Çalışma hayatına son vermek zorunda kalan kadınlardan, istemediği halde toplumsal annelik kalıplarına sıkıştırılan özgür ruhlardan, arzularından hatta kendinden vazgeçmek zorunda kalan yorgun beş harflilerden biri olmayı kim isterdi?
Anne sevilen, güven veren bir nesne olduğu kadar, ilgisiyle bizi yiyip yutma tehlikesi taşıyan, yokluğuyla bizi tarumar edebilecek olması itibariyle aynı zamanda nefret edilendir de.
“Torunuyla parka gelmiş 60’larında olduğunu tahmin ettiğim bir kadın emzirip emzirmediğimi soruyor. Sık merak edilen konulardan, ihlal edilen kişisel sınırlardan biri.”
Keiko, son kertede evlenip bir yuva kurarak ailesinin gözüne giremese de, sistemin kusursuz işleyen çarklarının birinin içinde, süpermarkette, güven buluyor, razı oluyor ve zamanımızın sık tekrarlanan ifadesiyle iyi hissediyor.
İnsan aklı ve tahakkümüne göre işleyen bütün kurumlarca katildir Janina. Canlıların yaşama hakkını savunan ekofeminist bir perspektife göreyse bir halk kahramanı.
Kendi hayal kırıklıklarımı ve ketumluğumu da işin içine katarak sormadan edemiyorum: Yanında durabilmek için size nasıl bir Venüs lazım?
Feminizmi özcü bir kavram olarak değil bir yöntem olarak ele almak dünya tahayyüllümüzü nasıl değiştirir?
“Benim yazdığım kısa öyküler genelde o kadar kısa oluyor ki okuyucuya ‘içinde kaybolacakları’ bir zaman tanımıyorlar.”
Babayı öldürüyor Boralıoğlu, hem de bir değil, iki kez.
Dick; nice Dick arasından zavallı bir Dick kulumuz, bir tezahür, içi kadın arzusuyla dolmayı bekleyen bir şişme bebek.