Bu yazı, 5harflilerin CultureCIVIC Kültür Sanat Destek Programı’nın katkılarıyla düzenlediği Kurmacadışı Yazarlık Atölyesi’nin, Wêjegeh Diyarbakır Edebiyat Evi ev sahipliğinde Nisan ayında gerçekleşen oturumlarının sonucunda kaleme alınmıştır.
“Kendi bedeninle ilişkilenmek.“ Siz kaç yaşınızda tanıştınız bununla ya da ilk duyduğunuzda sizin için ne ifade ediyordu bilmiyorum ama benim için fazlasıyla geç tanıştığım ve sorguladığım bir süreç oldu.
Ben Kürdistan coğrafyasında dünyaya gelen Ortadoğulu bir kadınım. Gözlerimi açtığım bu toplum yapmamı istemediği her şey için ya toplumsal kodları kullanarak “ayıp” ya da dini inançtan gelen argümanlarla “günah” diyerek her an hareket alanıma bir sınır daha ekledi.
Sobalı bir evde geçti çocukluğum. Yalnızca bir odanın sıcak olduğu mekanda, kendim için özel bir alan yaratma ihtimalim yok denilecek kadar azdı. Ancak beni sınırlandıran fiziksel koşullardan ziyade geleneksel söylemlerdi. Mesela duştan çıktıktan sonra çok hızlıca giyinmemiz gerekiyormuş, annem öyle derdi. Üşütüp hasta olacağımız için değil, melekler bizi izlediğinden; öteki türlüsü günahmış. İnanabiliyor musunuz? Melekler bizi izlediği için sınıfımdaki erkek arkadaşım memelerimin büyümeye başladığını benden önce farketti. Anladım ki beni izleyen sadece melekler değil benim dışımdaki herkesmiş. Ben henüz tanımaya başlamamışken, sadece ruhani varlıklar değil, beşeri varlıklar da benden önce keşfediyordu bedenimdeki değişiklikleri. Lise 1’de, okuldan döndüğümde, külotumda bir ıslaklık hissettim. Altıma kaçırdığımı zannedip müthiş utandım ve hemen ondan kurtulup kirli çamaşırların arasına attım. Ertesi gün annem beni banyoya çağırdı ve regl olduğumu söyledi. İç çamaşırımdaki ıslaklık vücudumdan çıkan kanmış. Annem bunu benden daha önce fark etmişti. Bu bedende yaşayandım ama anlayan değil. Ben henüz sonradan tanışma halimi anlamlandıramadan ablamdan bir tokat yedim. İlk reglden sonra tokat atılırmış kadının yanakları al al kalsın diye. Niye yanaklarım al olmak zorundaydı? Güzel görünmek için mi yoksa utanmam gerektiği için mi bilmiyorum ama o tokatın bende yarattığı duygu korku ve utanç dışında bir şey değildi. Başkaları görecek diye utanıp, istemediğim bir şekilde akmayı bırakacak ya da hazırlıksız olduğum bir anda akacak diye korkuyordum. Artık bedenimden çıkan o kan bir şekilde benim için sorun haline gelivermişti. Hareket alanımı daraltan başka bir unsur, henüz benimseyemediğim başka bir değişiklik olmuştu. Başkalarının bedenim üzerinde dolaşan gözleri ve bedenime karşı takındıkları tutum, benim kendisiyle tanışma vaktimi erteledikçe erteliyordu. Üstüne bir de ilişkilenemediğim bu bedeni korumak gibi bir sorumluluğum vardı. Bu sorumluluğu ne zaman, kimden aldığımı tam olarak hatırlamamakla birlikte sanırım “toplum” diye adlandırdığımız o şey tarafından yüz yıllar öncesinden üzerime yıkılmıştı.
Korku, utanç, koruma, sorumluluk, yabancılık duygularının içerisinde debelendiğim sırada sosyal medyada kadınların mastürbasyon yapmasına dair bir metinle karşılaştım. İlk şaşkınlığımı tahmin bile edemezsiniz. Benim zihnimde mastürbasyon sadece erkeğin yaptığı bir şeydi hatta o da yapmamalıydı çünkü ayıptı. Fakat karşımda duran yazıda kadınların da bu eylemi gerçekleştirdiğini hatta bireyin kendi cinselliğini keşfetmesi ve yönlendirmesi için olumlu bir pratik olabileceği yazıyordu. Bu yazı sadece beni mi şaşırttı yoksa hemcinslerimde de aynı şaşkınlığı yaratmış mıydı diye düşünüp yorumları okumak istedim. Kadınların mastürbasyon yapması erkekleri daha çok ilgilendiren bir konu olacak ki yorum yapanlar sadece onlardı. Özetle şunu diyorlardı; “Siz niye kendinizi tatmin ediyorsunuz ki? Gelin biz sizi becerelim.” Bu ve benzeri çirkin cümleleri okuduktan sonra bir öfke fırtınası yaşadım. Bu bedeni kendimden dahi sakınmam için tembihlenmemin sebebinin bana ait olmadığına birilerinin karar vermiş olması pratiğiyle tekrar karşılaşmış ve yeniden sarsılmıştım
Bu sarsılma halimden bir süre sonra kural, duygu ve düşüncelerimin çarpışacağı başka bir olay silsilesinin içinde buluverdim kendimi. Vajinamda bir yara çıktı. Acıdan kıvranıyordum ve en yakın hastanenin acil servisine kendimi attım. Doktor vajinal muayene etmeden bir şey yapamayacağını söyledi. Çok yüzeyde bir yerde duran utanç ve koruma duygum birden fırlayıverdi ve muayene olmadan acımla eve döndüm. Ertesi gün regl oldum ve yara hala orada duruyordu. Ağrı ise azalmaktan ziyade artmıştı. Başka bir hastaneye gittim. İki kadın doğum doktorunun ikisi de erkekti ama artan acının yanında bu artık benim için problem olmaktan çıkmıştı. Odaya girdiğimde ilk muayeneyi hemşire yaptı ancak anlamadı ve doktoru çağırdı. Doktor muayene etti ama o da anlamadı hocasına danıştı. Hocası şüphe duydu, tanı koyamadı ve sevk etti. Cildiyecisi baktı, romatoloğu baktı… Reglden dolayı kan revan içinde kalmış olan vajinam bir odayı dolduracak kadar insanın karşısında açık bir şekilde duruyorken, ben yüzümü ellerime gömmüştüm.
Önce sıra arkadaşım, annem, kendini her şeyin sahibi olarak gören erkekler, şimdi ise doktorlar… Yani herkes benim bedenimle tanıştı, ben hariç. Onunla yalnızca bir sorun çıkarırsa ilgilendiğimi, gözümü yalnızca o zaman bedenime çevirdiğimi fark ettim. Bu aydınlanma halinin ardından kendisiyle daha yakından ilişki kurmam gerektiğine karar verdim.
Şimdi neremde ben lekesi var biliyorum. Duştan sonra meleklerle beraber vücudumu seyrediyor, göbeğimin büyüyüp küçülme haline şaşırıyorum. Vajinamla sohbet ediyor, mememin altındaki ufak yanık izine göz kırpıyorum. Bacaklarımı kremliyor, saçlarımı okşuyorum.
Bedenimin benim için ifade ettiği duygular utanç, korku, sakınma değil artık.
Ben onu izliyor, tanıyor ve seviyorum.
Görsel: Hanna Lee Joshi