T görüştüğü ilk doktorları dinlese rahmini aldırmış olacaktı.

MEYDAN

Bir Miyoma Kaç Doktor Lazım?

Adına T diyeceğim.

 

Her şey, T’nin reglinin gecikmesiyle başladı. 41 yaşındaki T, 25 yaşında yaptırdığı kürtaj sırasında yaşadıkları nedeniyle o zamandan beri bir kez bile jinekoloğa gitmemişti. Belki de erken yaşta menopoza girdiğini düşünerek başvurduğu jinekoloğun sözleri ise adeta bir tavşan deliği etkisi yaratacaktı: Rahminde ameliyatla alınması mümkün olamayacak büyüklükte bir miyom var ve rahmin tamamının alınması gerekiyor!

 

Bu teşhisi koyan ilk doktor, T’yi tanınmış bir cerraha yönlendirdi. Bu cerrah büyük bir rahatlıkla T’ye rahmini aldırmasının tek seçenek olduğunu anlattı. Miyomları temizlemeyi denese de temizlenmeyebileceğini, temizlense bile “çok yüksek olasılıkla beş yıl içinde tekrar edeceğini” söyledi. Rahim içi dokusunun görünmediğini, miyomun kanser taşıma ihtimali bulunduğunu ve rahmin alınmasının “tek” mantıklı seçim olduğunu kesin ve net bir biçimde belirtti. Hatta ileride fikrini değiştirip çocuk yapmayı istemesi ihtimaline karşı, kendisinin şimdiki aklıyla asla çocuk yapmayacağını ekledi!

 

T bu görüşmeden çıktığında yıkılmıştı. Öncelikle, bir organını yok edecek kadar büyümüş bu yabancı doku kim bilir kaç yılda oluşmuştu! Sebebi ne olursa olsun yıllardır sağlığını ihmal etmesinin bedeli gerçekten çok ağır olacaktı. İkincisi, çocuk doğurmayı düşünmese de, bu ihtimalin bütünüyle ortadan kalkması yine de sarsıcı bir gerçekti. Kısacası, vücudunun bütünlüğünü yitireceği fikri onu hiç beklemediği kadar etkiledi.

 

 

Her kafadan ayrı bir ses

 

Kısa bir süre aldığı teşhisi değerlendiren T bir görüş daha almaya karar verdi. Bundan sonraki görüşmeleri –hepsinin ses kaydı olmasına karşın– tek tek ayrıntılandırmaya gerek yok. Bu kişiler arasında internette yüksek değerlendirme notlarıyla öne çıkan doktorlar da, başka alanda uzman doktorların önerisiyle başvurulanlar da, dostların uzun yıllardır gözü kapalı güvendikleri de var. Özetle, mesleki anlamda rüştünü ispatlamış bu kişilerin her birinin farklı bir görüş bildirmesinin yarattığı tedirginlikle arayışını bir türlü sonlandıramayan T’nin görüştüğü doktor sayısı dokuzu buldu.

 

Bir şikâyet için dokuz doktorla görüşmek pek görülmüş şey değil. Bu süreçte yaşadıkları bu yüzden de öğretici ve paylaşmaya değer. Aynı alanda eğitilmiş, en gencinin meslek tecrübesi dahi on yılı aşan bu kişilerin çok sık karşılaştıkları bir sorunu ele alış biçimlerinin basit bir yaklaşım farkının ötesinde, en temel teşhis ve tedavi pratikleri konusunda sergilediği çeşitlilik, hasta konumundaki kişiyi fazlasıyla kaygılandıracak nitelikte.

 

Bahsettiğim farklılıkları birkaç başlıkta özetleyeyeyim: Yukarıda belirttiğim gibi miyomun rahmi görünmez kılacak kadar büyümüş olduğunu söyleyen de oldu, rahme hiç zarar vermeyecek bir pozisyonda bulunduğunu söyleyen de. Örneğin bu doktorlardan biri miyom rahim duvarı içinde derken, diğeri dışında olduğu konusunda emindi. En az üçü, “eğer rahim sizin için önemli değilse, çocuk doğurmayı düşünmüyorsanız, rahminizin alınması da gayet makul bir seçenek” derken, rahmin alınmasının ileride yol açabileceği sakıncaları sorulduğunda bir doktor, organ sarkmalarının bu kişilerde “bi tık” daha fazla görüldüğüne değinip geçti! Dokuz kişiden yalnızca biri, doktorun görevinin hastasının vücut bütünlüğünü korumak olduğunu söyledi ve rahmin alınmasını kesinlikle önermediğini belirtti. 

 

Bütün doktorlar benzer görüntüleme araçlarını kullandıkları halde, miyomu 12 cm ölçen de oldu, en fazla 8 cm olduğunu söyleyen de. İleri görüntüleme talep edenlerden ikisi MR’ın olmazsa olmaz olduğunu söylerken, biri Doppler çekilmesini istedi; başka biri ise MR’ın yanıltıcı bir görüntü vereceğini, kafa karıştıracağını vurguladı.

 

Neyse ki miyomun temizlenebileceği konusunda ilk iki doktor hariç herkes hemfikirdi. Miyom rahme zarar vermeden temizlenebilirdi. Fakat tekrar edip etmeyeceği sorulduğunda verilen cevaplar sürekli değişiyordu: Büyük olasılıkla 5 senede, hatta 1-2 senede tekrar eder diyenlerin verdikleri olasılık oranları %15 ile %80 arasında değişiyordu. Çoklu miyomların tekrarladığını, tek ve büyük miyomlarınsa genellikle tekrarlamadığını belirten oldu. Başka biri ise hastanın yaşı 40’ın üstünde olduğu için miyomun tekrar etmesinin muhtemel olmadığını söyledi.

 

Bu doktorların farkında olmadan katıldıkları “bir miyomun teşhis ve tedavisi” konulu forumda en fazla ihtilafa düştükleri konuysa miyom ameliyatının yöntemiydi. Büyük kısmı bu büyüklükte bir miyomun “açık ameliyat” olarak tabir edilen yöntemle alınması gerektiğini söylerken, “kendine güvenen” üçü kapalı yöntemin, yani laporoskopinin de denenebileceğini bildirdi. Fakat biri, ameliyata laporoskopiyle başlayıp, çok kanama olması halinde (“işler çığrından çıkarsa” ifadesini kullandı) açık ameliyata geçebileceğini de not düştü. Aralarında binlerce lira fark olan iki yöntemin pahalı olanını önerirken, bir yandan adeta bir kahraman edasıyla  “O zorluğu ben yaşarım, ama yaparım,” diyordu. Oysa laporoskopiye karşı olanların çok net bir gerekçeleri vardı: Bu büyüklükle bir miyomun alınmasıyla oluşacak büyük boşluğun katmanlarını gerektiği kadar titizlikle dikmek mevcut teknolojiyle mümkün değildi. Ayrıca miyomun laporoskopik deliklerden bütün halinde çıkarılması mümkün olmadığı için, içeride “kıyma makinesine” benzer bir aletle parçalanması gerekecekti ve doktorlardan biri, bu aşamada kötü hücrelerin rahme saçılması olasılığından bahsediyordu. Oysa laporoskopinin “standart” yöntem olduğunu iddia eden iki doktordan biri, miyomun “etrafa dağılmasın diye özel bir torba içinde öğütüleceğini” belirtmişti. Yoksa yöntemlerin uygulanması sırasında dahi bir standarda uyulmuyor muydu?

 

Özetleyeceğimi söylesem de liste uzayıp gitti, farkındayım. Son madde miyomun iyi huylu mu kötü huylu mu olduğuna dair görüşlerin çeşitliliği. Miyomun %99,9’unun iyi huylu olduğunu söyleyen de oldu, iyi mi kötü mü olduğunun ameliyattan önce kesinlikle söylenemeyeceğini vurgulayan da. Hatta, patoloji sonucu gelene dek miyom olup olmadığını söyleyemeyiz diyen bile oldu!

 

Bir şey yapmalı

 

Bu satırları okuyan  doktorların belki de doğal buldukları bu görüş ayrılıkları, sahip olduğu tek bedeni korumak isteyen biz sıradan insanlar için dehşet verici. T görüştüğü ilk doktorları dinlese rahmini aldırmış olacaktı.  Diğer üçünden birine kulak verse, laporoskopiyle başlanan operasyon açık ameliyata dönüşecekti ve başlangıçtaki beklentisinden farklı bir sonuçla karşılaşacaktı. Bu doktorlardan bir kısmının sözlerine ikna olsa, miyomun kötü huylu olması ihtimalini düşünerek büyük bir kaygıya kapılacaktı. Bütün bunların dışında, muayenenin ardından laf arasında “vajinasının estetiğinin kötü olduğunu” belirtip, ameliyata bir de estetik müdahale eklemeyi öneren “uzman” meslek etiğini düpedüz hiçe sayıyordu! Neticede T tam dokuz kapıyı çalıp, dokuz kişiden dinlediği tarifleri kendi mantığına göre değerlendirip, laporoskopiyi tercih ettiğini söyleyen bir cerrahı açık ameliyata ikna etti ve üç haftalık nekahetin ardından sağlığına kavuştu. Fakat bu süreç, konulan teşhisin etkisini aşan bir krize dönüşürken, T’nin başta hiç hesaplamadığı bir masraf yapmasına da yol açtı. 

 

Bütün bunları anlatmamın sebebi, söz konusu vücut bütünlüğümüz olduğunda, duyduğumuz ilk teşhise göre hareket etmekten kaçınmamızı öğütleyen bu meseli paylaşmayı görev bilmem. Bir de, büyük bir ihtiyaç olduğunu gördüğüm şu konuda akıl danışmaya ihtiyaç duydum: Gerçekten işinin ehli ve meslek etiğini, hastanın beden bütünlüğünü her şeyin üstünde tutan doktorları bu kadar aramaya gerek kalmadan nasıl bulacağız? 

 

 

 

Görsel: Heri Dono. 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YNilüfer Yiyenler ile Uzaktan Bakanların Bataklığı
Nilüfer Yiyenler ile Uzaktan Bakanların Bataklığı

Sonuçta nilüfer yiyenler parasını ödedikleri müddetçe sonsuz kaçışlarını sürdürürken, onlara hizmet etmek zorunda olanlar yüzlerine o gülümsemeyi yapıştırmaktan asla kaçamayacaklar.

Bir de bunlar var

Kabataş’ta Buluşalım
Leyla Ferman: Türkiye’deki Ezidiler Büyük Korku İçinde
Sağlıkta Kriz, Gasp Edilen Haklar ve Hormona Erişim Kampanyası

Pin It on Pinterest