Lohusa her ne kadar bir “kadın filmi” olsa da Gupse Özay, aslında konusu itibariyle değinebileceği birçok mesele, verebileceği birçok mesaj varken bu fırsatı sanki biraz da bilerek kaçırmış.
“Sararmış Yapraklar” sonu mutlu biten bir hikâye. En çok da bir daha âşık olamayacağını düşünenler ve sokakta yaşayan köpekler için.
Gazze’ye yönelik soykırım saldırısının 7 Ekim’den bu yana hız kazandığını ama bundan önce de onlarca yıldır devam ettiğini göz önüne alırsak, Filistin halkına yönelik cinsiyete dayalı şiddetin onlarca yıldır devam ettiğini ve buna rağmen tamamen yok sayıldığını söyleyebiliriz. Filistinli feministler bunun sayısız kanıtını sunuyor.
Bireysel cinsiyet ifadelerimiz neden başkalarını güvende ve rahat hissettiren şeylere uymaya zorlansın ki? Neden ucube ve uyumsuz gibi hissettirilmeden kendimizi ifade edemiyoruz?
Kadınlar neden onlara “lütfedilen” sınırlarla, özgürlüklerle yetinmiyor? Ya da bunca şiddete, bunca kadın katliamına rağmen neden hâlâ meydanlarda “Jin, Jiyan, Azadî” diye haykırmaktan vazgeçmiyorlar? Cevabı dördüncü kelebeğin hikâyesi olabilir mi?
Ailelerin beyaz yakalı çocukları olarak bizden beklenen hata yapmama, ailenin adını çıkarmama misyonunu da bir plaza çalışanı gibi görev edinmiş olmak, kendin olmayı ertelemek ve kendin olmayı belki de hiç başaramamak bizi, sırlarımızın sigortasız çalışan işçileri haline getiriyor.
Sığındığımız yerler ve dolayısıyla pek tabii ki yıkılabilen, korunduğumuzu varsaydığımız bildik yerler hep yeni baştan örebileceğimiz kendi hikâyelerimizi de içinde saklamaz mı?
Bugün dünyanın birçok ülkesinde sağ popülizmin, mülteci ve göçmen karşıtlığının, LGBTİ+, kadın, yabancı, kısacası aslında hayat düşmanlığının yükselişi ile enflasyonla açığa çıkan kolektif enerjiler arasında nasıl bir ilişki var?
İnterseks deneyimler, yalnızca iki cinsiyetin tanındığı ve bu ikisinden birine ait olma zorunluluğunun söz konusu olduğu ikili cinsiyet rejimine adeta meydan okur, çünkü bu deneyimler “kolayca” ikili kategorizasyon sistemi içine yerleştirilemez.
Kıyamam bu babalıklara. Hemen de kıskanmaya başlıyorlar, hemencecik itil hissediveriyorlar. Bebeğimin ağlamasından ve doyurulmasından olduğu gibi, hissedilen itme-çekme kuvvetinden de ben sorumluyum, anlaşılan.