Gelibolulu Mustafa Ali geç on altıncı yüzyıl Osmanlı’sından bürokrasi içerisinde yükselmiş bir zat. Görev yaptığı Kahire hakkında ilginç detaylar vererek 1599 yılında bir Rumi’nin (Anadolu’dan önce yaygın olarak kullanılan ifade) gözünden “ötekiyi” tanımlıyor bir nevi. Hâlâtü’l-Kâhire mine’l-Âdâti’z-Zâhire adlı eserinde temel olarak üç alanda bize bilgiler veriyor: Mısır’ın güzel yanları, kendince garip ve ahlaksızca bulduğu tarafları ve Mısır’ın yöneticileri.
Övgülerini sıralarken Yusuf ve Musa peygamberlerin Mısır ile bağları, bölgenin İslam tarihinde önemi, piramitleri, toprağının bereketi, Mısırlıların hacılara karşı nezaketi, askerleri ve yemek kültürü gibi öğeleri kullanıyor. Fakat bunlar diğer bölümlerde yapacağı ağır eleştirilerle kıyaslanınca bir çeşit ısınma çalışması olarak okunabilir.
Rumi Anadolu’yu, tüm kötülüklerin anasına dönüştürdüğü Mısır ile kıyaslarken en sık başvurduğu alan kadınlar. Tüm kıyaslamalar ideal Rumi kadınını parlatmak adına yapılmış birer çaba gibi görünüyor. Rumi kadınlarının en şık ve en doğru biçimde örtündüğünü, buna karşın Mısırlı kadınların da bir o kadar uygunsuz giyindiklerinden dem vuruyor. Rumi kadınları seks sırasında pasif davranırken (iyi bir şey olarak belirtiyor) Kahireli kadınlar tam tersi davranıyor! Kahireli kadınlar iyi ev kadınları değillerdir ve kocalarına düzgün hizmet etmezler. Cumaları erkekleri camilere, mezarlara giderken onlar askerlerle zina yapmaktadır:
Her Cuma günü Karafe’de gömülü olan uluların, özellikle Ebulleys, İmam Şafii ve Sitti Nefise hazretlerinin mübarek mezarlarını ziyarete varırlar. Kadınları, polis taifesinden korkmayan cündilerle (askerler) orada buluşurlar. Kavil ve kararı o mukaddes yerlerde ederler. Sonra, alışılmış olan yerlere giderler.
Türlü ayıpları yetmezmiş gibi bir de Kahireli kadınlar eşeğe biniyorlarmış; ki Mustafa Ali’ye göre imparatorluğun kalanında sadece fahişelerin eşeğe binmesine izin veriliyormuş. Genel olarak halkın da eşekleri binek olarak kullanmalarını yadırgıyor. Yani atlar eşekler dünyasında da bir hiyerarşi var. Konuyu bir de ondan dinlersek:
Bir de avratlarının hepsinin, eşeğe binmeleri hatta kimi ileri gelenlerin nikâhlı karılarının Bulak (kaynak, pınar) seyrine eşekle varıp gelmeleri, haftadan haftaya eşeklere binip inmeleri, hatta bir kızı gelinle birlikte bir eşeğe bindirip yetmiş seksen kadının da gelinle birlikte eşeğe binip silah kısmından ancak siperlerinin görülmesidir (örtündükleri örtüden bahsediyor); zamane zariflerinin bu uygunsuz halleri Kahire şehrini değerden hayli düşürür. Çünkü başka yerlerde fahişe avrat cezalandırılsa eşeğe bindirilir; Mısır şehrinde kadınlar isteye isteye kendilerini teşhir ettiklerinden siyaset yerinde deveye binmeleri uygun görülür.
Güzellik Mustafa Ali’nin Kahire eleştirisinde bir diğer konu. Mısır halkında güzeller ve yakışıklılar çok azdır. Ona göre fiziki güç ve güzellik daha ziyade gayrimüslim tebaada bulunur. Kendisi de devşirme bir aileden gelen Mustafa güzelliği Rumilere ve Rumizadelere yakıştırır. Fiziki gücü aşıp genital bölge sağlığına konuyu getirir. Mısırlı erkekler, güçlü ve cinsel manada “sapasağlam” olan Rumi erkeklerinin aksine pek çok zührevi hastalık taşır. Sonuç olarak Rumi erkeği hem yakışıklı hem de cinsel anlamda üstün olur.
Mısır ahalisinin çoğu hasta ve illetlidir. Değmede gözleri parlak ve sağlam, kendileri hastalıktan salim, vücutları tam sıhhatte olan kimse pek seyrektir. Çoğu fıtıklıdır. Bunlar, durumlarına göre fıçı yüklü bir araba gibi görünürler.
Kahirelilerin cenaze merasimlerinin uygunsuzluğundan, Mısırlı çocukların yaz kış çıplak gezmesine, Mısır’ın sindirimi zor yemeklerine kadar şikâyetler sürüyor. Ticaret hayatı da onu şok etmeye yetiyor. Rumeli ile kıyaslar yaparak, vergi ve fiyatlandırma politikalarındaki kaostan bahsediyor. Başına buyrukluk, halk arasında sosyal birliğin azlığı da diğer konular.
Dini konular eleştirisine dayanak oluşturması için sıklıkla kullanılıyor. Kahire’nin Şafi halkını hijyenden uzak buluyor. Rumi Anadolu’sundaki tarikatlar arasında olan uyumun Mısır’da bulunmadığını söylüyor. Bunun için Rumi tarikatları Halveti, Zeyni ve Nakşibendi grupların arasındaki harmoniyi örnek gösteriyor. Bir devlet görevlisi olarak bu tarikatların adını vermesi de askeri sınıfa dahil bir bireyin hangi tarikatlarla bağ kurduğunu görmemiz açısından önemli.
Kıyaslarını Rumi yeniçeriler ve Mısırlı askerler arasında da sürdürüyor. Ona göre Balkanlar’da güçlü kâfirlerle çarpışıp fetih yapan yeniçerilerle, Mısır’ın Bedevilerle çatışan askerleri arasında farklar var. Yeniçeriler daha güçlü ve sağlıklıyken -Rumi oldukları için- Mısır askerleri güçsüz.
Sonuç olarak, bu anlatım bize bir devşirme oğlu olan Gelibolulu Mustafa Ali’nin Kahire’ye bakarak kendini, Rumi kimliğini resmetmesini anlatıyor. Toplum hayatından, kadın-erkek rollerine, giyim kuşamdan yemek kültürüne hemen her konuda bize ilk ağızdan bilgiler sunuyor. Kaynağın taraflı dilinin ötesinde bu renkli anlatımı, aynı sınırlar altında yaşayan Osmanlı toplumunun farklı bölgelerinden insanların birbirlerine bakışlarını görmek açısından önemli.
Ana görsel: 1800’lerin sonunda çekilmiş bir Kahire hisarı manzarası. Hisar 1176-1183 yılları arasında Selahaddin Eyyubi tarafından yaptırılmış, İslami Kahire’nin merkezini oluşturan alan.
Kaynakça:
Mustafa bin Ahmet Ali, Mustafa Ali’s Description of Cairo of 1599: text, transliteration, translation, notes by Andreas Tietze. 1975
Cornell Fleischer, Bureaucrat and Intellectual in The Ottoman Empire: the historian Mustafa Ali. 1986)
Mustafa Ali, Hâlâtü’l-Kâhire mine’l-Âdâti’z-Zâhire, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. 1984.