Adından da anlaşılabileceği gibi “Transfinite” (2019) ucu bucağı olmayan, sürekli akıp giden devinen değişimi merkezine alıyor. “Doğa kadar limitsiz…” altcümlesiyle niyetini açık ediyor. Birbirinden bağımsız 7 hikayeden oluşan ve San Francisco’dan kuir bir grubun kolektif emeğiyle bir araya getirilmiş bu film, büyülü, şiirsel ve değişken bir evrene sürüklüyor bizi. Öyle bir evren ki bu, terapistler sakallı kadınlar, kendini bilmek güçlerin en büyüğü, doğayla ve sanatla içiçe, uyum içinde yaşamak en mühim şeylerden biri…Keyif kaçıran kabadayılar ve politikacılarıysa elimizin bir hamlesiyle darmaduman edebiliyoruz. Tam da hayalini kurageldiğimiz gelecek gibi değil mi?
Bu 7 skecin kuirliği sadece kuir karakterleri merkeze almasıyla değil, animasyon, video-klip estetiği gibi birtakım ara janrlara geçişkenliğiyle ortaya çıkıyor. Animasyonun hayalleri imleyen araya girişleri, renkleriyle ve formları bir noktadan sonra filmin akışının bir parçası haline geliyor. Öyle bir evren ki bu, merkezine oturttuğu karakterlerin hiçbiri beyaz Amerikalılar değil, her ne kadar sınıfları bir miktar beyazlığa göz kırpsa da. Başarısızlığa, kalp kırıklıklarına mahkum ilişki sarmallarının kırıldığına; en büyük gücün kendini tanımakla elde edilebileceğine; aşkın, arzunun gerçekten klişe film temalarının ötesinde bir şeyleri değiştirebilir olduğuna; çok aşklı kuir ilişkilerde çocuk sahibi olmanın heteronormatif dünyada nasıl kafa karışıklıklarına tekabül edebileceğine tanıklık ediyoruz film
boyunca. İkili, üçlü, dörtlü…tüm ilişkilerin birbirini desteklemeye, birbirini serpiltip geliştirmeye yaradığını görüyoruz. Kuir ütopyalardan biri de bu muydu? Transfinite, ütopyaları doğaüstü birtakım insanların değil, bizim gibi insanların gerçekleştirebileceğinin müjdesini veriyor aslında. Bizim gibi bir avuç kuirin… Dolayısıyla Transfinite’in birçok açıdan amatör oluşu, benzer filmlerin yapılabilirliğine, film yapmanın, kendine sanatsal bir alan açmanın güçlendiriciğine inandırıyor izleyeni.
Viva karakterinin manifesto vuruşuyla sonlanıyor film: kitlesel hapislere, sınır dışılara ve göçmen yasaklarına son, yerlilere toprakları geri verilsin, translar için toplumsal cinsiyet eşitliği, ücretsiz – beyaz dominasyonunun olmadığı bir eğitim sistemi ve siyahların linç edilmesine son. Tüm bu talepler 5 yıldızlı bir otelin önündeki türlü milletlerden bayrakların önüne düşüyor. Sorunun kaynağına işaret edilmiş oluyor böylece: hepimiz öyle ya da böyle bu milliyetler ve sınırlarla örülmüş sistemin bir parçasıyız. Net, ve radikal…Tıpkı filmin bütünü gibi.
Kuirfest’in ikinci gününde (25 Ocak) saat 17:30’da eski Yeşilçam sineması-yeni Vault 34’te izleyebileceğiniz bu ilham verici kuir bilim kurgusunu kaçırmayın. Hem belki filmin yönetmenine “bana kuir ütopyaları çekebilir misin?” diye sorabilirsiniz.