Geçtiğimiz bir yılda doğum kontrolü için kullanılan yöntemlerin neredeyse 3 katı oranında zamlanması pek çok kadının ekonomik olarak bu yöntemlere erişememesi demek. Bu da istenmeyen gebeliklerde artış ve fiili kürtaj yasağı dolayısıyla doğuma mecbur edilmek demek.
Çocuklarıyla cezaevine giren kadınlar ve çocukları ne yaşıyor?
Türkiye’de Elektrikli Ev Teknolojilerinin Toplumsal Tarihi (1930-2020): Kadınların Gündelik Hayatlarında Modernleşme isimli projenin akademisyenlerden, doktora, yüksek lisans ve lisans öğrencilerinden oluşan araştırma ekibi olarak hedefimiz, resmi modernleşme anlatılarında ikinci planda bırakılmış olan evle ilişkilendirilen kadınların elektrikli ev aletlerine dair deneyimleri, hatıraları, duyguları, sevinçleri ve korkuları üzerinden Türkiye modernleşmesinin izlerini sürmekti.
Neoliberalizmin yükselişiyle eş zamanlı olarak biyopolitika taktikleri de piyasa gerekleriyle buluşuyor aynı dönemde. Kadın bedeni fit olmanın, haz duymanın ve doğum kontrolünün de nesnesi olarak özerkleşiyor. Özellikle de gösteri işinde.
Birleşmiş Milletler Örgütü’nün 20 Mart’ta Cenevre’de paylaştığı bir rapora göre, Molla rejimi yalnızca 2023’ün ilk üç ayında en az 140 insanı göstermelik mahkemelerde yargılayarak idam etti, 2022’deyse bu rakam en az 500’dü. Ayrıca protestoların başladığı tarih olan 2022 Eylül’ünden beri en az 527 kişi dövülerek ya da kurşunlanarak öldürüldü.
Tanık olduğumuz şey yalnızca bir albümün hikâyesi, albümün bizi çıkardığı bir pop müzik tarihi yolculuğu değil, bir direnişin de hikâyesi. “Karakol” klibinin yayınlanması ile kamuoyunda daha çok göze çarpmış olsa da biliyoruz ki Mabel Matiz’in mücadelesi bu kliple başlamadı.
Bağımsız aktivist/sanatçıların oluşturduğu “Sınır/sız” ekibinin yeni sergisi “Eksilerek Biriken” ekibiyle sohbet ettik.
2019 yılında Kıbrıs’ta ortaya çıkan iki seri kadın cinayeti ve toplu tecavüz davalarına ilişkin olarak kamuoyunda yer alan eleştirel analizlerden farklı olarak, konunun daha az belirgin bir yönüne, Kıbrıs’ta cinsiyete dayalı şiddetin devam ettiği çatışma sonrası bağlama odaklanıyorum.
Sevim Burak’ın ilk öykü kitabı Yanık Saraylar’ın Sedef Kakmalı Ev ile açılmasının isabet olduğunu söylemiştim. “Benim için düşçül bir şeydir edebiyat sade, düş’tür…”[43] diyen yazarın düşler ile dolu, düşsel bir öyküsü bu çünkü. Bu kadar çok parantez açmamızı sağlaması da cabası.
Romanlar Türkiye’nin en dezavantajlı gruplarından. Türkiye’de 3 milyon ile 6 milyon arasında Roman var, fakat Romanlar, Türkiye’de resmî azınlık statüsüne sahip değil. Oysa Romanlar iklim adaletsizliğine, derin yoksulluğa, çevresel ayrımcılığa ve mekânsal damgalanma gibi birçok eşitsizliğe yoğun olarak maruz kalan etnik bir azınlık.