2016 yılında, Osmanlı Devlet arşivlerinin internet sitesinde lisans tezim için araştırma yaparken bir fotoğrafa rastladım. Arkasında Osmanlı Türkçesiyle yazılmış bir not içeren 1907 yılına ait bu fotoğrafta bir kadın ve çocuk vardı. Bir polis memuru, Margirid ve kızı Aznik’in Sivas’tan New York’a göç ettiklerini belirtiyor, anne-kızın Amerika’ya yerleşmiş olan babası Haçik’i takip ettiklerini söylüyordu. Dahiliye Nezareti, bu nedenle Margirid ve Aznik’i Osmanlı tabiiyetinden çıkmaya zorluyor ve fotoğraflarını da imparatorluğun dört bir yanına dağıtma karar alıyordu. Bu belgeler, Hariciye (Dış İşleri), Dahiliye (İç İşleri) ve Zabıta nezaretlerinin yanı sıra, Sivas’ın bu iki yerlisinin imparatorluktan çıkmak için kullanabilecekleri İstanbul, Sinop, Trabzon, İskenderun gibi limanlara da gönderilecekti. Merakla benzer fotoğraflar var mı diye arşivdeki farklı klasörleri tararken Margirid ve Aznik’in bir istisna olmadığını gördüm. Osmanlı Ermenileri on dokuzuncu yüzyılın sonunda ABD’ye göç ederken, II. Abdülhamid hükümeti (1876-1909) onların geri dönüş olasılığını ortadan kaldırmak için birtakım belgeleme ve arşivleme pratikleri geliştiriyordu.
Karısı ve kızı, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Osmanlı topraklarından Amerika’ya işçi göçlerine katılan binlerce Ermeni arasında yer alan Haçik’i takip ediyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun küreselleşen dünya ekonomisine katılmasıyla ortaya çıkan ekonomik kriz, Ermeni vilayetlerindeki haksız vergilendirme ve arazi müsaderesi ile birleştiğinde transatlantik göçü hızlandırmıştı. Birçok Ermeni erkek işçi, geride bıraktıkları mülklerini kontrol etmek veya ailelerine kavuşmak için birkaç sene sonra geri dönmeyi hedeflese de, onları kısa süre sonra ailelerinin kadın üyeleri takip etmeyi başladı. Bunun nedeni, yeni ortaya çıkan Ermeni devrimci partilerinin faaliyetlerini engelleme bahanesiyle 1888’de Ermeni göç hareketliliğine getirilen yasaktı. Ermeni devrimci örgütleri ile devlet arasındaki şiddetli çatışmalar, 1894-96 yılları arasında altı Doğu vilayetinde (Mamuretülaziz/Harput, Erzurum, Sivas, Bitlis, Van, Diyarbakır) ve İstanbul’da Ermeni nüfusunu hedef alan bir dizi katliama dönüştü. Abdülhamid hükümeti 1896’da Ermenilerin temelli göçünü teşvik etmeye başladı.
Geri dönmelerine izin verilmeyenler arasında Margirid ve Aznik de vardı. Arşak Yakobyan adlı Sivaslı bir stüdyo fotoğrafçısının adını taşıyan bu fotoğraftaki anne kızın Osmanlı tâbiiyetinden çıktığını belirten “Tezkire-i Osmaniyeleri bi’l-ahz iptal edilmiştir” ifadesinin karşımıza çıktığı yer ise fotoğrafın arka yüzüydü. Bu nokta can alıcıdır, çünkü bu ifadeyle birlikte fotoğraf zorunluluğu göç politikalarının olmazsa olmazı haline gelmektedir.
Devletin fotoğraflama ve arşivleme pratikleri, göç eden Ermenileri imparatorluktan arındırılması gereken, istenmeyen özneler olarak konumlandırıyordu. 1896-1908 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eden Ermenilerin geri dönüşünü önlemek için fotoğrafları imparatorluk içinde dolaşıma sokan Abdülhamid hükümeti bir göç veritabanı oluşturup Ermeni göçmenlerin vatandaşlıktan çıkarılmasını zorunlu kılmıştı. Bugün fotoğrafların devlet arşivlerinin Dâhiliye Tesr-i Muamelat ve Islahat Komisyonu (DH TMIK M) ile Hariciye Tahrirat (HR TH) fonlarından çıkması, fotoğrafların genelde Dâhiliye ve Hariciye nezaretlerine ulaştırıldığını gösterir.
Bu durumu daha ilginç hale getiren, devlete teslim edilen fotoğrafların standart bir polis fotoğrafına veya vesikalığa benzememeleri, hatta bazılarının polis ve Ermeni fotoğrafçıların işbirliğiyle yerel stüdyolarda çekilmesidir. Yerel fotoğrafçılar, polis ve devlet arasındaki işbirliği, Ermeni göçünü denetlemenin ve arşivlemenin arkasındaki öznelerin çeşitliliğini gösterir. Terk-i tâbiiyet fotoğrafları ve onları çeken fotoğrafçılara dair yapılacak çalışmalar, polis kurumu ve fotoğraf arasındaki ilişkiye ışık tutacağı gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nun unutulmuş fotoğrafçıların ortaya çıkarılmasına; Anadolu’daki kültürel üretimin tarihine de katkıda bulunacaktır. Devlet arşivlerinden çıkan fotoğrafların arka yüzünde, genelde bu fotoğrafların göç edecek Ermenilerin “terk-i tâbiiyetle badema memalik-i mahrusa-i şahaneye avdet etmemek şartıyla Amerika’ya hicret etmek üzere” alındığı belirtilir. 1899’da Ermenilerden Amerika’ya göç edenlerin nüfus kayıtlarının düzenlenmesi ve pasaportlarına ona göre işaret konulması gerektiği belirtilmiştir. Bu yüzden, göç edecek Ermenilerin tezkire-i Osmaniyeleri de ellerinden alınarak iptal edilmiş, kayıtları silinmiş ve pasaportlarına temelli göç ettiklerine dair bir şerh konulmuştu. [1]
Margirid, Aznik ve diğerlerinin öyküleri bize, vatandaşlıktan çıkarılma ve hükümetin Ermeni nüfusunu ortadan kaldırmasının hâlâ yeterince araştırılmamış yolları olduğunu da anlatıyor; yani sadece pogromlarla değil, bürokratik kanallarla ortaya konan ve Ermenileri dışarda tutan sistematik bir sınır inşasını da. Bu prosedürün Amerika’ya göç eden diğer gruplara, örneğin Suriyeli ve Lübnanlı Hristiyanlara uygulanmaması, terk-i tâbiiyetin özellikle Ermenilere uygulanan bir politika haline gelmesi, bunun Abdülhamid hükümetinin ortaya koyduğu bir demografik mühendislik projesi olduğuna dikkat çekiyor. [2]
Margirid ve Aznik evraklarını Osmanlı Devleti’ne teslim ettiklerinde ve vatandaşlıktan çıkarıldıklarında Osmanlı kimlik kartları ellerinden alınarak geçersiz kılınmış ve isimleri nüfus kayıtlarından silinmişti. Artık Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan tebaalar olarak değil, Osmanlı topraklarının dışında tutulması gereken suçlulardı onlar. Fotoğraflama eylemi, Ermenileri Osmanlı toplumundan uzaklaştırma projesinin bir parçası haline gelmişti. İmparatorluk çapında ortaya çıkan bürokratik dokümantasyon ve arşiv teknolojisi ağının bir parçası olarak gördüğüm bu fotoğraflara odaklanmak, fotoğrafın Osmanlı devletinin bir göç veritabanı oluşturmasının ve Ermenileri vatandaşlıktan çıkarmasının ayrılmaz bir parçası olduğunu ortaya koyuyor.
Margirid, Aznik ve Haçik gibi Ermeni göçmenlerin göç sürecini yeniden inşa etmenin, bürokratik dokümantasyonda fotoğrafın kullanılmasının imparatorluktaki bilgi üretimi ve yönetimine nasıl katkı sağladığı sorusunu cevaplamaya yardımcı olacağına şüphe yok. Sivas’ın Küçük Kilise mahallesinden Kalaycı oğlu Mardiros, zevcesi Agavni, kızı Şamire ve oğlu Mikail’in de, terk-i tâbiiyetle badema memalik-i mahrusa-i şahaneye avdet etmemek şartıyla Amerika’ya hicret etmek üzere Arutyun Enkababyan tarafından fotoğrafları çekilir. Rumi 19 Mayıs sene 322 tarihinde, fotoğrafları numaralanır ve mühürlenir. Mardiros ve ailesi göç edecek ve asla geri dönmeyeceklerdi. Görüldüğü üzere, göçün kendisi suç sayılan bir eylem haline gelmişti. Göç eden Ermenileri tanımanın, kodlamanın, sınıflandırmanın ve numaralandırmanın bir tekniği olan fotoğraf teknolojisi, aynı zamanda bu ayrımcılığı ve kriminalizasyonu kayda da geçiriyordu.
Ben bu fotoğrafların (henüz) fiziksel kopyalarını görmedim. Araştırmama dijital ortamda, Osmanlı Devlet Arşivleri’nin İçişleri ve Dışişleri Bakanlığı klasörlerinde başladım. Belgelerle hiçbir zaman fiziksel temasım olmadı. Ama göç veritabanı olarak isimlendirdiğim imparatorluk içindeki kâğıt dolaşımını incelerken Ermeni göçmenlerin dolaşımdaki fotoğrafları ve vatandaşlıktan çıkarma kayıtları ile kendi dijital ağlarımı oluşturdum. Bu ağlar arasında Ermeni göçmenler, fotoğrafları çeken Ermeni fotoğrafçılar ve polis, bu belgeleri kontrol eden liman kentlerindeki yetkililer vardı. Bu verileri organize ederek, depolayarak ve haritalayarak ben de bu sirkülasyonun bir parçası olmuştum.
[1] BOA DH TMIK M.76.86
[2] Akarlı, 1992; Khater, 2001; Fahrenthold, 2019. Abdülhamid hükümeti Suriyeli ve Lübnanlı göçmenleri Osmanlı tâbiiyetini korumaya teşvik etmiş ve dönüşlerini yasaklamamıştır.
Kapak Görseli: Sivas’ın Sarı Şeyh mahallesinden ve uncu esnafından Nazaret, oğulları Karekin ve Simços, karısı Duduş, kızları Vartanuş ve Marisa, gelini Nuservan”ın “terk-i tâbiiyetle badema memalik-i mahrusa-i şahaneye avdet etmemek şartıyla Amerika’ya hicret etmek üzere” alınan fotoğraflarıdır. Rumi 26 Nisan 322 (9 Mayıs 1906). Mühür: Arutyun Enkababyan / Osmanlı Devlet Arşivleri, belge no: HR.TH.00335.00052.008