Aklınızda en çok yer eden Gezi fotoğrafı hangisiydi?
Bu soru bana birkaç sene önce sorulmuş olsa yüzüne biber gazı sıkılan kırmızı elbiseli kadın, elinde sapan kır saçlı kadın ya da tomadan kaçan BDP ve Atatürk bayraklı kızla oğlan (ve tam yanlarında bozkurt işareti yapan safari şapkalı adam) karesi diyebilirdim.
Fakat doğrusu beni bunlardan çok daha etkileyen bir fotoğraf var. İlk gördüğümden beri:
Bezmialem’deki Rembrandt’ımsı revir ortamı. Nazım Serhat Fırat’ın karesi.
Bunun en sevdiğim Gezi fotoğrafı olduğunu itiraf etmem neden bu kadar sürdü? Çünkü dini yapıların ihtişamlı güzelliklerinde beni huzursuz eden bir şey var, son on beş yılda daha da arttı (acaba neden). O haşmeti hissetmeye zorlanıyormuşum gibi geliyor, ve işin garibi hissediyorum da. Nüfus cüzdanında İslam yazan ateist bir kadın olarak işler daha da çetrefilli. Benim camideki yerim dipte, arkada bir köşe. Mecazsız, kelimenin tam anlamıyla. Ki o da saçımı, dizimi, şeklimi şemalimi saklamam koşuluyla.
Ama bu fotoğrafta değil.
Ortada kadınlar ve erkekler. Gönüllü doktorlar. Yatan bir hasta, sığınmanın ve teslim olmanın gerçek anlamı. Şekil şemaldan, çağdışı yargılardan daha önemli bir şey var – bir can. Havada uçuşan iki kelime: şafi sıfatıyla.
* * *
Gezi’den geri gelmeyecek bir maziymiş gibi bahsetmek haksızlık. Onun yerine daha bir bilimkurgu düşünmeliyiz belki. Gezi, buraya benzeyen ama daha güzel bir yerin ihtimaline, eş zamanlı bir yan evrene kısa bir bakış atabildiğimiz bir portaldı. O portal kapanmış olsa da gözümüzle görmüş olduklarımızı bizden kimse alamaz.
Söylemesi inanmasından kolay tabii. Bir tartışmada hep en sinik (cynical) lafı edene katılma huyundan vazgeçmenin zorluğu gibi.
Neyse. Sizin en sevdiğiniz Gezi fotoğrafı hangisi?