlar. Girişte muayene ücreti için katkı payınızı verdikten sonra şimdi sıra sigorta kapsamına girmeyen testleriniz için ücret ödemeye gelmiştir, yaklaşık 400TL! (Belirtmeden geçmeyelim, Türkiye’de sigortalı işte çalışmayan bekâr kadınlar jinekolojik muayene ücretlerinin, testlerinin, ilaçlarının sigorta kapsamına giren kısımlarını babalarının sigortası üzerinden ödemek durumda kalabiliyor!)
Veznede 400 TL’lik ödemeyi kredi kartınızla yaparken, kafanızda elinizdeki fatura ile sağlıkta dönüşüm, sağlığın özelleştirilmesi, doktorların performans kriterleri vs arasındaki doğru orantıyı kurmayı deneyebilir ya da “aman yılda bir kere rutin kontrol zaten 12 aya bölünce çok da bir şey etmiyor sanki” deyip kendinizi rahatlamaya çalışabilirsiniz.
Tek tek vajinanıza sürülen pamuklu çubuklarla yapılacak testlere 400 TL öderken, bunlar arasında en büyük kalemin HPV Genetik testine gittiğini öğrenirsiniz. Çıplak gözle bir çırpıda size HPV teşhisi koyan doktorunuz genetik testle HPV’nizin tipine bakmayı tavsiye etmiştir çünkü. Böylece HPV’niz kanser riski açısından değerlendirilirken içinizin rahat etmesi vaat edilmiştir. Sıra, test sonuçlarını beklenmeye gelir. Önce smear testinin sonucu gelir. “Temiz.” Daha sonra, HPV genetik testinin sonucunu öğrenirsiniz: “HPV Genotipleme (100): SAPTANMADI!” Bu ne demektir? “Ohh içiniz rahat olsun, sizde HPV yok” mu? “Vardır ama riskli tipi mi yok? “Hiçbir şey yokmuş ama boşuna test yaptırdınız” mı?
Peki ya HPV genetik testinizin sonucu şöyle derse:
HPV YÜKSEK RİSK TAYİNİ (RT-PCR) : POZİTİF Roche Cobas 4800 sistemi ile Real time PCR yöntemi ile çalışılmıştır. CE-IVD ve FDA onayına sahip bir sistemdir. Bu yöntem ile 16,18,31,33,35,39,45,51,52,56,58,59,66,68 HPV tiplerinin varlığı aranmaktadır.
HPV YÜKSEK RİSK TİP TAYİNİ PCR DEĞERLENDİRİLMESİ:
SAPTANMADI: Çalışılan numunede, yüksek risk grubuna ait HPV virüs DNA’sının saptanmadığı anlamına gelir. Bu sonuç, düşük riskli HPV virüs tiplerinin ve yukarıda belirtilen tiplerin dışında kalan yüksek riskli HPV virüs tiplerinin varlığını ve enfeksiyonu dışlamaz.
POZİTİF: çalışılan numunede, HPV tip 16 ve 18 dışındaki yüksek risk grubuna ait HPV virüs tiplerinden (31,33,35,39,45,51,52,56,58,59,66,68) en az birisine ait DNA’nın saptandığı anlamına gelir.
Bu durumda smear testiniz “temiz” çıkmış olsa da, HPV yüksek risk grubundan muaf ama düşük ve diğer riskli gruplar açısından “pozitif”siniz! Emailinize gelen ve ilk bakışta anlayamadığınız bir sürü teknik terimlerle ve rakamlarla dolu bu test sonucundaki büyük harfle yazılmış ” SAPTANMADI” ve “POZİTİF” kelimeleri kafanızı çoktan karıştırmıştır. “Kanser miyim, kanser mi olacağım?” acaba diye korku içinde kıvranırken test sonucunuzu açıklığa kavuşturacağını umduğunuz doktorunuz “garantici” bir yaklaşımla birden size “Hadi gelin size LEEP yapalım, böylece hem riskli bölgeyi temizleyeceğiz hem de biyopsi yapıp durumunuzu tespit edeceğiz” diyebilir. Bir taşla iki kuş yani! Peki LEEP işlemi nedir?
Pat diye önünüze sunulan ve sanki yine pamuklu çubukla vajinal sürüntü alınacakmış gibi rahatça anlatılan bu işlem aslında ciddi bir operasyondur. İngilizce Loop Electrosurgical Excision Procedure kelimelerinin baş harflerinden kısaltılmış bir kelime olan LEEP, Türkçe’ye “halka şeklinde elektro cerrahi ile çıkarma işlemi” olarak çevrilebilir. Çoğu internet sitesinde basit bir işlem olarak anlatılan bu işlem, lokal veya genel anestezi altında halka şeklindeki elektrik akımına sahip ince bir tel benzeri alet ile rahim ağzı dokusunun (HPV nedeniyle riskli bölge) koni şeklinde çıkarılmasını kapsar. Sonuç olarak, smear test sonucunuz temiz çıksa bile hiç bir lezyon görülmeyen rahim ağzınız HPV genetik test sonucuna göre riskli bölge ilan edilmiştir ve koni şeklinde toptan kesilip çıkarılması istenmektedir.
Kadın vücuduna karşı takınılan bu cüretkâr tıbbi yaklaşımın boyutlarını feminist yazar Şirin Tekeli’nin bir kadın sağlığı kongresinde aktardığı kişisel deneyimleri çarpıcı bir şekilde özetliyor. Göğüs kanseri nedeniyle Fransa’da bir meme ameliyatı geçiren Tekeli, sonradan Türkiye’de memesindeki yarasına bakan bir (erkek) hekimin şu sözlerini aktarır: “Biz olsak göğsü bütünüyle alırdık; daha emniyetli olurdu!” İster memesi ister rahim ağzı olsun, kadın bedenine karşı takınılan bu garantici tıbbi yaklaşımın aynı pervasızlıkla erkek bedenine karşı (örneğin prostat kanseri vakalarında) uygulandığını düşünmek biraz zor geliyor nedense!
Bir yandan “performans sistemi/para” için gereksiz yapılan müdahaleleri, diğer yandan garantici (çoğu zaman cinsiyetçi) tıbbi bakışla yapılan cüretkâr müdahaleleri düşünerek sağlığınızla ilgili “sağlıklı bir karar” vermeye çalışırsınız. Bu durumda ikinci, üçüncü doktor görüşü almak mantıklı bir karar gibi gelir. İşin uzmanı doktorları araştırmaya başlarsınız. Arkadaşı veya kendisi benzer bir işlem geçirmiş bir arkadaşınızın tavsiyesiyle bir doktorun peşine düşebilirsiniz. Hatta işin uzmanı bu doktorun önceki çalıştığı hastanede 400TL olan muayene ücretinin, bu hastanede 150 TL’ye düşmüş olmasına sevinebilirsiniz! Randevu günü hastaneden ziyade bir alışveriş merkezine ya da lüks hotele benzeyen ışıltılı hastanenin bekleme odasında işin uzmanı doktorunuza muayene olmak için beklerken gelen çoğu hastanın aynı doktor için geldiğini duydukça “Hımm emin ellerdeyim galiba” hissiyle içinizi rahatlatabilirsiniz. Biraz bekledikten sonra artık derdinize derman olmasını umduğunuz doktorun karşısındasınızdır. “Öykünüzü” detaylı bir şekilde alan doktorunuza durumunuzu anlatmaya başlarsınız. Bir bakmışsınız, doktor sorduğunuz sorular üzerinden size politik- ekonomik açıdan HPV üzerinden sağlık sistemi üstüne karşılaştırmalı bir analiz yapıyor.
Bu uzman doktora göre mesele gayet açıktır. Örneğin, ABD gibi ülkelerde emek pahalı ve teknolojik yatırım mümkün olduğundan emek-yoğun smear testi daha pahalı ama teknoloji-yoğun HPV testleri görece daha ucuz ve yaygındır. Türkiye’de ise durum şu: Emek ucuz olduğundan smear testleri daha yaygınken, pahalı teknolojik yatırım gerektiren HPV testleri yaygın değildir ve daha pahalıdır. Ancak HPV genetik testleri için gerekli teknolojik yatırım yapıldıkça uygulaması kolaylaşan bu testlerin yaygınlık kazanması öngörülebilir. Bu karşılaştırmalı analizden sonra, doktorun smear testi temiz çıkan ama genetik testi riskli HPV tipini işaret eden hastaya tavsiyesi “smear testlerinize güvenin ve onları yaptırmayı ihmal etmeyin.” Bu durumda, genellikle yılda bir yaptırdığınız smear testini önlem olarak 6 ay sonra tekrar yaptırmanızı önerir. Yani, sonuç olarak, LEEP işleminin sizin için gerekli olmadığını öğrenmiş olursunuz.
Uzun lafın kısası, ülkemizde bir yandan sağlıkta yaşanan neoliberal dönüşümlerle sağlık hizmetleri ticarileşirken, diğer yandan kadın bedeni ve cinselliğini hedef alan cinsiyetçi ve muhafazakâr söylemler ve uygulamalar karşısında kadın cinsel sağlığını evlilik, annelik ve aile bağlamlarının ötesinde konuşmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Böyle bir toplumsal ve politik ortama inat, HPV üzerinden evli olmayıp cinsel yönden aktif olan kadınları da (heteroseksüel veya lezbiyen, çünkü HPV ve rahim ağzı kanseri sadece heteroseksüel kadınların sorunu değildir) kapsayacak şekilde kadın cinsel sağlığı üzerine konuşalım ve bunu da sağlıkta yaşanan dönüşümlerin bu konuya etkilerini göstererek yapalım istedik. Biliyoruz ki burada konuşulanlar buzdağının görünen çok küçük bir kısmı. O yüzden, bu buzdağı altüst olana kadar deneyimlerimizi konuşmaya ve birbirimizle paylaşmaya devam edelim.