KADIN: Şüphesiz ki; biz onu, âleme ibret olsun diye yarattık... 1 Nisan!

MEYDAN

Başka Bir Kafa Mümkün

İnsan beden ve ruh ikilisinden oluşan bir varlıktır.

Kadın da, özünde insandır.

 

Beden; nasıl helâl ve faydalı gıdalara muhtac ise, zehirlenmeden, zararlı gıdalardan gıdalardan korunması gerekiyor ise; ruh da öyledir. Nasıl ki beden yemişlerle, zengin gıdalarla beslenmeye açtır; ruh da aynı bu şekilde zikirle ve ibadetlerle beslenmeli, manevî haramdan korunmalıdır. Korunmadığı takdirde; haramın derecesine göre letaifi bozulacak, nefsi kirlenecek ve Allah (C.C.) esirgesin, haramın tesiri ile şirazesi öyle böyle değil, çok fena kayacak, toparlamak bir daha mümkün olmayacaktır.

 

Pekiyi, nedir bu imtina edilmesi, ruhun ihtimamla korunulması gerekenler? Nedir bu dilimizi/ruhumuzu rencide eden, lisanımızı, gönlümüzü kıran tehlikeler?

 

Evet, gönül dostları… Günümüzde hayatımızı batının değerlerini ve mantığını esas alarak yorumlamaya çalışan yaklaşım, hepimiz, bilhassa da kadınlarımız için büyük bir iç çatışma yaratmakta, bayanlarımızın ruh dinginliğini alıp yerine müthiş çalkantılar bırakmaktadır.

 

Peygamber Efendimiz (S.A.V.), tam da bu konuyla ilgili bir hadisinde, şöyle buyurmuştur:

“Kadınımız, kanayan yaramız…”

 

Çağımızda feminizm adı verilen hareket, tarihte kadının kiliseye girmesini, İncil’e bile dokunmasını yasaklamış olan zihniyete karşı bir tepki hareketi olması sebebiyle, çıkış noktası bakımından haklı bulunabilirse de; ahlaki ve sosyal bakımdan çok olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Mes’elenin başlangıcında, kadın, yalnızca ibadet etmek istemiştir aslında. Velakin, sonraları başka şeyler de istemeye başlamış, derken bir de bakmışsınız ki fütursuzca doğasına karşı gelmiş, kendi fıtratına isyan etmekte…

 

Feminizmin pençesinde kıvranan kadınlarımız...

Feminizmin pençesinde kıvranan kadınlarımız…

Yuvayı dişi kuş yapar, kim ne derse desin bu çok doğru bir atasözüdür. Bunca kabul gördüğü için de bugünlere kadar ulaşmayı başarmıştır. Şüphesiz ki ‘Kadın’, ‘Egoizm’den mahrum. Yani bel kemiksiz, yani erkeğine muhtaç. Erkeği olmaksızın yaşamağa kalkıştığında, yine Allah esirgesin, rüzgara kapılıp savrulma tehlikesi ile karşı karşıya; belli bir hedefe yöneltilmediği takdirde bocalamaya mahkûm. Gerçek sevinci feragatte bulmuş kadın. Annelikte bulmuş. Kendini çevresindekilere adamakta bulmuş.

 

Gelelim ve de görelim ki, feminizm hareketine kapılan kadın, genel olarak kayıtsız şartsız özgürlük düşüncesiyle aile için vazgeçilmez olan birçok kural ve değerleri hiçe saymakta; esasında sosyal hayatın hiçbir alanında hiçbir insan için geçerli olamayacakKendi hayatımı istediğim şekilde yaşamak hakkımdır!” şeklinde bir anlayışı benimsemektedir. Halbuki insanlar; hayatlarını iradeleri ile güzelleştirmek kudretinde yaratıklar değildirler: Böylesi bir anlayış bütün ahlaki değerleri bir kenara bırakıp hayatı yaşanır kılmaya çalışmak demektir ve en hafif tabirle, dinimizce mekruhtur.

 

Kadının Batı’nın ahlakına öykünmesi; aile yuvasının iğreti bir hal almasına yol açmaktadır. Ailenin kutsallığı bozulmakta, nice yuvalar pavyona dönmekte, mini mini Suzan Avcı’lar gözlerimizin önünde şuh kahkahalar atarak sigara içmektedir. Bu hayat anlayışının yaygın olduğu ülkelerde, eşine ve çocuklarına bağlılığı kendi istek ve tutkularının önünde tutan kadın tipi özlemle aranmakta ise de bulunamamakta, erkekler komaya girmekte, çocuklar ise yetimhane köşelerinde sürünmektedirler.

 

Yine bu ülkelerde, kadınlar sanki hiç işleri yokmuş gibi çalışmayı istemekte, para kazanmaya yeltenmektedirler. Halbuki kadınlık meziyetlerinin başında anne olmak şerefi gelir.

(Düşünemedi…)
Annelik, bir gönül ve mânâ şiiridir. Toplumu ihyâ edip âbâd eden de ve tersine berbâd eden de yine annedir. Toplumun kurtuluşu, hakîkî annelerin yetiştirilmesiyle mümkündür.
İslâmiyet, anne olmak sıfatıyla kadına en yüksek ve pek muhterem bir mevkî vermiştir. Târihin çeşitli dönemlerinde zillet ve hakâret içinde yaşayan kadın, lâyık olduğu en yüksek şerefe İslâm sâyesinde kavuşmuştur.

Özetle kadın, mutfakta aşçı, sokakta hanımefendi, toplumda anne olarak şereflice yaşamayı sürdürmeli, sakındığımız göze pipiler batmayacak şekilde, özenle korunmalıdır.

 

…Unutmayalım ki, aile yuvası bir defa kutsallığını yitirdi mi, artık kişisel arzu ve çıkarlarını her şeyin üstünde tutanlar bu yuvayı yıkmakta hiçbir sakınca görmezler. Batı’da ve Batılılaşma gayreti içinde olan ülkelerde femiznizm hareketinin belki de en önemli olumsuz sonucu bu olmuş, aile bi acayip olmuştur. Dizilerde görmekte olduğumuz o kimin eli kimin cebinde belli olmayan ortam, gerçeğin çok daha hafif bir temsilidir. Bugün batılıların yatmaya yerleri yoktur.

 

Gelin, şirinlikten kırılan özlü bir hikaye ile bitirelim:

 

Günlerden bir gün, dostlarından biri Şinasi’ye akla gelmedik biri soru sormuş:

 

-Üstat! Yüzlerimizdeki organların her birinin önemli görevleri var. Kulak işitir, göz görür, burun koku alır vs. Acaba kaşların görevi nedir?

 

Şinasi, bu soruya kaşlarını çatarak cevap vermiş;

 

-Kadının kaşı hançer, erkeğinki ise ona karşı siperdir. Kadın hançerini çekince, erkek denilen çaresiz savaşçı da, işte o siperleri çatıp kalkan gibi kullanır.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YMandalina Yer Miydik?
Mandalina Yer Miydik?

Eloğlu neşeli playlist yapmış.

KÜLTÜR

YSokaklar Sakin
Sokaklar Sakin

Handiyse çeyrek asırlık sosyal medyanın tozunu alabilir miyiz? Alırız be.

Bir de bunlar var

Boşandık Canım, Ölmedik
Bilmemek
El Salvador’da “Kızın mı Var Derdin Var”

Pin It on Pinterest