Feminist bir astrologtan cinsiyetçi düşüklükler, “kadınlar yumuşak, erkekler sert olmalı” gibi şeyler duymazsınız. Astrolojide cinsiyetin ve cinsel yönelimlerin işaretleri haritalardan okunamaz!
“Celan’ın ‘Senin de yaran, Rosa’ dizesi başkalarının yarasına bakabilmeye dair bir önerme olduğu kadar izleyiciye de kendi yaraları hakkında bir hatırlatma.”
Oysa tıpkı plastik gibi sınırlar da insan yapımıdır ve plastik gibi yeniden şekil verilebilirdir.
Ölüme, doğaya ve hayvanlar alemine yakın yani feminen olarak kodlanan her şey medeniyet için bir tehdit unsurudur.
“Her karşıma çıkana dört elle sarıldım. / Her yüzüme güleni dost sandım, yanıldım. / Kalbimde yer yok artık sahte duygulara. / Seni kaybettim ama kendimi kazandım!”
“Ben sanatın illa sahiplenmesi gerekmediğini düşünüyorum. Bana kalırsa sanat ödünç alır. Bu nedenle çoğulcudur, çokseslidir.”
Aynen kapitalizm eleştirisi yapan bir sanat eserinin milyarlarca dolara ultra zengin koleksiyonculara satılması gibi döngüsel, bir “kendi aramızda eğleniyoruz” ironisi söz konusu burada da.
Aile hayatı bizim yaptıklarımızı normalleştirirken (ve hatta idealleştirirken), diğer tercihleri, diğer var oluşları yadırgatıyor, yabancılaştırıyor.
Bizler ölümü düşünmekten özgürleştik. Ölümü ardımızda bıraktık; korkularımıza dokunacak yakınlıktayız ama bedenin sıcaklığıyla onların da önünden koşuyoruz.
Ama sahiden, bugün Şebnem Hoca konuşmayacaktı da kim konuşacaktı? Ya da soruyu tersten soralım: Bugün Şebnem Hoca konuşmasa, biz yarın konuşabilecek miyiz?