Benim hayalim evlenip aile kurmak değil. Ben hissetmeye başladığım o bebeği doğurmak istiyorum.

MEYDAN

Benim Bebeğim, Başkalarının Kararı

Plansız şekilde, üstelik korunduğum halde, hamile kaldım. Anneliği bilmem ama hamilelik kutsal bir şey değil, kesin. Gün boyu mide bulantıları, kasık ağrıları, acıkır acıkmaz bir şeyler yemezsem mideme saplanan ağrı, gece karın gurultusuyla uyanma… Bir de daha en başından fırlayan hormonlar, en anlamsız romantik komedi repliklerine ağlamalar, halsizlik…

 

Her şeye rağmen devam etmek ve bebeği doğurmak istedim. 33 yaşındayım, hayatımda karşıma çıkan düzgün erkek sayısı 2, onlarla da yürütebildiğimiz ilişki sayısı 0. Sonuç: Aile kurmak gibi bir beklentim yok, maddi ve manevi olarak bir çocuk büyütmek için bir erkeğe ihtiyacım yok, bir daha hamile kalıp kalmayacağımı bilmiyorum ve tek gecelik bir ilişkiden olan o bebeği doğurmak istiyorum.

 

Üstelik kendimi bu fikre çok da kaptırdım. Düzenli olarak gelişmesini takip ettim, bulantı ve ağrı dışında bir şey hissetmesem de bir şekilde duygusal olarak bebeğe bağlandım, gün içinde aklıma geldikçe (evet sürekli bununla yaşamadım, sık sık unuttum da) bu fikir beni çok ama çok mutlu etti…

 

Tek sorunum: Klasik bir Türk ailesinden geliyorum. Anneanne, teyzeler, kalabalık büyüdük ve yaşıyoruz. Hiçbirine evlilik dışı bir çocuk doğuracağımı söylemem mümkün değil. Ama bu bende en ufacık bir şüphe bile yaratmadı. Çünkü kendisinden hamile kaldığım adam eski sevgilimdi. Yıllar önce çok kısa bir ilişkimiz olmuştu, o zaman da bir haftalık bir regl gecikmesinde hamile olduğumdan endişelenmiştim. Test yapmadan bu kaygımı kendisiyle paylaştım, daha “ne yapacağız, ne edeceğiz” derken aynı gün regl oldum. Sonrasında ne kadar da iyi bir insan olduğunu bana kanıtlamak isterken “tabii öyle bir durum kalmadı ama sen ne istersen onu yapardık, doğurmak isteseydin evlenir, aldırmak isteseydin birlikte doktora giderdik” dedi. Suratında da “başka ne olacaktı, ya ne sandın?” dercesine kendine güvenen ve söylediklerinin doğruluğundan emin olmamı ister bir ifade…

 

İlişkinin üzerinden yıllar geçti, ona hiç güvenmiyorum, birlikte bir hayat kurmak ve çocuk büyütmek fikri hiç cazip gelmiyor. Onun da çocuk isteyeceğinden şüpheli olduğum için aklıma sadece formaliteden de olsa evlenmek, aileme “işte artık bir kocam var” demek ve sonra hamile olduğumu açıklamak geldi. Ne de olsa daha önce “sen ne istersen onu yapardık tabiiiiii ki” demişti. Doğumdan sonra da mümkün olan en kısa sürede boşanmak ve ne kadar babalık yapmak istiyorsa o kadarını yapması… Ola ki bu plan tutarsa evlilik süresince aynı evde yaşama fikri bile cazip gelmiyordu, onun da aklına yatarsa buna da bir çözüm bulurduk.

 

İş seyahatleri sebebiyle farklı ülkelerde geçen 4 haftanın sonunda nihayet buluşabildik. Benim karar vermem de 7. haftayı bulduğu için bebek 11 haftalık olmuştu. Elimde ultrason görüntüleriyle buluşmaya gittim. Buluşmadan birkaç gün önce, düşünmeye ve hazmetmeye fırsatı olsun diye telefonda söylemiştim. Doğurmayı düşündüğümü de söyledim. “Ben hazır değilim ama” filan diye geveledi, “bunları buluşunca konuşuruz” dedim. Zira istemediği sürece ondan babalık beklemeyecektim, tek istediğim bir nikâh kıyıp “Türk örf ve geleneklerine göre bebeğimi meşrulaştırmak”tı.

 

Yıllar önce bana söylediklerine inanarak hata etmişim. Ne kadar yalancı olduğunu unutmuşum. O akşam karşılıklı konuşma değil, onun bağırıp çağırmasıyla geçti. Önce daha 33 yaşında olduğumu, anlamsız şekilde çocuk sahibi olmak için telaş ettiğimi, sonra kazara olan bir hamileliği “ilkokul mezunu gibi” devam ettirmek istediğimi söyledi, kendi hastalıkları olduğunu, bebeğe de genetik olarak geçeceğini ve bununla uğraşmanın zor olduğunu anlatmaya çalıştı… Hepsi çok anlamsızdı, ben cevap vermeye çalıştıkça sözümü kesti, sesini yükseltti ve en sonunda babalık fikrine varoluşsal olarak karşı çıktığını haykırdı. Hem beni, hem daha doğmadan bebeği, hem işini ve hatta ülkeyi terk edeceğini buyurdu. “Reddederim, asla kabul etmem” diye bir kez daha olabildiğince yüksek sesle bildirdi. Diyecek bir şey kalmamıştı, nikâh olasılığı da, bebeği doğurmak fikri de o acımasız monologla son bulmuştu. Ultrason görüntüsü çantamdan hiç çıkmamıştı.

 

Sonraki iki haftayı ne yapabilirim, ailemle nasıl konuşur nasıl kabul ettiririm, kabul etmezlerse ne edip de bebeği doğurabilirim diye düşünmekle geçirdim. Gecenin bir yarısı ağlayarak uyandığım da oldu, metroda bunu düşünmezken birden bire ağlamaya başladığım da… Olmadı, hiçbir çıkış yolu bulamadım. Aileme söyleyemezdim. Bir erkek arkadaşım olsa, evlenmiyoruz ama birlikteyiz, anne-baba oluyoruz desem, o bile çok çok zor. Ama tamamen yalnız başıma, bizim eve bomba gibi düşerdi. Annemle babamı çok seviyorum, ikisi de genç ve hasta. Onlar da beni çok seviyor, kahrolsalar da, çevrelerinde akraba-eş-dost kalmasa da bir şekilde yanımda olurlardı. Ama bu uzun sürmezdi, biliyorum, sağlıkları el vermezdi. Onlara bunu yapamazdım, en küçük bir şeyden etkilenip hastanelik olabilen bu iki insana bir şey olsa vicdan azabından ölürdüm.

 

Başka bir ülkede, haberleri olmadan doğursam, işi bıraksam, maddi olarak çok zorlanırım ama bebeği doğurmuş olurum. Yok, öylesi de mümkün değil, bir çocuğum olacak ve ailemden hayatı boyunca onu saklayacak mıyım?

 

Bu süreçte aklımdakini arkadaşlarıma çıtlatmaya başladım. Tümü feminist olan, hamile olduğumu söylediğim andan itibaren zaten kürtajdan başka bir şeyin konuşulmadığı arkadaş ortamlarında bu fikrin tek kelimesi, sadece düşüncesi bile tepkiyle karşılaştı. “Yok artık! Doğurmayı mı düşünüyordum?” Biliyorum hiçbiri kötü niyetle değil; tek başına yaşayan, gayet de keyifli bir hayatı olan, anne olmayı bugüne kadar planlamamış bir arkadaşları kazara hamile kaldığında doğal akış nasıl gerektiriyorsa öyle tepki veriyorlardı.

 

Bir de ben yalnızdım, onlar işin zorluğunu düşünüp kürtaj diyordu, benimse “yalnız bir kadın olarak hakkım yok mu” diye bu çok ağrıma gidiyordu.

 

Aynı ortamda evli arkadaşlara “siz çocuk düşünmüyor musunuz” diye sorulması daha da zor. Hamile olan, yalnız olsa da bebeği doğurmak isteyen, ama yalnız olduğu için doğuramayan, doğurma düşüncesi bile tepki gören ve hatta ciddiye alınmayan bir kadın olarak, bu çok çok zor. Üstelik hiçbir şey söyleyemiyorum bile, “ama benim de hakkım değil mi istemek?” diyemiyorum. Çünkü bu çok saçma, çünkü ben yalnızım. Sadece aile yapısı, toplum baskısı değil, bir de feminist arkadaş baskısı vardı.

 

Hayatım boyunca kendimi daha yalnız ve daha çaresiz hissettiğim bir zaman olmadı.

 

Olmadı, yapamadım, hem bebeğe hem aileme zarar vermeyecek bir yol bulamadım. Gittikçe de gecikip yasal sınırları zorluyordum. Nihayet panik olup gidip 3 aylık olmuş bebeği aldırdım. Kürtajdan sonra hastanede saatlerce ağladım. Hemşireler şefkatle gelip, anestezinin ve hormonların etkisiyle normal olduğunu söyleyip peçete getirdi. Hayır, hormonların beni nasıl ağlattığını da biliyorum. Bu öyle bir ağlama değildi. Bebek, ya da o zamanki haliyle fetüs, artık yoktu, ondan vazgeçmiştim, kendim kalkıp o hastaneye gidip ondan vazgeçmiştim. Gözümü açtığım andan itibaren aklımda olan tek şey buydu. Buna ağlıyordum. Artık düşünecek bir ihtimal kalmamıştı.

 

O günden beri hiçbir şeye enerjim yok. Zorunlu olmadıkça yataktan çıkmıyorum. Sürekli ağlıyorum. Ama bu kez ağlarken gerçekten acı çekiyorum. Pişman bile olamıyorum, çaresizliğime ağlıyorum, bu kadar güçlü bir kadın olduğumu düşünürken bu kadar istediğim bir şeyden vazgeçmek zorunda kalmak zoruma gidiyor. Yalnız bir kadın olarak zaten bilerek veya bilmeyerek birçok ortamdan dışlanmaya alışkınım. Dışlanmadığım bazı ortamlarda kendimi feci şekilde yalnız hissetmeye de alışkınım. Herkes özel günlerinde ailesine, sevgilisine dönüp dünyayı unutmuşken bekâr ve eğlenceli arkadaş bulmak da hiç zor değil. Ama böyle bir konuda elimin kolumun bağlanacağını hiç düşünmemiştim.

 

Kürtaj olmak kadının kararı olduğu gibi, bebek sahibi olmak da öyle değil mi? Değilmiş. Kürtajı her şartta yapacak feminist doktor bulmak da, bunun için para bulmak da mümkün benim koşullarımda. Ama çocuk doğurmak büyük olay. Tek başınıza yapılamayacak kadar büyük(!). Halbuki çocuk olduğunda bütün yük annede değil miydi zaten? Öyle demiyorlar mıydı? Ama siz bunu yapmaya hazır olduğunuzdan emin olsanız da, Türkiye’de, en azından kağıt üstünde, baba gerekiyor. Yalnız bir kadınsanız, büyük oranda, bu sizin kararınız değil.

 

Her ne kadar 33 yaşında kendi evinizi ailenize ihtiyaç duymadan aldıysanız da, yıllardır tek başınıza yaşayıp, başarılı olduğunuz bir işte çalışıyor olsanız da, nispeten rahat bir hayat yaşasanız da, çocuk sahibi olmak gibi önemli bir karar, tek başınıza alınmıyor. Çünkü bu çok saçma! Çünkü kürtaj olmak çok kolay, duygusala bağlamaya gerek yok. Çünkü daha neler! Çünkü umudunu kaybetme, ileride sevdiğin bir adamla birlikte çocuk yaparsın!

 

Ben ileride sevdiğim bir adam bulmaya umut bağlamamıştım ki… Benim hayalim evlenip aile kurmak değil ki. Ben hissetmeye başladığım o bebeği doğurmak istiyorum. Böyle bir adımı, diğer her şeyi bir kenara bırakıyorum, canınızdan çok sevdiğiniz ailenizle ilgili birçok şeyi, dolayısıyla sizi hayata bağlayan çok kıymetli bazı şeyleri feda etmeden, cesaret bile diyemediğim bir duyguyu devreye sokmadan atmanız mümkün değil. Ben yapamadım. Çok üzgünüm. Çok çaresizim ve buna hâlâ çok şaşırıyorum.

 

Oysa ne kadar ortada değil mi? Kadınların, birçok konuda olduğu gibi, bebek sahibi olmak için de erkeklere ihtiyacı var. Hem de güçlü ve mücadeleci kadınlar o birçok konuyu aşabilmişken, bebek sahibi olmak hâlâ neredeyse ilişkisi olan kadınların tekelinde. En azından Türkiye’de böyle.

 

Boşuna değil, belli bir yaşın üzerinde ve bekâr olan, daha önce de evlenmemiş ya da evlilikleri kısa sürmüş olan kadın akrabalar ya da komşularla konuşurken, hiçbirinin hayatlarında bir erkek olması gibi bir derdinin olmadığını görüyorum. Çoğunun aklında kalan şey, çocuk sahibi olamamak. “Evlatlık neden almadın?” diye densizce sorduğum da olmuştu birkaçına. Hiç kolay olmadığı cevabını almıştım. Doğru, değil, o da hiç kolay değil.

 

Son haftalarda bu yalnızlık ve çaresizlik duygusu beni o kadar çok sardı ki, umarım gözümü kör etmemiştir ve kürtaj olarak yanlış bir karar almamışımdır diyebiliyorum sadece. Ve umarım bir gün isteyen her kadın, şartlar ne olursa olsun, başka hiçbir şey düşünmek zorunda kalmadan çocuk sahibi olabilir.

 
 
 

Görsel: Susan Schwalb

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

Y“Olay”
“Olay”

"Hızla giden bir arabanın içinde, tacizci bir adamın yanında, nereye götürüldüğümü bilmeden elim kolum bağlı oturuyordum."

Bir de bunlar var

Bir Kadının Sesinden Ezan
Et endüstrisi kadınları nasıl nesneleştiriyor?
Türkiyem Türkiyem Cinnetim

Pin It on Pinterest