İtiraf ediyorum, Mayıs 2023’teki yoğun seçim gündemini atlatabilmemi iki rapçiye borçluyum. Bunlardan biri Gazapizm, diğeri Harpya’ydı. O kadar yorucu, sinir bozucu ve öfkeli zamanlardı ki sadece rap dinleyip sokakta hızlı hızlı yürüyordum. Harpya epeydir tanıdığım ve tanımadan önce de müziğini çok sevdiğim biriydi. Öfkesi, öfkesini ifade ediş biçimini dinlemek bana epeydir çok keyfi veriyor.

KÜLTÜR

Atarlı Rap’in Mitik Prensesi: Harpya*

 

İtiraf ediyorum, Mayıs 2023’teki yoğun seçim gündemini atlatabilmemi iki rapçiye borçluyum. Bunlardan biri Gazapizm, diğeri Harpya’ydı. O kadar yorucu, sinir bozucu ve öfkeli zamanlardı ki sadece rap dinleyip sokakta hızlı hızlı yürüyordum. Harpya epeydir tanıdığım ve tanımadan önce de müziğini çok sevdiğim biriydi. Öfkesi, öfkesini ifade ediş biçimini dinlemek bana epeydir çok keyfi veriyor. Birkaç ay önce onunla yaptığım röportajı yayınlamak için bu Mart’tan çok doğru bir zaman oldu. Çünkü Harpya Üst Kat şarkısını tam 8 Mart günü çıkardı. Şarkıyı buradan dinleyebilirsiniz. Keyifli dinlemeler ve okumalar!

 

 

Ne zamandır müzik yapıyorsun?

 

Sürekli müziğe ilgim vardı, ilk kez 6 yaşında çay bahçesinde sahneye çıktım, kendi pop şarkılarımı yazıyordum. Aslında yazmayı bilmiyordum, birkaç şey uydurup söylüyordum. Şarköy’de çay bahçesinde sahneye çıkan, genç kızların sevgilisi bir tipti, o cover’lar yapıyordu. Babaannem “bu da çıksın” dedi benim için. Ben de çıktım bir şarkı söyledim.

 

7 yaşındayken yazlıkta bir düşmanım vardı, Ekin. Onun abisi ve abisinin arkadaşları rapçiydi. Bütün ekip, hiphop filmlerinden fırlamış gibiydiler. Babam Pink Floyd’cu, ablam metalci, büyük ablam Gökhan Özen’e mektup yolluyor, annem İbrahim Tatlıses dinliyor, öyle bir ortamdaydım. Bana yol gösterebilecek kimse yoktu çevremde. O yüzden bu kızı çok kıskanıyordum. Baktım bir gün kayıt almış abisiyle, çok sinirlendim, kuduruyorum. “Ben de yazacağım dedim. Kötü kötü şeyler yazıyorum ama o sırada. Bir noktada sıkıldım. Çorlu’da oturuyorduk, ben 5. Sınıftaydım, İstanbul’a geldik. Rapçi kuzenim vardı, bana stüdyo ayarlamasını istiyordum beni pek umursamıyordu küçüğüm diye. Baktım kimseden hayır gelmeyecek, bu sefer tekrar yazmaya başladım. Ama içi dolu şeyler. Haset bitti ve dışavurum haline geldi bu sefer. Sonra başka bir kuzenimle webcam mikrofonuyla şarkılar yapmaya başladık. MySpace adresimi sınıfa dağıtmaya başladım. Okulda kendi grubumuzu kurduk ama hiç şarkımız yok, sadece takma isimlerimiz var. Öyle havalıyız.

 

 

Kimlerden ilham alarak başladın?

 

CD player’ım vardı eskiden, basket sahasına gidip boş CD ile “bana rap şarkıları yükler misiniz?” diye abileri darlıyordum. Bilgisayarım yoktu çünkü. Fuchs, Ceza, Sagopa Kajmer, Silahsız Kuvvet filan, bunlarla büyüdüm. Bir de Blue Jeans dergisini kovalıyordum bazen ondan CD veriyorlardı.

 

 

Güncel olarak neler dinliyorsun peki?

 

Yüzde 60 rap dinliyorum, onun dışında başka şeyler dinliyorum. “Uzaktan” şarkısını yaparken onun nakaratını kilise müziğinden ilham alarak yapmıştım mesela çünkü o sıra kilise müziklerini çok dinliyordum. Sentezlemeyi seviyorum. Güncelde dinlediğim kişiler ise Kendrick Lamar, 070 Shake, Tyler The Creater, The Last Arftul Dodgr, Türkiye’deki sanatçılardan ise en çok Fredd ve Çağrı Sinci’yi dinliyorum.

 

 

Sonra işler nasıl ciddileşti?

 

Okuldan bir arkadaşımla bir stüdyoya gittik. O zamanlar Safra Yeraltı diye bir oluşum vardı. Bu oluşumun içinde bana en çok şey katan kişiler Tush ve Savai oldu. İlk defa doğru düzgün bir kayıt aldık orada. Elçin Orçun’a hayrandım o aralar. Yaptığım bu şarkıyı Facebook’ta paylaştım, sonra Elçin Orçun gördü ve “sende bir potansiyel var, seni sahneye çıkarayım” dedi. Bir gün Bakırköy İstasyon sahnesinde çıktı, “size birini tanıtacağım, Rapez” dedi. O zaman adım Rapez’di, oldukça yaratıcı (!). Çıktım tirtir titriyorum, ama o heyecanla bir acapella yaptım. Herkes tebrik etti, çok mutlu oldum, devamı geldi sonra. 2012’da Gerçek Yeraltı Rap Yarışması diye bir radyo yarışmasına katıldım. Orada 5. oldum, hatta Hidra da aynı yarışmada 2. olmuştu. Sonra KAS TV diye bir ekip çıktı birden. Genel olarak ünlü rapçilerin one-shot kliplerini çekiyorlardı fakat sonra başvuru yapan bazı yetenekli kişilere de çekeceklerini söylediler. Başvurdum ve bana da klip çektiler. 16 yaşında sektöre girmiş oldum.

 

 

Nasıldı peki o camiada “ünlü” olmak?

 

Ben çok çekingen biriydim ergenliğimde, ödüm kopuyordu insanların fazla ilgisinden. Metrobüste filan tanıyorlardı. Bir gün birisi beni gördü ve takip etti. Biber gazımla bekledim. Gelip “sen Ezgi Okşaş mısın?” dedi. “Acaba bugün olmasam mı?” diye düşündüm. Meğer dinleyicimmiş. O sıra avuç içi kadar bir topluluktuk, daha Spotify yok bir şey yok. Dolayısıyla underground camiada tanındım. Ardından Safra Yeraltı stüdyosunun binası yıkıldı, ben elimdeki ekipmanları sattım, hayat uğraşı vs. derken uzun bir süre üretmeye ara verdim. Sonra pandemide tekrar başladım.

 

 

Sence seni kimler dinliyor? Gerçi Spotify sana demografik veriyordur.

 

Eskiden Bakırköy’de çok büyük rap partileri olurdu, belki 300 kişiden 5 tane kadın gelirdi. Zamanla bu sayılar yükselmeye başladı ama hala yeterli gelmiyordu bana. Beni en çok sevindiren şey dinleyicilerimdeki kadın artışı. Ağırlıklı kadın değil, ama benim seviyemde dinlenen kişilere göre daha fazla kadın ve kuir var.
Özellikle “Kim Olabilir?” şarkısından sonra daha fazla kadın ve kuir dinleyici kitlem oldu. Kendisini anlatılanlarla özdeşleştirebilen 1 kişiye daha ulaşabilmek bile çok önemli benim için.

 

 

İçimizi açacak o soruya gelelim: Rap dünyası kadınlara nasıl davranıyor?

 

En çok sorulan soru bu biliyor musun? Benim başıma kötü bir şey gelmedi fakat etrafımdan duyduğum çok can sıkıcı şeyler oldu. Bu söylediklerim bireysel ilişkiler için de geçerli.

 

 

Jenerasyon farkından mı acaba?

 

O da var. Ben zaten çok küçüktüm. Bir arada olduğum insanların küçük kız kardeşi gibiydim. Aramızda en az 7 yaş vardı. Kadınlar birer reklam panosu görevi görüyor bazen “tüm böcekler içinde bir çiçek” gibi . Adamlar para verip kadınlara imaj yaratıyorlar. Çünkü bunun satacağını biliyorlar. O şekilde öne çıkarılıyorlar. Kadınların bu sektörde kendi müziklerinin kendi imajlarının arkasında pasif kalmasını istemiyorum. Yerine karar verenler olmadan, olduğu gibi müziğin içinde var olmasını istiyorum. Mesela Spotify’da çeşitli çalma listeleri var: Nakavt, Sıfır Kilometre gibi. Her perşembe “release” gecesi olur, yeni şarkılar o gecelerde çıkar. Bunlar erkeklerin yoğunlukta olduğu listeleler ve her hafta aynı zamanda yenilenir. Spotify’da Kadın MC’ler diye bir liste var, çorak arazi gibi. Kimse yenilemiyor. Halbuki kadın MC’ler desteklensin, görünür olsun diye başlandı o listeye. Hep bir slogan gibi çıkıyor kadınlara “özel” yapılan şeyler, gündem oluyor, sonra sönüyor. Bu bir reklam başlığı haline geldi. Kadınlara yer vermek, özel alanlar yaratmak. 8 Mart’ta kapak yapmak. Biz sektörü, bize alan yaratılmasını beklemeden ele geçirdiğimizde bu reklamlara gerek kalmayacak.

 

 

Neden böyle oluyor sence?

 

Dinleyicisinden sanatçısına kadar rap müzikte özellikle eskiden çok büyük bir cinsiyetçi bakış açısı vardı. Eskiden diye ayırma gereği duydum çünkü son yıllarda birçok erkek MC geçmişte yazdıkları homofobik ve cinsiyetçi cümleler için özür diledi. Ne kadarı içten bilemiyorum fakat yine de bir şey söylerken artık düşünmeleri gerektiğinin farkındalar. Öte yandan bunu yalnızca erkekler de yapmıyor, güncel olarak bazı kadınlar da bu söylemleri devam ettiriyor. Şimdi eğer genele bakmak gerekirse; ister istemez bazı alanlar erkeklere özel bazı alanlar kadınlara özel gibi bir düşünce hakim. Hoşgeldiniz cinsiyet rolllerine! Rap müzik de bu noktada erkeklere özel bir alan gibi. Sanırım öfkeyi, direnişi, politik duruşu, yaşam savaşının dışavurumunu göstermek erkeklere daha çok yakışıyor (!) Çünkü bir kadın bunları yaptığında -ki rap müziğin içeriği kadınları ve arabaları çıkardığımızda bunlarla özdeşleşmiştir- “erkeksileşmek,” “erkek gibi bir şeyler yapmak” oluyor. Kadınlar direnip barikat yıkarken, her gece özsavunma için çantasından rastgele bir alet seçerken, bindiği taksinin plakasını alırken öfkeyi, direnişi ve politik duruşu erkeğe daha çok yakıştırmak ne kadar da iyi bir analiz, bunu bir düşünmek gerek.

Öte yandan kadın ne yaparsa “vücudunu kullanıyor, güzel olmasa dinlenmez, çok erkeksi” gibi de yorumlar alıyor. Bu yorumları erkekler için görmek pek mümkün değil. Tek istediğim bu endüstride kadınlığın her deneyimini, her rengini gösterebilecek, “ben buradayım” diyen kadınların çoğalması.

 

 

 

 

Siz bir araya gelip ortak bir şey yapıyor musunuz dayanışmak için?

 

Dayanışma içinde olduğum iki farklı grup var. Birisi Kadınlarla Jam öteki ise Sista Sound. Sista Sound tamamen hiphop kültüründen, içerisinde muazzam DJ, müzisyen, dövme sanatçısı kadınlar olan, belli zamanlarda etkinlik düzenleyen underground bir oluşum. Deprem bölgesine yapılan bir yardım gecesi için beni de çağırdılar ve böylece onlarla tanışmış oldum.

Kadınlarla Jam ise kuir ve kadın müzisyenlere sahne açmak, bir araya getirmek adına ayda bir etkinlik yapan bir oluşum. İçerisinde geniş bir müzik skalası var. İçlerindeki tek rapçi benim ve onlarla olmaktan epey mutluyum. Eğer rap müzik özelinde konuşmam gerekirse benim birlikte çalışmış olduğum Perma var. Kendisinin politik çizgisi, benim gibi mahalle yaşamından gelmiş olması beni ona bağlayan unsurlardan birisi. Mainstream müziğe baktığımda çok fazla dayanışma göremiyorum. Açıkçası bunu sırf dayanışma olarak değerlendiremeyiz çünkü burada bir sanat söz konusu ve bunu icra ederken cinsiyet farketmeksizin enerjilerin uyması da çok önemli. Bu konuda dayanışmaya dair söyleyebileceğim şey; bazı insanların “tek” olma arzusu. Tüm camianın tek kadın rapçisi olmak istemek, diğerlerinin varlığını yok etmeye çalışmak gibi bencil arzularla yaşayan kadın MC’ler de var. Fakat daha fazla kişi çıktıkça ve çeşitlenebildikçe bu gibi arzular zamanla sönecektir. Yine de ister istemez saf dışı etme isteği rap müzik içerisinde kaçınılmaz bir istek ve bir şekilde dinamiği de oluşturan bir duygu. Saf dışı etmek isteyenleri saf dışı etmek dileğiyle…

 

 

Ülkenin gündemi de çalkantılı tabii, bu seni nasıl etkiliyor?

 

Bazen yazacaklarımdan alıkoyuyor beni. Bazen bir şarkı çıkarmak, söyleyeceğin tek bir cümle çok cesaret istiyor. Senin hedef gösterilmene sebep olabiliyor üretimlerin. Türkiye’de homofobinin ve hedef gösterilmenin pik yaptığı bir zamandayız ve ben de bunun içinde var olmaya çalışan bir kuirim.

 

 

Ne kadar açıksın peki?

 

Beni tanıyana, anlayana açığım aslında. Dilime geleni frenlememeye çalışıyorum. İlla belirtmeye gerek yok her şeyde tabii, yazdığım bir aşk şarkısının kime yazıldığını bilmiyorsunuz. Kimin yazdığını biliyoruz ki?

 

Hip hop kültüründe “keep it real” diye bir söz vardır. Gerçek olduğunu hissettiğin, gerçeğini yansıttığını düşündüğün rapçiye daha fazla bağlanırsın. Benim sevdiklerim her zaman “keep it real” felsefesini yaşayan MC’ler olsu. Dolayısıyla ben de gerçeğimi daha fazla yansıtabilmek istiyorum. Bu gerçek yalnızca bana ait değil ama bunu dile getirmesi gerekenlerden birisiyim.

Saklanmak istemiyorum. Buna zorlayanları da affetmediğim, her adımımın öncekinden daha cesur olduğu bir noktadayım.

 

 

Peki nereye varmak, önümüzdeki aylarda/yıllarda neler yapmak istiyorsun?

 

Toplumda ayan beyan ifade edilen homofobiye karşı varoluşumu göstermek istiyorum. Türkiye’de rap müzik dinleyen kadınların veya kuirlerin kendini konumlayabileceği çok fazla müzisyen veya alan yok. Yabancı kuir rapçileri dinliyorum çünkü Türkiye’de öyle birileri pek yok. O yüzden aslında insanların referans alabileceği bir kişi olmak istiyorum. Çok fazla insana hitap etmekten ziyade isteğim bu yönde. Tabii ki kendimi geçindirebilmek de istiyorum yaparken mutlu olduğum şeyle ama kadınların/kuirlerin tam “ben buyum, anlattığı şeyler benimle örtüşüyor” diyebildiği bir noktada olmak istiyorum. Çünkü bu çok önemli. Varoluşumuzun tek başına olmadığını her alanda göstermemiz gerekiyor. Her alan kısıtlandı çünkü artık.

 

Bunun haricinde yeni bir albüme başlamak istiyorum ama daha öngöremiyorum ne zaman başlayacağımı. “Vareste” albümünün teması daha depresifti. Gelecek albümün farklı ruh hallerine hitap etmesini istiyorum.

 

Harpya’nın müziklerini dinlemek için buraya alabilir miyiz herkesi?

 

 

* Harpia, Yunan ve Roma Mitolojisinde bir kuşun gövde ile kanatlarına ve bir kadının başına sahip, tanrılar tarafından çocukları kaçırmakla görevlendirilen mitik yaratıkların adı.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YKenarda Köşede Kalmış Bir Kadınlar Arası Dostluk Dizisi: Hacks
Kenarda Köşede Kalmış Bir Kadınlar Arası Dostluk Dizisi: Hacks

3 sezon boyunca aşk ve nefretle sarmalanmış bu anlatı, iki kadın karakterin birbiriyle etkileşime girdiği, iletişim kurduğu her an dönüşüyor ve değişiyor. Dostluğun ve yakınlığın gücü de buradan gelmiyor mu?

KÜLTÜR

YAşk, Yalanlar ve Kan: Kristen Stwewart’ın Hollywood’a Açılma Filmi
Aşk, Yalanlar ve Kan: Kristen Stwewart’ın Hollywood’a Açılma Filmi

Kristen Stewart ve yapımcı partneri Dylan Meyer’ın lezbiyen film camiasını yerinden oynattıkları Love, Lies, Bleeding (2024) filmi sonunda vizyona girdi! Tabii ki, ülkemiz hariç pek çok yerde… Tanıtım turundan, verilen röportajlara kadar “ıslak ve kışkırtıcı” bir lezbiyen yapımı olduğundan emin olduğumuz filmin basit bir anlatısı ve kara komik detaylarla bezenmiş bir tarzı var.

KÜLTÜR

YGeçişin, Yolda Olmanın, Öğrenmenin ve Dayanışmalar Kurmanın Filmi: Crossing (2023)
Geçişin, Yolda Olmanın, Öğrenmenin ve Dayanışmalar Kurmanın Filmi: Crossing (2023)

Film kapanırken Lia, Tekla ile sokakta karşılaştığını ve onun sevgilisiyle yaşadığı bol çiçekli, bitkili evine gittiğini hayal ediyor. Yeğeniyle trans bir kadın olarak açıldığı için kurmadığı, toplumsal baskıya yenik düşen ilişkilerini toparladığını hayal ediyor ve aramaya devam ediyor. Yolda olmanın, denemenin, öğrenmenin asıl mesele olduğunun altı çizilmiş oluyor böylece. İstanbul, o yakadan bu yakaya geçilen, beş benzemez insanın karşılaşıp bir araya geldiği, kaosun hüküm sürdüğü böyle bir şehir ne de olsa...

MEYDAN

YKA-DER Vakası: Sendikal Haklar ve Çalışma Koşullarına Feminist Bir Müdahale
KA-DER Vakası: Sendikal Haklar ve Çalışma Koşullarına Feminist Bir Müdahale

Hak savunuculuğu yapan sivil toplum alanında, sektörde çalışanların da özlük haklarının ön planda olmasını bekliyor olabilirsiniz. 10 yıldır sivil toplumda çalışan biri olarak bunun çoğu durumda, yanlış kurumsallaşma, dar bütçeler, liyakatsizlik ve mobbing gibi meseleler dolayısıyla böyle olmadığını söyleyebilirim. Pek çok kurumda hala sivil toplum çalışanlarının yol yemek masrafları gibi en temel özlük hakları yok.

Bir de bunlar var

Japonya’da Kiralık Aile Endüstrisi
Fatma Girik “Feminist” Söylentilerini Yalanladı: ERKEKLERİ ÇOK SEVERİM
“Kıvılcım”: Kadın Cinayetlerini Merkeze Alan “K” Odaklı bir Polisiye Serisi

Pin It on Pinterest