Fransa’da bir sözlüğün “iel” kelimesini “cinsiyet fark etmeksizin üçüncü tekil ya da çoğul şahıs belirten zamir” olarak tanımlamasının ardından kopan fırtına...

MEYDAN

Bir Zamirin Gör Dediği

Fransa’da bir sözlüğün “iel” kelimesini “cinsiyet fark etmeksizin üçüncü tekil ya da çoğul şahıs belirten zamir” olarak tanımlaması, “Fransızca elden gidiyor, yetiş ya Académie française” ile “Amerikan emperyalizminin dayattığı woke kültürüne teslim olmayacağız” arasında salınan bir tartışma yarattı. Dilin kendisine içkin cinsiyetçi ve fobik unsurları sorunsallaştırmak yerine muhafazakar refleksleri devreye sokan bu dinamik, bir zamirin gör dediğini görmemekte direnenlerin bu tavrı sürdürebilmek için önünden geleni ardına koymayacağını da ispatlıyor. 

 

Kelimeler ve Şeylerin cinsiyeti

 

Fransa’da ilk senemin sonlarına doğru tanıştım kapsayıcı dil kullanımı (langage inclusif ya da écriture inclusive) ile. Daha doğru düzgün Fransızcayı çözememişken bir anda önüme çıkan noktalı ya da tireli kelimeler, her konuşmada isimlerin, sıfatların, artikellerin hem kadın hem de erkek için uygun çekime göre söylenişi kafamı allak bullak etmişti. O dönemlerde (2017) daha çok üniversite çevresinde ve belli siyasi örgütlenmelerde gözlemlediğim bu eğilim, bugün genel kabul görmüş bir uygulama. Öyle ki pek çok reklam afişinde, bürokratik yazışmada ve hatta Cumhurbaşkanı Macron’un konuşmalarında (“Chers citoyens chères citoyens” diye giriyor söze) bu uygulamayı görebilirsiniz. Fakat sorun, bu uygulamanın ikili cinsiyet düzeni üzerine kurulu olması dolayısıyla kendini ne kadın ne de erkek olarak tanımlayanları kapsamaması. Haliyle, biraz da Fransız kurumsal feminizminin kazanımı olarak gelişen kapsayıcı dil kullanımı aslında o kadar da kapsayıcı değil.

 

Burada bir parantez açarak dilbilgisi üzerinde durmakta fayda var. Latincede en başından beri mevcut ve çoğunlukla eşyalar için geçerli olan nötr (cinsiyetsiz) kullanım, Roma İmparatorluğu döneminden başlayarak zaman içerisinde kaybolmaya yüz tutuyor. Öyle ki Almanca, İngilizce ya da Rusça gibi Slav ve Germen dillerin aksine, Rumence hariç Romen dillerinin hiçbiri bugün bu nötr kullanıma sahip değil. Latin kökenli bir Romen dili olan Fransızcada dolayısıyla her ismin bir cinsiyeti var. Elma, şeftali, muz, cilt, baş, yolsuzluk, hastalık, cumhuriyet, özgürlük, ulus gibi kelimeler dişil ve peynir, süt, göz, kulak, oyun, üçkağıt, restoran, bar, devlet, hükümet gibi kelimeler de eril kabul ediliyor. Buna karşılık cinsiyetsiz (“épicène”) kabul edilen ve betimlediği kişinin cinsiyetine göre artikel alan bazı isimler (yargıç, çocuk, sanatçı, gazeteci vb.) de bulunuyor.

 

Kişilere yönelik tanımlayıcı ifadeler (yurttaş, yönetici, öğrenci vb.), isimleri niteleyen sıfatlar (güzel, çirkin, yanlış, doğru, hoş, boş vs.), hatta bazı fiillerin geçmiş zaman çekimleri (gelmek, gitmek, çıkmak, girmek gibi yer değiştirme imleyen fiiller) her iki cinsiyete göre çekilebiliyor. Mesela, güzel bir kadın için belle, güzel bir erkek için beau, güzel manzara için belle vue (dişil) iyi durum için ise bon état (eril) deniyor, hoş kadın/erkek için ise jolie (dişil) ya da joli (eril), eve giren bir kadın için “rentrée” ama erkek için “rentré” fiil çekimi yapılıyor. Bu durumun tek istisnası, çoğunlukla son harfi “e” olduğu için cinsiyet çekimi yapılamayan bazı sıfatlar, agreable, formidable, virale gibi. Her halükarda, bir sıfatın ya da fiilin çekimsiz hali ile eril (masculin) hali aynı olduğundan Fransızca nötr olan her şey eril formda temsil edilmiş oluyor. 

 

Zamirler konusunda da durum aynı, sadece kadın ve erkek (elle/il) zamirleri var, eğer bir kadın ve erkek karma insan grubundan bahsediliyorsa ils (eril) kullanılıyor. Canlı ve cansız nainsan gruplarda bu kural geçerli değil, kedi ve köpek gibi eril nitelik atfedilen hayvanlar dişi ya da erkek olduklarına bakılmaksızın ils eril çoğul zamiri alırken, eşyalar ya da düşünceler gibi dişil nitelikli kelimeler ise elles dişil çoğul zamiri ile betimleniyor. Benzer şekilde, bir kelimenin dişil ve eril versiyonları arasında anlam farklılıkları olabiliyor, misal kedi (le chat) dişil olarak söylendiğinde (la chatte) kuku anlamına geliyor. Bu durumun sebebini ve misal penisin argo karşılığı olan la bite kelimesinin neden dişil, vajinanın ise neden eril olduğunu açıklayabilecek birine rastlamadım. Fransızca anadili olanlar için de bu durum bir muamma ve hatta çoğu zaman onlar da bir kelimenin eril mi dişil mi olduğunu karıştırıyorlar. 

 

Son bir not olarak, nötr zamir “o” (ça/ce/cela/ceci) sadece durumlar, olgular, betimlemeler için kullanılıyor, canlı ya da cansız herhangi bir varlık için kullanılması dilbilimsel açıdan “anlam bozukluğu” olarak değerlendiriliyor. Bunun dışında sık kullanılan belirsiz zamir (“on”) esasen klasik anlamda “onlar” demek için kullanılıyorsa da gündelik dilde “biz” ya da “herkes” anlamına da çıkabiliyor. Bu bağlamda eğer bir genelleme yapmak için kullanılmıyorsa bu zamir aralarında samimiyet olan bir çoğul grubun (arkadaşlar, aile vb.) kendini tanımlamasına yarıyor. İşin garip tarafı, her zaman birden fazla insanı kastetmesine rağmen bu zamir tekil çekiliyor. Bu sebeple de dilbilimsel olarak bir kargaşaya sebebiyet veriyor, zira nitelediği sıfatın ya da fiilin dişil mi yoksa eril mi, tekil mi yoksa çoğul mu çekilmesi gerektiği kestirilemiyor. Örneğin gündelik dilde söylenen “on est arrivé” (biz geldik) eğer bir kadın arkadaş grubu tarafından söyleniyorsa “on est arrivées” olarak da yazılabiliyor. Her halükarda, belirsiz bir zamir olması cinsiyetsiz olduğu anlamına gelmediğinden, bu zamir de nötr olarak değerlendirilmiyor.

 

Hasılı her anlamda ikili cinsiyet düzeni üzerine kurulmuş bir dilin kapsayıcı kullanımı ikircikli bir mevzu. Bunu aşmak için kelimeler, isimler, sıfatlar, zamirler iki kere (biri dişil, öteki eril) söylenebiliyor. Örneğin öğrenciler derken “étudiants et étudiantes” deniliyor. Bir alternatif ise yazımda dişil çekimi olan “-e” ekini paranteze alarak veya tire ya da nokta ile ayırarak yazmak. Bu durumda “étudiant(e)s” ya da “étudiant-e-s” ya da “étudiant•e•s” ve hatta “étudiant-es”/”étudiant•es” yazımlarını görmek mümkün. Konuşmada ise bunu yansıtmak zor olduğundan genelde her iki çekimi tekrarlamak tercih ediliyor. 

 

Durun, daha bitmedi, olay daha da karmaşıklaşıyor, çünkü dişil çekimde “-e” ekinden başka ekler de kullanılabiliyor, bazı durumlarda eril çekim de ek alabiliyor. Örneğin tembel bir erkek için paresseux, kadın için paresseuse deniliyor. Bu “-eux” ve “-euse” ekleri ile “celui/ceux” ve “celle/celles” zamirleri tam bir karmaşa yaratıyor, örneğin sık kullanılan bir kalıp olan “ceux qui sont…” (“… olanlar”) kalıbı hep eril olarak çekilirken, kapsayıcı dil kullanımında “ceux et celles qui sont” ya da “celleux qui sont” olarak çekiliyor. Benzer şekilde eğer hem kadın hem de erkek olan bir grubun güzel olduğunu söylemek için (“güzeller”) kapsayıcı dil kullanımı “belles et beaux” tekrarını ya da “belleaux” kelimesini öneriyor.

 

Şimdi işte tartışmanın patlak verdiği noktaya geldik. Bu kadar ikili cinsiyet düzeni üzerine kurulu bir dilde, hem kadın hem erkek çekimleri tekrara düşmek pahasına söylemek ile nötr bir çekim önermek arasındaki fark, tam da ikili cinsiyet dayatmasını aşarak gerçekten kapsayıcı bir dile varmak demek. Dolayısıyla Fransızcanın gerçekten kapsayıcı olabilmesi ve kadın-erkek ikiliğini aşması için ikinci tür kullanımın, yani nötr ya da non-binaire bir dil anlayışının savunulması gerekiyor. Bir başka deyişle, belleux, paresseuseux, ielleux, celleux gibi kelimelerin tedavüle girmesi lazım. Bu bir anlamda dil devrimi demek. Zira İngilizcenin aksine dilin mevcut olanaklarını kullanarak they/them zamirini nötr ve non-binary ilan edip meseleyi çözmek mümkün değil. Bunun için de nötr zamir (iel) önerecek ve bu zamire göre çekim olarak Fransızcaya yeni ekler (-euseux, -elleux) kazandıracaksınız.

 

İşte kapsayıcı dil kullanımı tartışmasının yankı yaratması da bir Fransızca sözlüğün nötr bir zamir olarak “iel” kelimesini tanımlamasıyla başladı. 

Fransızcam, canım dilim

 

Tartışmaya konu olan Le Petit Robert, 1967’de yayınladığı ilk sözlükten bu yana sıkça başvurulan ve 1996’dan beri de çevrimiçi sözlük hizmeti sunan bir oluşum. Fransız dilinin resmi kurumu olan Académie française’in aksine, gündelik dilde kullanılan veyahut yeni bir fenomeni açıklamak amacıyla icat edilmiş kelimelerin de tanımları yer alıyor bu sözlükte. Örneğin pandemi döneminde tedavüle giren antivax (aşı karşıtları) ve passe sanitaire (aşı ve COVID19 karnesi) Le Petit Robert’in yakın dönemde dağarcığına aldığı kelimelerden. 

 

Geçtiğimiz Ekim ayının sonlarında bu sözlük, İngilizcede “they/them” olarak kullanılan nötr zamirin Fransızca karşılığı olarak “iel” zamirinin tanımını yaptı: “Cinsiyet fark etmeksizin üçüncü tekil ya da çoğul kişi ya da kişileri belirtmek için kullanılan zamir. Kapsayıcı iletişimde kullanılır.” Bu tanımdan da anlaşılabileceği üzere, sözlük ilgili zamiri herhangi bir gruba, siyasi harekete, kimliğe atfetmiyor; basitçe cinsiyetsiz/nötr bir zamir olarak sunuyor. Sebebi de daha sonradan sözlük editörlerinin açıkladığı üzere gündelik dilde azınlıkta da olsa belli bir kullanımı olan bir kelimeyi, her güncel sözlüğün yapması gerektiği üzere tanımlamak. Zira 2020’de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre Fransa’da her beş gençten biri kendini “ne kadın ne de erkek” olarak görüyor ve tanımlıyor.

 

Ammavelakin, bu mütevazi adım dahi Amerika’dan ithal kültürel öğelerin Fransız kültürünü, toplumunu ve dilini tahrip ettiği hezeyanından kaçamıyor. Önce milletvekili François Jolivet, “Fransızcanın koruyucusu” atfettiği Académie française’e bir mektup yazarak duruma el atmasını, hiçbir şekilde Fransız olmayan bir emelin militanlarının savunduğu “wokisme”e geçit vermemesini istiyor. Milli Eğitim Bakanı (evet, Fransa’da da eğitim bakanlığı epey “milli”) Jean-Michel Blanquer de Jolivet’nin çağrısını alıntılayarak “Fransız dilinin geleceği kapsayıcı dil kullanımı olamaz” diye destekliyor. Yetmiyor, Cumhurbaşkanının eşi Bridgette Macron sahneye çıkıyor, “Fransızcada iki zamir vardır, il ve elle. Dilimiz o kadar güzel ki, iki zamir bize yeter” diye buyuruyor. Hemen yanı başında duran bakan Blanquer de boş durur mu, “Fransızca zaten çok karışık bir dil, daha da karıştırmaya gerek yok” diye atlayıveriyor. Bir de üstüne Cumhuriyetçiler partisinden 85 vekilin imzasıyla bir bildiri yayınlanıyor, nötr zamirin sözlüğe girişi “Fransız dilinin dekonstrüksiyonu tehlikesi” olarak mimleniyor, Aydınlanmacı kültürün ışığını ülke sınırlarının dışına taşıyan milli miras olarak Fransızcanın her zaman eşitiğin ve mücadelenin dili olduğunu vurgulayarak, bu tehlikeden korunmasını talep ediyor. Gazeteler boy boy Fransızcanın wokisme karşısında İngilizcelileşmesi (anglicisme) üzerine manşetler atıyor, televizyon kanalları uzman dilbilimcileri davet ederek taa dördüncü yüzyıldan beri değişmemiş bir dilbilgisinin temeli olan iki zamire yenisini eklemenin bütün bir dil sistemini değiştirmek olduğundan dem vuruyor.

 

İmamın çıkardığı gazın cemaatin bağırsaklarında yarattığı fırtına böyle bir şey olsa gerek.

 

“Woke” dediğin sotelenmiş erişte değil miydi yahu?

 

Nötr zamir tanımlamasına itiraz eden bakış açısının birkaç argümana dayandırıldığını söyleyebiliriz. Birincisi, muhafazakar bir damardan, Fransız dilini kutsal, evrimini de kurumsal gören ve bu sebeple resmi otorite Académie française’i iş başına çağıran tutum. İkincisi, yine dilbilimsel bir eksende, yeni bir zamir eklemenin bütün bir dil sistemini dönüştürmek anlamına geldiği ve dolayısıyla evrimsel bir süreç yerine bir anda gökten zembille inmiş bir müdahale olarak yadsınması gerektiğini savunan tutum. Üçüncüsü, daha da vahimi, bu müdahaleyi belli bir toplumsal azınlık için yapılmış ayrımcı bir hamle olarak gören ve “azınlığın çoğunluğa tahakkümü” bağlamında lanetleyen tutum. Şaka değil, Milli Eğitim Bakanı Jean-Michel Blanquer, George Orwell’in 1984 romanında geçen “çift-konuş” kavramına referans vererek “bunlar totaliterizmin ayak sesleri” bile dedi.  

 

Siyasi düzlemde baskın olan son bir tutum ise, nötr zamir kullanımını woke kültürün bir uzantısı olarak yaftalıyor, Fransız toplumunun “özgün değerlerine” vurgu yaparak gençliği “bu ideolojiden kurtarmak” gerektiğini savunuyor. Bu esnada bol keseden ortaya saçılan wokisme kelimesinin de İngilizceden geldiği ve Fransızca hiçbir tanımının olmadığı kimsenin aklına gelmiyor. Burada ciddi bir çifte standart var; zira geçtiğimiz sene yine Fransız siyasi gündemini kasıp kavuran “islamosolculuk” (islamogauchisme) kavramı Blanquer başta olmak üzere hükümetin önde gelenlerinin ağzına sakız olmuşken, Üniversite Rektörleri Birliğinin (Conférence des Présidents d’Universités) yaptığı “islamosolculuk diye bilimsel bir kavram yoktur” açıklaması görmezden gelinmişti. Aynı dönemde üniversitelerde queer teori, kesişimsellik, dekolonizasyon gibi konularda gerçekleştirilen araştırmaların yine Amerikan menşeili bir çerçeveye oturduğu gerekçesiyle soruşturulması (ve açıkça söylenmemiş olsa da engellenmesi) hem Milli Eğitim, hem de Yükseköğretim bakanlıklarının gündemindeydi. Diğer yandan yine üniversitelerde ayrımcı, ırkçı, cinsiyetçi, homofobik, transfobik ve benzeri söylemlerde bulunan kişilerin verdiği seminer ya da konferansların “militanlar” tarafından engellenmesi üzerine bir “cancel culture” tartışması da patlak vermiş, “ifade özgürlüğü” soslu bir savunuyla yeni bir kararname çıkartılarak bu tür eylemlerde bulunan öğrenciler için hapis ve para cezası getirilmeye çalışılmıştı.

 

Biri totaliterizmin ayak sesleri mi demişti? 

 

Sesimi duyan var mı?

 

Bu noktada dilbilimsel argümanların başında gelen “peki diyelim bu zamiri kabul ettik, fiilleri ve sıfatları neye göre çekeceğiz?” sorusunun da çok masum olmadığını not düşmek gerekiyor. Dilin evrimsel bir süreç olduğunu ve hatta evrim olmasaydı bugün dil diye bir şey bile olmayacağını anlatan dilbilimci akademisyen Julie Neveux, gündelik kullanım kadar siyasi mücadelelerin, sosyal adalet ve görünürlük taleplerinin de dilin evriminin bir parçası olduğunu vurguluyor. Kadın cinayetlerini tanımlamak için bizzat feministler tarafından tedavüle sokulan “féminicide” kavramının bugün geniş çapta kabul görmüş ve kullanılmakta oluşunu örnek veren Neveux, dilbilimsel bağlamda ortaya çıkan soru(n)ların da ilgili kelimeyi ya da zamiri kullananlarla birlikte tartışmak gerektiğini savunuyor. Bir başka deyişle, eğer bu zamiri zaten halihazırda kullanmakta olan ve pek de azımsanmayacak (beş gençten biri, tekrar edelim) bir grup varsa, zaten bu soru(n)lar ile hesaplaşmış ve bir pratik ortaya koymuşlardır; o zaman onlara neden sormuyoruz?

 

Farkındaysanız ne siyasi ne de medyatik düzlemde tartışmanın esas muhattabı olan non-binaire yani ikili cinsiyet düzeninin dışladığı kişilerin esamesi okunmuyor. Elbette tek tük de olsa meseleyi LGBT+ hareketine bağlayan, ister pratik anlamda bir ihtiyaca karşılık gelsin, isterse de siyasi anlamda görünürlük talebini yansıtma amacı taşısın, günün sonunda bu zamirin belli bir toplumsal gerçekliğe tekabül ettiğini kavrayanlar da var. Fakat tartışmanın genel gidişatında ne yazık ki bu gerçeklik suni bir siyasi gündeme kurban gidiyor, olan da kimsenin onayını aramaksızın bu zamiri on yılı aşkın süredir zaten kullanmakta olanlara oluyor.

 

Burada özellikle altını çizmek isterim ki meselenin Türkiye’deki gibi aleni bir LGBT+ karşıtlığıyla alakası yok. Her fırsatta “özgürlükler, demokrasi ve eşitlik” savunusu yapan, Onur Haftası geldi mi her yeri gökkuşağına boyayan bir hükümetin açıktan açığa böyle bir tutum alması olası değil. Onun yerine Fransız diline, kültürüne, toplum yapısına, milli mirasına gönderme yaparak adını koymadan, alttan alta veriyor mesajını.

 

Kısacası fobi ayrıntıda gizli.

 

Bize düşen de bir zamirin gör dediğini gözlerine sokmak. İsteseler de istemeseler de. 

 

 

Görsel: Nancy Spero, Acrobat, 1990

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YDeneme ve Yamulma: Bir Psikiyatri Hastanesi Deneyiminden Notlar
Deneme ve Yamulma: Bir Psikiyatri Hastanesi Deneyiminden Notlar

İçerideki “bedenler” bin bir çeşitlilikte; herkesin kendi özgün hikâyesi, onu çıplak beden olmaktan çıkaran bir tarihi ve benliği var ama bunlar kapının eşiğinden içeri adım attığınız anda yok oluveriyor. “İçeride” bedenleri tanımlayan yegâne etken patolojileri.

MEYDAN

YFransa’da “Cinsel ve Cinsiyetçi Şiddete Karşı Yürüyüş”: İzlenimler, Soru(n)lar
Fransa’da “Cinsel ve Cinsiyetçi Şiddete Karşı Yürüyüş”: İzlenimler, Soru(n)lar

Dünya Kadına Karşı Şiddetle Mücadele yürüyüşünden notlar. Fransa'da feminist hareket hangi tartışmaların içinde?

Bir de bunlar var

“Üzgünüm, buraya yemek yapmaya değil kazı yapmaya geldim!” : Cinsiyetçilik, erkek egemen mitler ve feminist arkeoloji
Savaş Nasıl İzlenir? Kadınlarla Kobanê sınırına gitmek üzerine… – 1
“Afette Bile Eşitlenemedik”: Mersin ve Amed’de Kadın ve LGBTİ+ Örgütleri Neler Yapıyorlar?

Pin It on Pinterest