Editörlüğünü Umut Tümay Arslan’ın yaptığı Cuma Fragmanları bir kısmı kalıba girmiş, bir kısmı dışarıda kalmış ya da şekilsiz bir kadınlık tecrübesiyle, yarı-pişmiş bir kadınlık tanımıyla bir biçimde bağlı, herhangi bir film, roman, şiir, sanat, kültür ürünü, büyük meseleler-küçük meseleler-orta meseleler, ama en çok yazmak, yazının gücü ve güçsüzlüğü ve kadınların yazması hakkında.
Dardenne kardeşlerin Meçhul Kız’ı (2016) akşam saatlerinde bir muayenehanede başlar. Mesai bitmiş, doktor Jenny Davin ve asistanı günü değerlendirmektedir. Kapı çalar. Jenny asistanına saatin geç olduğunu, kapıyı açmamasını söyler. Ertesi gün kapıyı çalan genç kadının ölü bulunduğunu öğrenir. Film Doktor Davin’in kimliği dahi tespit edilemeyen bu kadının hikayesinin peşine düşmesini konu alır. Neyin sorumluluğunu nasıl aldığımız üzerine karmaşık sorular etrafında gelişen filmin sonunda doktor, kadının ölmesine neden olan kişiyle yüzleşir:
-Bu kız yüzünden uyuyamıyorum, sürekli olarak aklımda. Eğer kapıyı açsaydınız bütün bunlar olmayacaktı.
-Benim de sürekli aklımda […] Polise söylemelisiniz.
-Her şeyimi kaybederim, istemiyorum […] Yapamam, yapamam. Niye hayatımı mahvedeyim ki?
-Çünkü o bunu bizden istiyor.
-Kim?
-O kız.
-Onun umurunda değil, öldü.
-Ölmüş olsaydı aklımızda olmazdı.
Meçhul kız kağıtsızdır; siyah, göçmen, kadın, yoksul olmanın bütün kırılganlığını taşır. Yurttaşlık hukukunun herhangi bir biçimi tarafından korunmadığı gibi, adını kayda geçirecek, cenazeyi talep eden bir aile de ortaya çıkmaz. Fakat unutulmaya direnir ve ölümünün sorumluluğunun alınmasını ister. Lévinas’ı takip eden Butler’a göre, ötekinin her zaman söze dökülemeyen bu ahlaki talebinin mevkii yüz’dür: “yüz onu tek başına ölüme bırakmamamı benden isteyen ötekidir, sanki onu bırakmak ölümünün suç ortağı olmakmışçasına.”[i] Burada kastedilenin, münhasıran insanın yüzü olmadığını da biliyoruz (Lévinas’a göre örneğin sırtlar, boyunlar ve omuzlar da hıçkırıyor, haykırıyor olabilir).[ii] Yüz veya sırt) bize “reddetme hakkımız olmaya[cak]” şekilde seslenir[iii] ve bir cevap ister: “Yüze cevap vermek, anlamını çıkarmak, bir başka hayatta kırılgan olan şeye, ya da hayatın kendisinin kırılganlığına uyanık olmak demektir”. [iv] Bu kırılganlığa cevap vermek temel bir sorumluluktur.
Bugün Bilim ve Teknoloji Çalışmaları, insan-sonrası tartışmalar gibi yeni düşünce hatları, bu kavrayışı insandan ibaret olmayan bir dünyaya açarken, özne-nesne, biz-öteki, doğa-kültür gibi ayrımların nasıl kurulup işlediğini sorgulamak imkânını da sunuyor. Sorumluluğu [responsibility] bir cevap üretme kabiliyeti/imkânı [response–ability] olarak kavramsallaştıran Haraway ve Barad, böylece bir yandan Lévinas’ın düşünsel mirasını devralmış, diğer yandan biyoloji, kuantum fiziği ve bilim-kurgunun araçlarıyla onu dönüştürmüştür.[v] Artık elimizde, ancak mütemadi şekillenişinden ibaret, yeni bir dünya kavrayışı ve insan faaliyetiyle sınırlanamayacak yeni bir sorumluluk tanımı vardır. Barad’ın kavramsallaştırdığı haliyle dünya mevcut/verili birimler arası etkileşimler [inter-action] aracılığıyla değil, bizzat birimleri kuran etkinlik dahilinde [intra-action] şekillenir; her tür ikilik (ben-öteki ayrımı dahil olmak üzere) bu devinim içinde işleme konan kesiklerle kurulur, tekrarlanır veya dağılır.[vi] Burada etik, “radikal şekilde dışsal bir ötekine doğru cevaplar vermekle değil [zira bu tür bir dışsallıktan söz edilemez], parçası olduğumuz oluşun capcanlı ilişkiselliği karşısında sorumluluk almakla” ilgilidir.[vii]
Böylece insanın yaşamın, tarihin, bilimin merkezinde kendine biçtiği konumla, bu konumdan hareketle kurulan bütün ayrıcalık ve ayrımcılıklarla da hesaplaşmak gerekecektir. Barad insanı diğer türlerden ayrıştıran, insan bedenini oluştan çekip çıkaran kesiği sorgularken,[viii] Haraway onu parçası olduğu yoldaş türler ailesine bağlayacak, yeryüzünün tarihinin bu türler-arası birlikte-oluşun [becoming-with] tarihi olduğunu vurgulayacaktır.[ix] Bu kavramsallaştırmada, gen, hücre, organizma, insan gibi kendinden menkul, sınırları belli birimlerden söz edilemeyeceği gibi, politik tahayyülün belirleyici ekseni insanlığa tutunmak değil, ondan vazgeçmektir: “Belki,” der Haraway, nasıl “İnsanoğlu olunmayacağını hayvanlar ve makinelerle kaynaşmış olmamız sayesinde öğrenebiliriz.”[x]
Ben Yaşam Şaşmazer’in başlardan gövdelere uzanan düşünme ve üretme sürecinin bu bağlamda okunabileceğini düşünüyorum.[xi] Yüzleri büyük oranda yosunlara ve mantarlara bulaşmış bu ahşap başlar; kimi zaman iyice şekilsizleşmiş, kıvrımlarına toprakların, yosunların ve mantarların yerleştiği bu gövde parçaları nasıl bir bakışı davet ediyor? Bu bakış bizi nasıl bir sorumluluğa taşıyor?[xii]
Ben bunları doğanın insanı (karşı-)işgalinin değil, aksine birlikte-oluşun imgeleri olarak okumak istiyorum. Çünkü işgal ve karşı-işgal üzerinden kurulan anlatı İnsanla Doğanın kesinkes ayrılmışlığına, bu anlamda her birinin kendi içindeki tamamlanmışlığına ve birinin öteki üzerindeki tahakkümüne dayanıyor. Oysa bu beden parçalarını, birlikte-oluşun sürekli yeniden şekillendirdiği yeryüzü coğrafyasından, geçirgen ve tamamlanmamış kesitler gibi okumak mümkün. Karşımızda bir dizi baş var ama bunlar aşina olduğumuz büstlerden çok farklı. Yüzü insanın ayrıştırıcı imgesi sayan bir dizi görsel gelenekten (elbette büst, portre, fakat aynı zamanda örneğin vesikalık fotoğraf) uzaklaşarak, insanı parçası olduğu türler-arası birlikte-oluşun içine yerleştiriyorlar. Gövdeler ve gövde parçaları da öyle; kırılmış, çatlamış organik malzemeler, gözkapağına yerleşen mantarlara, çatlaklarda biten otlara, omuzlara yayılan yosunlara, kıvrımlara yığılan topraklara mesken oluyor. Böylece bu başlar ve gövdeler, yüzün (ve sırtın) hiçbir zaman sadece yüz (ve sırt) olmadığını, aynı zamanda ahşap, taş, toprak, liken, mantar, pas, kahve, ceviz ve başka şeyler olduğunu, bunlarla birlikte-oluştuğunu hatırlatarak, insandan (yüzden, sırttan) ibaret olmayan bir etik-politik bakışı davet ediyor. Bedenler yeryüzünün oluşuna açılarak var oluyor ve var ediyor. Mütemadiyen; çünkü taş, toprak, mantar, liken ve ahşap da zamanla (ve birlikte) dönüşüyor.
“İnsanoğlu olmamayı” öğrenebilir miyiz? Bu hem bir imkân hem bir sorumluluk. Ya da (2021) bir kez daha bu imkânın peşine düşmüş; toprağa, mantara, likene kulak vermiş; insana “insan olmamayı öğrenmek” adına bakmayı denemiş gibi görünüyor. Devastation (2016) veya Ravage’ın (2017) uzuvları, hatları nispeten belli ahşap bedenlerinden farklı olarak, Ya da gövdeleri baş’tan (yüzden) tamamen vazgeçerek, (zamanla?) kıvrılıyor, yuvarlanıyor ve birbirinin içine geçen kağıt siluetlere dönüşüyor; hepsi isimsiz. Bu siluetler bizi, birlikte-oluşun imkânlarını araştırmaya; “kimlerle/nelerle (birlikte) varız?” diye sorarken, yaşamın müşterekliğini görmeye davet ediyor.
*Bu metin, Yaşam Şaşmazer’in, Zilberman Galeri İstanbul’da 2 Nisan-30 Haziran 2021 tarihleri arasında gerçekleşen ya da başlıklı sergisinin kataloğunda yer almaktadır. Sergi halen devam etmektedir.
[i] Emmanuel Levinas ve Richard Kearney, “Dialogue with Emmanuel Levinas”, Face to Face with Levinas içinde, Albany: SUNY Press, 1986, 23-24’ten aktaran Judith Butler, “Kırılgan Hayat”, Kırılgan Hayat içinde, çev. Başak Ertür, İstanbul: İmge, 2005, s. 135.
[ii] Emmanuel Levinas, “Peace and Proximity”, Basic Philosophical Writings içinde, dr. Adriaan T. Peperzak, Simon Critchley ve Robert Bernasconi, Bloomington: Indiana University Press, 1996, s. 167’den aktaran Butler, a.g.e., s. 136. Levinas’ın Vassili Grossman’ın “Hayat ve Kader” öyküsüne atıfla sözünü ettiği sırtlar, omuzlar siyasi tutsaklardan haber almak için sırada bekleyen ailelerine ait, alıntı Butler’ın adı geçen metninde bulunabilir.
[iii] Butler, a.g.e., s. 134.
[iv] Butler, a.g.e., s. 137.
[v] “Response-ability” için örneğin bkz. Donna Haraway, When Species Meet, Minneapolis: University Minnesota Press, 2008; Staying with the Trouble: Making Kin in the Chthulucene, Durham: Duke University Press, 2016. Donna Haraway moleküler biyoloji, gelişim biyolojisi, evrim, bilim-kurgu gibi çok farklı düşünce hatlarından yola çıkarak bir birlikte-oluş, birlikte-evrim öyküsü yazmaya çalışırken, Barad kuantum fiziğinin olanaklarına başvuruyor. Fakat iki yazarın birbirine çok sık atıf yapan, sıkı yol arkadaşları olduklarını söylemek mümkün (ayrıca ikisi de feminist-queer bir hattı takip ediyorlar). Nitekim Haraway, dünyanın şekillenmesi/maddeleşmesi öyküsünü Barad’dan aktardığım şekliyle alıyor ve kullanıyor (örneğin When Species Meet ve Staying with the Trouble). Response-ability de iki yazar arasında gidip gelen kavramlardan. Barad’ın aşağıda referans verdiğim metinlerinde geçiyor.
Diğer Haraway’in Lévinas etiğiyle daha çatışmalı bir ilişkisi olduğunu vurgulamak gerekiyor, zira Lévinas’ta yüzde tezahür eden “Öldürmeyeceksin!” emri, Haraway’de sorumlu ve iyi bir şekilde ölmek/öldürmek ile yer değiştiriyor. Örneğin Haraway hayvanların da bir “yüzü” olduğunu teslim etse de, deney hayvanlarının araçsallaştırılması (dolayısıyla öldürülme ihtimalleri) karşısında net bir tavır almıyor (When Species Meet içinde özellikle “Sharing Suffering” bölümü).
[vi] Karen Barad, “Posthumanist Performativity: Toward an Understanding of How Matter Comes to Matter”, Signs, 28(3), 2003, s. 213-217.
[vii] Karen Barad ile söyleşi, “Matter feels, converses, suffers, desires, yearns and remembers”, 2009, https://quod.lib.umich.edu/o/ohp/11515701.0001.001/1:4.3/–new-materialism-interviews-cartographies?rgn=div2;view=fulltext. Bu paragraftaki tartışmayı şurada da yapıyorum: “Hepimiz Likeniz! Feminist Yaşam ve Dünyayla Akrabalık”, https://www.e-skop.com/skopbulten/hepimiz-likeniz-feminist-yasam-ve-dunyayla-akrabalik/5673.
[viii] Barad için insan, maddeselleşmenin intra-aksiyonlarla biçimlenen tarihselliği içinde aldığı şekillerden yalnızca biridir. Barad bu meseleyi Butler’ın cinsiyetin edinilmesiyle ilgili analizini genişleterek tartışır: “Sadece “insan” bedenleri değil, tüm bedenler dünyanın tekrar eden [iterative] intra-aktivitesiyle –yani performatifliğiyle– maddeselleşir. Bu durum sadece bedenlerin yüzeyi veya konturları için değil, varlığını oluşturan “atomlar” dahil olmak üzere bütün fizikselliğiyle beden için geçerlidir. Bedenler içsel sınırlar ve niteliklerle donanmış nesneler değil, maddi-söylemsel fenomenlerdir. “İnsan” bedenleri “insan-olmayan” bedenlerden içsel olarak farklı değildir” (Barad, 2003, s. 818-824, alıntı 823).
[ix] Haraway, 2016, s. 13.
[x] Donna Haraway, “Siborg Manifestosu”, Başka Yer içinde, çev. Güçsal Pusar, İstanbul: Metis, 2010, s. 79.
[xi] Ve bu sürecin en azından bir kısmına beni davet ettiği için Yaşam’a teşekkür ediyorum.
Baş derken, Şaşmazer’in 2016-2019 yılları arasında yaptığı büstleri kastediyorum (https://www.yasamsasmazer.com/busts). Büst yerine baş demeyi tercih etmemin nedeni, buradaki üretimin büst geleneğinden ve bedenin ulvi parçalarına odaklanan (bedeni başta temsil eden) anlayıştan ciddi şekilde ayrıldığını düşünmem. Gövdeler ise şuralarda: Devastation (2016, https://www.yasamsasmazer.com/devastation), Ravage (2017, https://www.yasamsasmazer.com/ravage), Surrender (2020, https://www.yasamsasmazer.com/untitled-surrender) ve bu sergideki işler.
[xii] Sorumluluğu da tartıştığı metinlerden birinde Haraway, saygı duymak ile bakmak arasındaki bağlantıya dikkat çekiyor: İngilizce “(to) respect” (saygı, saygı duymak) Latince “re-specere”den (yeniden bakmak, cevaben bakmak) geliyor; saygı duymak (“to hold in regard”) ile dikkatle bakmak (“to regard”) arasında bir ilişki bulunuyor. When Species Meet, s. 19.
Ana görsel: İsimsiz, Yaşam Şaşmazer, 2018, Ahşap, mantar, yosun 29 x 37,5 x 26 cm