“Romanın babayla, suçun failiyle değil; anneyle, suçun tanığıyla yüzleşme romanı olduğunu söyleyebiliriz.”
tartışma “bizden” olmayanları “ayıklama” süreci değil, birbirimizin fikrini anlama, birbirimizi ikna etme, mümkünse ortak noktada buluşma süreci.
Göç eden Ermenileri tanımanın, kodlamanın, sınıflandırmanın ve numaralandırmanın bir tekniği olan fotoğraf teknolojisi, aynı zamanda bu ayrımcılığı ve kriminalizasyonu kayda da geçiriyordu.
Erkin sınırlarını sürekli genişletmesi gerektiğinin mesajını veren siyasal, toplumsal ve devlet söyleminde bu “normallikte” şaşılacak pek az şey vardır.
Yunan mitolojisine baktığımızda erkek tanrıların yeri gelince doğum yapabildiğini görüyoruz. Diğer Akdeniz mitolojilerinde durum farklı değildi; Sümer, Hitit ve Mısır mitolojilerinde doğurganlık kavramı erkeklikle bağdaştırılıyordu.
“Doğallık” iddiası bulunmayan, endüstriyel sesler ve üzerinde oynanan vokallerle yarattığı müziğin kafaları nasıl karıştırabileceğini az çok tahmin edebiliriz.
Kırmızı Başlıklı Kız’ın eski sözlü anlatılarında yer alan kanibalizm sahnesi, genç kızın bedensel ve sembolik olarak başka bir statüye geçişini anlatır.
“Halk denen bu gözsüz canavarın, kaptansız vapurun, tanıksız hikâyenin, babasız kızın birbirleriyle tam anlamıyla örtüşmeksizin, hatta belki bu sayede gittikçe boyutlanan anlamlara geldiğini, gelebildiğini düşündüm.”
Kadın işçiler bakım emeğinin ön saflarında yer alıyorlar ve bu savunmasızlık, şiddet ve sömürü zincirinin “en zayıf halkası” onlar.
Sinemacının gerçek etkisi kelimelerle değil, görüntülerle ölçülür.