“Birimizin hayatının yok sayılması hepimizin hayatının yok sayılması demek.”
Hayatımız boyunca içine girip çıktığımız çeşitli kurumlar ve çatılar, kendi içlerindeki öznelere nasıl haysiyet konumları aftediyor? Yaşayanların ve bazen de ölenlerin haysiyetlerinin başına neler geliyor?
Heteronormatif kültürel alanın şekillenişinde ev, sanki hiçbir eksiği yokmuşçasına ele alınıyor. Anarchitectural performanslarsa orada olmayana, ortadan kaldırılana, noksan olana –kalanı ebedi göstermek adına yok edilmiş, silinmiş ya da karartılmış olana- ihtimam etme hususunda ısrarcı.
Tıpkı bu dizide olduğu gibi, tüm dünyada giderek artan ötekileştirilmiş grupların örgütlenmelerinin yarattığı etki, sadece sokaklarda, meydanlarda değil sosyal medyadan tutun dizilere ve filmlere kadar kamusal alanın geneline yayılıyor.
Yargıda “hoşgörüye” ve “kadın suçluluğunu ciddiye almamaya” dayanan tutum, kadınları hapishane içerisinde de ciddiye alınmayan, faillikleri görmezden gelinmiş ve silinmiş karakterlere dönüştürdü.
İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmedik, zira o siyasi iktidarlar, yasakoyucular tarafından “bildirilen” bir metin olduğu kadar, istisnaî bedellerle ele geçirilen bir hak metnidir de.
Her şeyin temelinde, Yermekân’ın hem kendi üretimlerimize hem de yeni paylaşımlara ilham olması fikri var.
Amacı dinlediği deneyimleri bir sanat eserine dönüştürmekten ziyade bu hikâyeleri unutmanın boşluğundan çekip çıkarmak ve görünür hale getirmek
Yaptığım şey edebiyata, edebiyat metinlerine kulak vererek çalışmanın yöntemini şekillendirmek oldu. Kadınların hikâyelerinin bana bir yol çizmesini istedim.
Eat Your Catfish ALS hastalığı üzerinden aile içi krizlerin mizahi anlarına odaklanan, insana ve aileye dair bir hikâye anlatıyor.