Editörlüğünü Umut Tümay Arslan’ın yaptığı Cuma Fragmanları bir kısmı kalıba girmiş, bir kısmı dışarıda kalmış ya da şekilsiz bir kadınlık tecrübesiyle, yarı-pişmiş bir kadınlık tanımıyla bir biçimde bağlı, herhangi bir film, roman, şiir, sanat, kültür ürünü, büyük meseleler-küçük meseleler-orta meseleler, ama en çok yazmak, yazının gücü ve güçsüzlüğü ve kadınların yazması hakkında.
Daha önce yazdığım iki fragmanda yalnız bırakılmanın verdiği kırılganlıktan ve sistem dışı bir adalet arayışından -Janina’nın tek kişilik direnişinden- bahsetmiştim. Bu üçlemeyi, olağan, gündelik yaşama kendini kaptırmayı arzulayan, Sayaka Murata’nın Keiko karakteriyle tamamlıyorum.
Kasiyer[1] adlı romanın baş karakteri Keiko Furukura, otuz altı yaşında, asosyal olarak nitelendirebileceğimiz bir market çalışanı. Tam zamanlı “gerçek” bir işi ve kocası olmadığı için ailesi onu bir utanç kaynağı olarak görüyor. Keiko bu durumun farkında. Ancak kendi halinde bir anormallik olduğunu da düşünmüyor. Bilakis, marketin düzeninde, her gün aynı saatte raflara dizilen ürünlerde, alışveriş yapan insanların uğultusunda ve bir kasiyer olarak büründüğü o robotik halde huzur buluyor. Oradayken göze batmıyor. Yaptığı satışlar sayesinde takdir görüyor. En önemlisi “normal” bir insanmışçasına hayatını sessiz sedasız sürdürebiliyor. Tatil günlerinin bir an evvel bitip markete döneceği anı bekliyor, rüyalarında dahi marketi düşlüyor ve her gün büyük bir zevkle aynı cümleyi tekrarlıyor: “Başka bir arzunuz?”
Keiko’nun düzeni yaşı ilerledikçe ailesinin ve çevresinin baskılarıyla sürdürülemez hale geliyor. O da çözümü marketteki çalışma arkadaşı Şiraha -bağımlı ve tembel olduğu için toplumdan dışlanan başka bir karakter- ile birlikteymiş gibi yapmakta buluyor. Bu sözde birliktelik, Keiko’yu toplumun gözünde, bir süreliğine de olsa, arzulanan bir kadın, dolayısıyla hala umut vaadeden bir vatandaşa dönüştürüyor.
Kendisi de bir dönem kasiyer olarak çalışmış Murata’nın Japon toplumunun değerleri ve birey tahayyülü üzerine yazdığı roman, orta sınıf konformizminden cinsiyet eşitsizliğine ve emek sömürüsüne, anlatması kılçıklar içeren bir dizi meseleyi birbirine bağlıyor, ince işleyip tekrarlıyor ve tekrarladıkça kuvvetlenen bu imgeyi florasan ışıklarıyla aydınlatılmış bir süpermarket formunda önümüze bırakıveriyor.
Keiko, son kertede evlenip bir yuva kurarak ailesinin gözüne giremese de, sistemin kusursuz işleyen çarklarının birinin içinde, süpermarkette, güven buluyor, razı oluyor ve zamanımızın sık tekrarlanan ifadesiyle iyi hissediyor. Peki, toplumsal normallik uğruna bu denli hırpalanan Keiko, neden bu duruma itiraz etmiyor? Daha doğrusu, Keiko’nun bu hali romanda niçin karşımıza bir çatışma unsuru olarak değil de bir kabullenmişlik olarak çıkıyor? Murata bu anlamda, alışılmış madun anlatısının aksine, Keiko’nun karakterini derinleştirmiyor, onun asosyalliğinin psikolojik temellerini okuyucuyla paylaşmıyor. Aksine kahramanını, onun rızasını da alarak, gözümüzün önünde sisteme teslim ediyor. Bu anlamda Kasiyer sadece toplumsal gerçekçi bir roman değil, ana karakterinin “normal” hayat fantazisinden pay almasına izin veren, bu arzunun ezen kadar ezilenin de hakkı olduğunu düşünen hakkaniyetli bir yazar.
Konuyu edebiyattan çıkartıp, daha büyük ölçekte şu soruyu sorduğumuzda Murata’nın yaptığı işin yüzümüze tuttuğu ışık daha da parlaklaşıyor: Ezilen, yardıma muhtaç, zavallı ve ezeni daha güçlü hissettirebilecek bir konumdayken yanında durmak kolay da; direnmeyip, normallikten, erkten, sermayeden ezenle birlikte pay almak istediğinde ne olacak? Başka bir deyişle romantize edemediğimiz başına buyruk madunlarla ne yapılır? Keiko belki geleneksel anlamda erkten pay istemiyor fakat direnmeyerek, teslim olarak, tahayyül etmesi zor bir hali yüzümüze çarpıyor, –kendi rahatını düşünen bencil ve tehlikeli bir madunluk halini.
Görsel: Ogawa Machiko, Ay Fragmanları (Lunar Fragments), 2014
Kaynak:
[1] Murata, Sayaka. 2019. Kasiyer. Çevirmen: H. Can Erkin. Turkuvaz Kitap.