İklim krizi politik bağlamından koparılıyor, atıksız yaşam hareketi bir kişisel gelişim projesiymişçesine pazarlanıyor. Elbette bunun arkasında çok planlı bir ideolojik kampanya var.

MEYDAN

Atıksız Hayat Hareketine Dair

Evde tek başına yapabileceğimiz bir dönem ödevi projesi tadında olması sayesinde popülerliği artan Zero Waste veya Atıksız Hayat akımı (veya hayat tarzı), özellikle pandemi sürecinde evde ekmek yapma, yeni bir dil öğrenme gibi kişisel gelişim projelerinin yanında yerini aldı. Atıksız hayat hareketi, insanların hayatlarını çıkardıkları atık miktarını sıfıra düşürecek şekilde yeniden tasarlamalarını salık veren bir yaşam tarzı diyebiliriz. Bu amaca ulaşmak için, yaşam döngüsü boyunca, yani üretim aşamasından imha veya yeniden değerlendirme aşamasına kadar, çevreye en az zarar verecek ürünlerin kullanılmasını ve bu sayede ortaya çıkan atığı minimuma indirmeyi hedefliyor.

 

Bu akım şehirli insanın alışagelmiş olduğu hayat düzeninde ve tüketim alışkanlıklarında köklü değişiklikler yapmasını gerektiriyor. Tek kullanımlık ürünleri, plastik veya kağıt ambalajları hayatımızdan çıkararak, sürdürelebilir (veya uzun ömürlü) ve ekolojik ürünlere geçiş yapmak, kağıt, plastik, cam geri dönüşümünün yanı sıra organik atıkları kompost yapımında kullanılarak toprağa faydalı bir bileşen olarak topluma geri kazandırmak, ürünlerin taşınmasında ortaya çıkan atığı azaltmak amacıyla yerel üreticilerden ve yine üretim aşamasında doğaya en az zarar verilen ürünleri kullanmak için ekolojik marketlerden alışveriş yapmak akla gelen ilk adımlar arasında. Ayrıca henüz çok yaygınlaşmamış olan, ambalajsız marketler var. Deodorant, deterjan gibi üretiminde çevreye zararlı pek çok kimyasal atık çıkan ürünlerin evde ‘zehirsiz’ alternatiflerini hazırlamak veya yeni kıyafetler almak yerine eskileri değerlendirmek veya ikinci el alternatiflerini almak da hareketin öğütlediği eylemler arasında.

 

Ancak konuyla ilgili kaynaklara bakıp sosyal medya hesaplarında biraz vakit geçirdiğimizde steril evler, mermer tezgahlar, boy boy kavanozlar, gereksiz sayıda limon, nereden alındığını hala keşfedemediğim kahverengi cam sprey şişeler, filelerden taşan cilalanmış meyve ve sebzeler, minimalist mutfaklar göze batıyor ve almamız gereken nice ürün karşımıza çıkıyor. Kısa bir internet gezintisi sonunda bir ekoloji aktivistinden daha çok hayatından neler çıkarabileceğini değil, nelere ihtiyacı olduğunu öğrenmiş, online alışveriş sepetini doldurmuş bir bilinçli tüketici gibi hissediyorum.

 

Kapitalizmin en başarılı olduğu alanlardan biri fikirlerin içini boşaltarak, birer moda akımına dönüştürmesi. Çıkış noktası olarak atığı azaltmayı hedefleyen bir akımı bile kâr amacı güden bir endüstri haline getirebiliyor.‘Zehirsiz’ ‘ekolojik’ ‘doğal’ ve benzeri etiketler çevreci seçici geçirgen zihnimizi tetikleyen birer satış sloganına dönüşüyor. Atıksız hayat akımının prensiplerinden biri olan endüstriyel ürünleri evde kendi yapabileceğimiz alternatifleriyle ikâme fikri görünmezleşerek, yerini ‘alternatif’ endüstriyel ürünlere bırakıyor ve bu ürünlerin reklamını da en çok bize atıksız hayat öğütleri veren fenomenler yapıyor.

 

Yapılan araştırmalara göre geri dönüşüm, çevre gibi başlıklar daha çok kadınların ilgisini çekiyor. Zaten sosyal medya üzerinden bu tarz hesaplar takip etmeye başlayınca ilk dikkati çeken ‘atıksız hayatın’ kadınların domine ettiği bir alan olması. Bu hesaplarda, plastik içinde yüzen yunus fotoğrafından sonra kendinizi birden DIY gece kremi tarifi okurken bulabiliyorsunuz. Kapitalizmin değişen kontüjktüre göre yeniden tanımladığı ‘ideal kadın’ ideasına yeni bir etiket ekleniyor. 21. yüzyılın hem kariyer hem de çocuk yapan ideal kadını, bugün aynı zamanda ‘mindful’ ve sırtında yoga matı, ‘no make-up’ makyajı ve çevreci tüketim bilinciyle online alışveriş yapıyor.

 

Kapitalizmin popülerlik kazanan fikirleri kendi kanatlarının altına alıp, uysallaştırarak bize pazarlamaya çalıştığı ilk hareket değil elbette sıfır atık hareketi. #MeToo hareketinden sonra Beyonce gibi ünlülerin öncülüğünü yaptığı bir tür makbul feminizmin de ideal kadını yeniden tariflediğini söyleyebiliriz. Özellikle ABD gibi feminizmin iyice sistem içi hale geldiği ülkelerde, aynı zamanda ‘Girl Power’, ‘Girls Just Want to have fundamental rights’ gibi sloganların süslediği t-shirtler, çantalar on yıla yakındır revaçta. Frida Kahlo’lu ürünlerin bütün dünyada satmasını da bu çerçevede anlayabiliriz.

 

Atıksız hayat hareketinin tüketim alışkanlıklarımızda yapmamızı öğütlediği değişiklikler ciddi zaman ve emek isteyen birer uğraş. Değiştirmemiz gereken alışkanlıkların çoğu da toplumsal cinsiyet rollerinde kadının görev alanına giren mutfağı ve temizliği ilgilendiriyor. Sosyal medyada atıksız hayat hareketinin (veya etiketinin) öncülüğünü yapan hesapların çoğunun kadınlara ait olması da, dünyayı kurtarmanın da (cinsiyetçi iş bölümünü yeniden üretirken) ek mesai olarak kadınların omuzlarına yüklendiğini gösteriyor.

 

Atıksız hayat hareketinin diğer bir sorunu da tüm dünyanın geleceğini tehdit eden küresel ve sistemsel bir krize karşı eylem planı olarak bireysel olarak aldığımız niyete dayalı bir takım önlemleri koyması. 3 saatlik bir uçuş sonucu ortaya çıkan kişi başı karbon salınımının, dünyanın çoğu ülkesinde bir yılda kişi başına düşen karbon salınımından daha fazla olması gibi istatistikler, özel alanımızda yapacağımız değişikliğin büyük resimdeki etkisizliğini ortaya koyuyor. Bundan daha önemlisi ise, sistemsel bir kriz karşısına bireysel çözümler koymanın asıl olarak bu krizin sorumlularını görünmez kılıyor olması.

İklim krizini sanki başımıza gelen bir doğa olayıymış gibi kaderci bir şekilde kabul etmemiz bekleniyor. İklim krizi politik bağlamından koparılınca, atıksız yaşam hareketi de adeta bir kişisel gelişim projesiymişçesine pazarlanabiliyor. Elbette bu algının arkasında çok planlı bir ideolojik kampanya var.

 

 

2017 senesinde yapılan bir araştırmaya göre, dünyada 1988 senesinden bu yana ortaya çıkan sera gazı emisyonunun %70’inden 100 fosil yakıt şirketi sorumlu. Fosil yakıt endüstrisi yıllardır kamuoyunu iklim krizinin ciddiyeti ve sebepleri hakkında kandırmak, manipüle etmek için milyarlar harcıyor. Öyle ki iklim değişimi hakkında yapılan bilimsel çalışmaları itibarsızlaştırmaya ve iklim değişikliği inkarına yapılan yatırım, yenilenebilir enerji kaynaklarına yaptıkları yatırımı kat kat geçiyor. Bu şirketler aynı zamanda iklim krizinde tüketicilerin sorumluluğuna vurgu yapan çalışmaları destekleyerek, iklim değişikliğinin bireysel önlemlerle durdurulabileceği yönünde algı yaratmaya çalışıyorlar.  Örneğin bugün herkesin diline pelesenk olmuş bireysel karbon izi kavramı ilk olarak 2005 senesinde BP tarafından düzenlenen bir medya kampanyasında ortaya atılıyor. Kavram tam da fosil yakıt şirketlerinin istediği şekilde, odağı şirketlerin sorumluluğundan alıp bireysel sorumluluğa indirgediği için pek çok kurum ve medya organı tarafından kullanılarak son kertede dilimizin ve algımızın bir parçası haline geliyor.

 

İklim ve çevre krizinin her geçen gün derinleştiği ve eyleme geçme zorunluluğunun her geçen gün yakıcılaştığı günümüzde, krize karşı duyarlılık da artıyor. Dünyanın geleceğini kurtarmak ve eyleme geçmek isteyen kitlelerin karşısında, eskisinden çok daha güçlü propaganda silahlarıyla dikilen kapitalizm ise ‘değişim senle (yani bireysel düzlemde) olur diyor’: Sen atığını sıfıra indirmeye odaklan, gerisine karışma!

 

 

 

 

 

Görsel: Levenspeil Sangalang’a ait görsel ekoloji hareketi açısından önemli olan ama greenwashing, yani “yeşil aklama” hareketi tarafından ele geçirilen kavramları sıralıyor. Sağ üstten başlayarak: karbonsuzluk, döngüsel ekonomi, bitkisel, sıfır atık, yenileyici tarım, iklim adaleti, karbon ayırma, biyoçözünür. 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Bir Cinayet, Bir Park
Büro Amirlikleri Puan Cetveli
Ya Depremden Sonra?: Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği ile Röportaj

Pin It on Pinterest