“Aile, bir kazadır.” Lütfi Akad’ın Gelin’i ve Fikret Reyhan’ın Çatlak’ı, belki de en çok bunu hatırlatıyor.
Anlamıyorum, feministler neden hâlâ hayvanlara ve kadınlara uygulanan baskıların benzerliğini görmekte zorlanıyorlar?
Antropolog Halide Velioğlu’nun geçtiğimiz aylarda yayımlanan kitabı Saraybosna Havası: Bir Gündelik Hayat Etnografisi insanı ve hafızayı merkeze alan bir savaş sonrası anlatısı sunuyor.
Filmde toplumun baskısına ya da kendi iç sesiyle yaşadığı tartışmaya rağmen Nana’nın bir çıkmaza saplanmadan, ya da bir sanat eserinde nesneleşmeden özgür olabileceği gerçeği atlanır.
Her bir zeytin ağacı emdiği karbonlardan ördüğü şeker ve yağlarla kendisini, gölgesinde yaşayan hayvanları (biz de dahil) ve toprak altını besliyor. Yüz yaşında bir ağacı yerinden oynatmak yüz yıldır süren bu düzeni bozmak demek.
Bu sesleri, içinden çıktığı dönemin ses perdesinde derin izler bırakan, delikler açan bir karşıt-ses, bir karşıt-bellek gibi duyduğumdan önemsiyorum.
Sözler şişip kabarır ama, çürük meyveler gibi özleri boşalmıştır.
Aylar süren yolculuğumuzun son durağı Diyarbakır. Diyarbakır ve çevre illerde yaşayan 5Harfliler, Nisan ayında sizlerleyiz!
“Erkek egemen sanat kanonunda kendine yer edinebilmek feminist mücadelenin ta kendisi.”
Hataylı kadınların söylediği gibi, Hatay’a bir kez giden, bir kez daha gidermiş. Ben de dönmekte çok gecikmem umarım!