Şam’ın en popüler kahvecilerinden birinde bilgisayarımın şarj aletini prize takmaya çalışırken, tehlikeli bir suç işlemiştim ama neydi bu suçun adı?

MEYDAN

“Bedenlerimiz İçin Özür Dilemeyeceğiz”

Riym Mahmoud’un  jeem.me dergisinde yayınlanan “لا مزيد من الاعتذارات عن اجسادنا كنساء” başlıklı yazısının çevirisidir.

 

 

Şam’ın en popüler kahvecilerinden birinde bilgisayarımın şarj aletini prize takmaya çalışırken, kazağımın kolunu istemeden elimin üzerine çektiğimi fark ettim. Hemen yanımda oturan adam gözlerini sol elime dikmişti. Kafedeki herkesin ellerimin üzerindeki tüylere baktığını hissettim çünkü ben dört yıldan beri başta el ve ayak tüyleri olmak üzere vücut tüylerimi almayı bırakmıştım. Adam uzunca bir süre ellerime bakmaya devam etti. İçimde utanç ile özür dileme arası bir his doğdu ve elimi masanın altına saklamaya çalıştım. Evet, derin bir özür dileme isteğiydi bu.

 

Bu hissin tam olarak ne olduğunu tanımlamaya çalıştım. Kafamın içinde daha önce yaşadığım buna benzer  olaylar dönüp duruyordu. Mesela, geçirdiğim hastalıktan sonra makyajsız bir şekilde partnerimle dışarıya çıktığım zaman da aynı hisse kapılmıştım. Uygunsuz görüntüm için özür dileme hissi! Ya da her otobüse binmemde tanımadığım insanlardan “bakımsızlığım” sebebiyle utanıyordum. Kovulurum korkusuyla işe geç kalmamak için her sabah çalar saatin sesiyle uyandığımı ve bu yüzden de kendime bakacak vakti bulamadığımı açıklamak istiyordum onlara. Eski patronum sürekli görünümümle ilgili yorum yapar, makyaj yapmamı istediğini söylerdi mesela. Onun suratına “Güzellik yarışmasına katılmak için değil işim için buradayım” diye bağırmak istememe rağmen hep kızarırdım; dilim dolanır, konuşamazdım.

 

Kusurlarımızı Kontrol Eden Gözlere Alıştık

 

Bedenimiz, “kadınlık normlarına” uymadığı için suçlanıyor. Kadınlık ahlak polisleri bize saldırıyor çünkü biz toplumun belirlediği şartlara, adetlere, kalıplaşmış klişelerle dolu filmlerine, reklamlarına, medyalarına, uymuyoruz. Gerektiğinde alay edip “ironi” yaptığını iddia eden, görünüşümüz hakkında kendinde yorum yapma hakkı gören bir toplumda, kadınlar olarak konumumuzu belirleyen olan şey bedenimiz haline geldi.

 

Kusurlarımızı kontrol eden gözlere alıştık, böylece kadınlar olarak mükemmele yakın bedenlere sahip olmanın yükünü sırtımızda taşır olduk. Kadınlar, pürüzsüz bebek cildinden, parlak yüzlerden, bakımlı saçlardan, ince belden zevk alır oldu. Hatta ayak fetişi olan bir grup erkeğin arzuladığı ayak parmaklarımız bile bu standart güzellik ölçütlerinden kaçamadı. Bu yüzden ayakları için plastik cerrahi operasyonu geçirmek isteyen kadınların olması hiç de şaşırtıcı değil!

 

İnsan, hata yaptığında utanç duyar ve özür dilemeye çalışır. Biz kadınlar olarak her durumda utangaç hale geldik. Artık farkında olmadan bile, standartların dışında kaldığımız için kefaret öder hale geldik. Bu ataerkil toplum, vücudumuzun her zerresine güzellik normlarının dışında olduğumuz için suçlu hissetmeyi dayatıyor.

 

Bu durumdaki tek kadının ben olmadığımı, arkadaşlarımla bu meseleleri konuşmak için buluştuğumda fark ettim. Hepimiz bedenlerimizden o ya da bu sebeple utanç duyuyorduk. Bedenimizle ilgili yazılan kuralların dışına çıktığımız için mahcubiyet duygusuna kapılır olmuştuk fark etmeden.

 

Evli ve harika bir çocuğun annesi olan, aynı zamanda hazırlıktan beri de arkadaşlık ettiğim Selma ile sohbet ederken bana evlendiği ilk yıllarda hissettiklerinden, yaşadıklarından, ilk cinsel ilişkiye girdiği gece vücudunu saran o utanç duygusundan bahsetti. Karnının düz olmayışından, tenindeki sivilce ve yara izlerinden ama bilhassa vajinasının dış kısmının rengindeki siyahlıktan dolayı hissettiklerini anlattı ve şunları ekledi : “Vajinamdaki bu siyahlık nedeniyle mahcup hissettim ve eşimin görmesinden korktuğum için aydınlık bir odada seks yapmaya cesaret edemedim. Bir suçlu gibi yatmadan önce ışıkları kapattım. ‘Kusurlarımı’ kabul eden ve benimle flörtleşmeye devam eden eşime minnettarım. Onun sayesinde artık utanmıyorum.” Selma, toplumun güzellik algısı hakkındaki fikirlerini böyle özetledi ama Selma’ nın anlattıklarından, bedenimizi olduğu gibi kabul etmemizin bizim değil de “eşimiz” sayesinde olduğu çıkarımını yaptım. Bedenimizle barışmamız bir erkeğin onayını gerektiriyordu.

 

Arkadaşlarımın hikayeleri benim hikayemden çok da farklı değildi. Biz kadınlar küçüklüğümüzden beri güzelliğin ve güzellik peşinde koşmanın bir erdem olduğu algısı ile büyütülüyoruz. Bu yüzden bu algı yıllar içinde bilinçaltımıza sızıp düşüncelerimizi, tepkilerimizi, dünyaya bakış açımızı oluşturur hale geldi. Eğer toplumun güzellik standartlarına uymaya çalışır buna cesaret edersek cildimizle, kusurlarımızla alay edilmeyecek ama eğer ki vücut kıllarımızı almazsak, bel çevremiz ya da gıdımız yağlanırsa, makyaj yapmak gibi sıkıcı güzellik ritüellerini uygulamayı bırakırsak bir “hiç” olacağız. Kilo almak ya da makyaj yapmamak gibi basit şeyler bile toplumda “faziletsiz kadın” şeklinde algılanmamıza yol açacak.

 

Mücadelemizin, bilinçsiz bir şekilde bizi saran bu suçluluk ve utanç duygusu ile hesaplaşmak olduğuna inanıyorum. Bu yüzden bu baskıcı, bizi zincirleyen ve vücudumuzu şekillendirmeye çalışan algıya karşı kadınlar olarak bilinçli olmalıyız. Ticari bir mal veya ürün değiliz. Vücudumuzun asıl sahibi olmak ve onun hakkında karar vermek bizim hakkımız ve bu hakkı diğerlerinden almalıyız. Omuzlarımızı yoran, hareketlerimizi kısıtlayan ve kendimizle olan ilişkimizi sorgulatan bu güzellik algısını yok etmeliyiz.

 

Yıllardır bilinçaltımıza yerleşen tüm algıları yıkmak ya da değiştirmek için iki kat çaba sarf etmemiz, bu mahcupluk hissinin kaynağını bulmak için hafızamızı zorlamamız gerekiyor. Geçmişte vücudumuz ve dış görünüşümüz ile ilgili aldığımız tüm kararları, anıları dikkatlice yoklayıp yerine bedenimizle ilgili yeni fikirler yerleştirmemiz, güzelliğin bir fazilet olmadığı gerçeğiyle yüzleşmemiz ve toplumun belirlediği bu algıyla hesaplaşmanın bir günah olmadığını kabullenmemiz gerekiyor.

 

Bu yolculuk sabır, öğrenme ve bilhassa bolca hata gerektiren bir yolculuk. Bu yolculuk kendimizle uzlaşır hale gelene kadar cesaret isteyen, cesaret gerektiren bir yolculuk.

 

Bedenimiz için özür dilemeyeceğimiz, utanç ve suçluluk duymayacağımız bir dünyaya…

 

 

Görsel: Ana Mendiata

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

Y“Sen Benim Oğlum Değilsin”: Yemen’den Kısa Bir Hayat Hikayesi
“Sen Benim Oğlum Değilsin”: Yemen’den Kısa Bir Hayat Hikayesi

“Eskiden onların ettiği laflara kızgınlığımı belli ederdim ama artık içten içe seviniyorum. Evet doğru ben bir erkek değilim! Erkekliğe bir nebze bile ait olmak istemiyorum."

MEYDAN

YSalgın Zamanında Mahkum İşçiler ve Göçmen Kadınlar
Salgın Zamanında Mahkum İşçiler ve Göçmen Kadınlar

Bu krizle baş edebilmek için mutlaka feminist bir mücadeleye ihtiyaç var. Devlet ekonomik açıdan üretken ve garantisi olmayan kadınların bu dönemde yaşadığı zararı görmezden gelmemelidir.

Bir de bunlar var

Ya Deprem’den Sonra?: S.O.S – Sosyal Oyun ve Sokak Sanatları Topluluğu İle Röportaj
Eurovision ve Türkiye’nin Yalnız Heyecanı
İstanbul Feminist Kolektif Kadınları Mahkemeye Çağırıyor

Pin It on Pinterest