Ayşe Arman yazılarında hayretle haksız çıkmanın coşkusu hakimdir biliyorsunuz, kendisi bir durumu ağzı açık şaşırmadan, önyargılarını paketleme havası vermeden anlatamaz.
Ayşe Arman’a hayatın bu hafta sunduğu, yorgun ekspozisyon manevralarına hediye ettiği cilve: MUSEVİ KADINLAR.
Bu macerasında Arman doğumgünü kutlayan egzotik Musevi kadınların arasına Timsah Dundee gibi iştahla dalıyor. Önce çoğunun fit oluşunu, bu mucizeler partisinde kilo sorununa yer olmamasını takdirle karşılıyor. Sonra… Yazının tamamı burada. Utanç gözlüklerinizi takıp izleyiniz:
“Bu kadar çok Musevi kadını bir arada görmemiştim!
Yemin ederim hayran kaldım, bayıldım.
O kadar eğlenceli, o kadar komik, o kadar sarkastik, o kadar hepimizi sulu götürür, susuz getirirler ki…
Yarım saat sonra ayrılırım dediğim evden bir türlü ayrılamadım.
Bir şenlik, bir şenlik…
Hepsi çok bakımlı bir kere.
Öyle böyle değil.
Saçları, kıyafetleri, elleri, ayakları…
Sade ve klaslar.
Yalın ve derinler.
Bu halleriyle de dalga geçmeyi ihmal etmiyorlar:
“Biz annelerimizden böyle öğrendik, her daim bakımlı olacaksın!” diyorlar.
Genellikle kilo sorunları yok.
Fitler.
Ve kendilerine güvenleri tavan.
Ama bir gıcıklıkları, ukalalıkları yok.
Bu aşırı özgüven, bazı kadınları duvara vurma hissi uyandırıyor bende ama onlar öyle değil…
Azınlık olma ruh hali bu özgüveni şahane bir şekilde dengelemiş.
Burunları da büyük değil yani.
Mizah anlayışları da gelişmiş.”
Eyvahlar çarpı on. Fakat biraz daha zumlayıp şuraya, yazıdaki asıl çukura odaklanalım:
“Azınlık olma ruh hali bu özgüveni şahane bir şekilde dengelemiş.”
Azınlık olmasalardı havalarından geçilmeyecekti, duvara duvara vuracaktık bu kadınları. İyi ki sayıları çeşitli felaket devlet politikaları sebebiyle tarihimiz boyunca özenle eksiltilmiş. İyi ki fazla yoklar da partilerine gidince aklımız şaşıyor, bize parıltılı yadigarlar olarak romantik hayal imkanları sunuyorlar.
Amerikan edebiyatı ve sinemasında Soylu Yerli ve Sihirli Siyah gibi belli stok karakterler vardır. Uygarlığın kaprisleriyle bozulmamış, evrene dair doğruyu ve iyiyi her zaman temsil etmek zorunda olan, beyaz karakterlerin etrafına yardım, yataklık ve rehberlik amacıyla konuşlandırılmış yarı insanlardır bunlar. Gerçek dünyadaki vahşi ırkçılığın ve kıyımın suçluluğu beyaz vicdanında böylece yeniden şekillenir ve bu karakterleri kusurları ve erdemleriyle insan kalamayacakları biçimde bir daha, bir daha cilalar. Soylu Yerli ve Sihirli Siyah, etraflarındaki çoğunluğun ihtiyaçları, merakları ve şekillendirici düşünceleri olmadan bir türlü var olamazlar. İşte ilişkiler, erkekler ve vücuttaki yağ oranı konusunda Ayşe Arman için de Musevi Kadınlar böyle oluvermiş. Musevi Kadınlar şehrin sihirli cangılından Martini bardakları ve taze manikürleriyle fırlayan egzotik varlıklar… Kusursuzluğa ulaşmak isteyen kadının yolunda alınacak bir ders, geçilecek bir level ve atlanacak bir merhale. Yazıyı bu kadar utanç verici ve üzücü kılan da Ayşe Arman’ın dışarıdan bakan/hayretler saçan/notlar alan yabancılığı, o yabancılıktaki rolünü hiç sorgulamadan kadınları ölçüp biçmesi, tartması. Üstelik bunu gazeteci mesafesi ve merakı kisvesi altına gizlemesi. Bir de bütün bu gözlemlerini bizim refahımız için sunması:
“Akıllı kadın = Hayat
Şamata, gırgır, makara devam ediyordu ki… Ben ayrıldım.
Çünkü yazı yetiştirmek zorundaydım.
Fakat ayrılırken düşündüm, sadece kadınların olduğu bir parti de şahane oluyormuş!
İyi pizza, iyi şarap ve akıllı kadın çok iyi bir kombinasyonmuş!”
Fakat bu kadar saçma sapan övgüyü acaba tam olarak hepimizin örnek alması için mi düzüyor?
“Ve dünyaya erkek olarak gelseymişim, mutlaka bir Musevi sevgili yaparmışım kendime…
Musevi kadınların, hayatı daha yaşanılır kıldığı bir gerçek!”
Yok, tam olarak değil. Erkeklerin makbul sevgili yapması için.
Aynı seriden: Seren Serengil’in platform topuklu bir yardım tanrıçası olarak Afrika’ya düşmesi, bir türlü çocuk seçememesi.
Ağlayarak tartışınız.