1969 yılının Temmuz ayında Apollo 11 astronotu Neil Armstrong’un komutasındaki uzay aracı ayın yüzeyine doğru alçalmaya başladığında Houston’daki Görev Kontrol Merkezi’nde sinirler gergindi. Uzay aracını yöneten bilgisayar tam kapasite çalışıyordu. Ancak kapasitesi o zamanın en ileri bilgisayarlarından olmasına rağmen günümüzdeki bir hesap makinesininki kadardı. Bu yüzden hataya yer yoktu.
Hesaplanan inişe üç dakika kala birden bilgisayar alarm vermeye başladı. Görev Kontrol Merkezindeki herkes birbirine baktı. Görevin iptal edilmemesi için, saniyeler içinde sorunun ne olduğunu anlamalı ve bunun göreve engel teşkil edip etmediğine karar vermeliydiler.
Astronotlardan gelen bilgiye göre bilgisayar, kapasitesinin üzerinde işlem yükü aldığını gösteren bir uyarı sinyali veriyordu. Neyse ki Margaret Hamilton bilgisayarı bu duruma hazırlamıştı. Her verilen işi yapamayacağını anlayan program, yapması gereken işleri öncelik sırasına koyuyor, iniş için hayati önemdeki programların çalışmasını sağlıyordu. Yani inişe devam etmeye engel yoktu. Neil Armstrong, inişe devam edebileceği bilgisini alınca uzay aracını bir saniyelik yakıtı kala ay yüzeyine indirmeyi başardı ve insanlık ayda ilk adımlarını attı.
O zaman 33 yaşında olan Margaret, Apollo görevlerinde uzay araçlarının yön bulma ve yönlendirmesini kontrol eden programları yazan ekibin başıydı. Bu göreve getirildiği zaman yazılım mühendisliği diye bir kavram bile olmadığından mesleğin adını da o koymuş. Fotoğrafta, Margaret Hamilton’un yanındaki kâğıt yığını, Apollo uzay görevleri için onun yazdığı bilgisayar programlarıyla dolu.
Apollo 13 filmini seyrettiyseniz NASA çalışanı hemen bütün karakterlerin erkek olduğu gözünüze çarpmıştır belki. Astronotlar, kontrolörler, teknisyenlerin vs. hepsi erkek. Ama hiçbir yerde yüzleri görünmeyen, isimleri anılmayan ve insanlığın aya gidişinde çok önemli rolleri olan kadınlar var. En önemlilerinden ikisi Margaret Hamilton ve Katherine Johnson.
Katherine Johnson da Margaret Hamilton gibi Apollo programında çalışan kadınlardan biri. Fakat belki biraz da derisinin rengi nedeniyle Katherine hepten unutulmuş gibi… Öyle ki 2015’te yüksek prestijli Başkanlık Özgürlük Madalyası’nı alana kadar adını ve yaptıklarını hemen hiç kimse bilmiyor, hatırlamıyordu. Oysa Katherine Johnson kadın olarak maruz kaldığı ayrımcılığın yanısıra bir de ırkçılıkla başa çıkmak zorunda kalmış inanılmaz bir matematikçi.
Jonhson’ın, matematiğe yeteneği küçük bir çocukken bile aşikârdır. Doğduğu kasabada siyahlara matematik eğitimi veren lise olmadığından okuyabilmesi için ailecek başka bir şehre taşınmaları gerekir. Katherine, 14 yaşında liseden, 18 yaşında da üniversiteden matematik ve Fransızca dereceleri ile mezun olur. 20 yaşında doktoraya başladığında ise, gittiği üniversitede lisansüstü eğitimi alan ilk siyah kadındır.
Siyahların akademi alanında iş bulması pratikte mümkün olmadığı için uzun yıllar öğretmenlik yapar. 1953’te tesadüfen NASA’da “işlemci” olarak iş bulur. O zamanlar bilgisayarlar henüz tam gelişmemiş olduğundan bütün işlemler elle yapılır ve İşlemciler denen grup tamamen siyah kadınlardan oluşur. Uzun süre bu grupta roketlerin yörüngelerini teker teker elle hesaplayan Johnson yaptığı işte o kadar iyidir ki dijital bilgisayarlar geldikten sonra bile astronotlar, bilgisayarın hesaplarını Johnson kontrol etmeden uçmayı kabul etmezler.
1957’de Ruslar ilk defa Dünya yörüngesine bir uydu yerleştirdiklerinde ABD’yi ve NASA’yı bir panik sarar. Bu öyle bir paniktir ki bir süre ırk ve hatta cinsiyet ayrımcılığını bile geri plana itilir gibi olur. Katherine Johnson ve onun gibi yetenekli siyah kadınlar işte bu panik dalgası içinde birer birer kendilerini gösterme fırsatı yakalarlar.
O dönem tutulan raporların altına kadınların isimleri yazılmamaktadır. Bunun için de sürekli mücadele veren Johnson, sonunda ilk defa uzaya çıkan ve ilk defa yörüngeye oturan araçların yörünge hesaplarının altına adını yazdırmayı başarır. Ama tabi ki NASA’da ismi karanlıkta kalmış daha pek çok kadın var. Geçtiğimiz sene, Katherine Johnson ve diğer NASA çalışanı diğer siyah kadınların hikâyelerini anlatan bir film çıktı, bu konudaki açığı biraz olsun kapatıyor, ona da bir bakmak isteyebilirsiniz.