…Hepimiz orada olduk.
Bazılarımız hala oradayız.
Neden mi Yılmaz Özdil gibi yazıyorum?
Birazdan yazacaklarımdan utandığımdan.
Çok utandığımdan.
Şimdi ben James Franco’yu ayının balı, Ken’in Barbie’yi, Barbie’nin pembe Cadillac’ını arzuladığı şiddette beğeniyorum. Oyuncu, yönetmen, yazar olarak bir karton torbadan farksız olduğunu düşündüğüm bu adamın, dandikliğine, bütçesine bakmadan neredeyse bütün filmlerini izledim. Böyle bir durum var, gerçek bir dram. O modern sanattan bahsediyor, kısa hikaye yazıyor, çok anlar bilirmiş gibi şair Hart Crane’in hayatını rezalet bir filme dönüştürüyor, ben içimden “Ay James gene ne diyorsun, sus Allahaşkına sus, sanat da sana kalmasın” diye geçiriyorum ama suratımda da dünyanın en yenik, bitik sırıtışı. Sanki karşımda optik illüzyon var, dön babam dönüyor. Franco’nun zihninin, gayretkeşliğinin, tüm kariyerinin dev bir şaka olduğunun çok iyi farkındayım ama ne tam manasıyla gülebiliyorum, ne arkamı dönebiliyorum. Bir gün karşı karşıya gelirsek de ben İsmail Türüt gibi ter ve tozdan oluşan bir buluta dönüşmezsem, kendisine “Beş tane PhD derecesi peşinde koşup rezalet yapıtlarla hepimizin canını sıkacağına, efsununun kaynağını tanı, git dünya güzeli gözlerin için annene babana teşekkür et,” diyeceğim. Sonra da mutlaka, adetten bir bayılacağım.
Arkadaşlar, fazla sündürmeden artık konuya girme ihtiyacı hissediyorum: Benim elimde uzunca bir süredir biriktirdiğim, kapsamlı bir James Franco GIF klasörü var, ve ortaokulda yaptığım peçete koleksiyonun aksine bunların bir gün kıymetlenip bana milyon dolarlar kazandıracağı yok gibi. Bunlara siz de bakın, ben de bakayım, kontrol edemediğimiz arzuların anıtı olarak burada yer alsın, yani demek istediğim, bunlar benim elimden artık çıkmış olsun, artık bu yükle yaşamak istemiyorum.
GIF’lerimiz kurulumu kolay artı Almanya’dan onaylıdır, kullandıktan sonra su ve sabunla yıkamanın dışında bakım gerektirmez. Başlayalım.
Sen gül gül, bende daha neler var.
(Sıktı mı? Çıkar…)
(Franco, kendi çektiği filmi izledikten sonra)
(Franco, türlü şaklabanlığa rağmen hala eşek yüküyle para kazanabildiğini farkettikten sonra)
Yaa, işte böyle. Yukarıdakiler elimdekinin ancak yarısı sayılır. Artık taş taş üstünde kalmasın, bunun komşusu bir Robert Pattinson klasörüm de var. Bu çeşit bir günah mahallesinden bahsediyoruz. Ben tercihi saçmalayan yakışıklıdan yana kullanıyorum. Reyimi horoza basıyorum. Huyum bu.
Utanma utanma, ben herkese söyledim bile.