#ÜzerineBirŞeyler podcast serisi 50 bölümü geride bırakarak üçüncü sezonuna girmeye hazırlanırken, serinin yapımcısı Nesli ve Fulden’le kadınlık, lubunyalık ve podcast yapımcılığı #ÜzerineBirŞeyler söyleştik.
Translar olarak kendimizi giderek artan bir medya görünürlüğünün içinde bulurken, Rivera’nın öfkesi güçlendirici. Medyanın görünürlük vaadi, bizi yola gelirsek kabul göreceğimize inanmaya itiyor.
Duygusal zekâ, neoliberalizmin ahlakçı ideolojisine derinden borçlu bir kişisel gelişim doktrinidir. […] Çoğu hizmet işi makinelerle daha verimli kılınamayacağından, duygusal emeğin üretkenliği ancak çalışanların hem başkalarına hem de kendilerine karşı daha ikna edici duygu gösterimleri geliştirmeleri teşvik edilerek artırılabilir.
Bence sen de kendini çok özledin. Bir sebepten bilmiyorum ama uzun zamandır konuşmadın canın kendinle.
Hayaletlerin ikili cinsiyeti ölümden sonra devam ettirmesi gibi bir olasılık yok, çünkü bu, insanlara has bir kurgu. Yani bunun bir yerde bitmesi gerek. Hayaletler biz onları tanıyabilelim diye erkek ya da kadın olarak zuhur eder. Hatta sırf bu yüzden kıyafet giydiklerine eminim.
Peki aradan yüz yıl geçmesine ve o günden bugüne psikoloji, çocuk gelişimi, iletişim gibi alanlarda kaydedilen tüm gelişmelere rağmen çocuklar okullarda neden hâlâ resmi ideolojinin taşıyıcısı birer nesne gibi görülmeye devam ediyor?
“Hem bir tek elmadan hem süpürülen topraktan/hem zindandan dönen insan ruhundan” söz eden Teyel, Uzuv, İlizarov sergisi 4 Kasım’a kadar Tütün Deposu’nda görülebilir. Sanatçı Çınar Eslek ve küratör Ceren Erdem’le sergi üzerine söyleştik.
Bizler Tours, Nantes, Montpellier, Rouen, Marseille, Grenoble, Bordeaux, Saint-Denis, Montreuil ve Paris’teki LGBTİ+ ve feminist militanlarız, örgütleriz. Gazze’de devam eden katliamı ve Filistin halkını destekleme hakkına yönelik saldırıyı kınıyoruz!
Gayya kuyusu gibi bir bürokrasinin, sizi dışına atmak için uğraşan bir sistemin içinde en ufak dertler bile rüyalara girecek derecede karmaşıklaşıp zihni bulandırıyor. Birçok konuda olduğu gibi burada da toplumsal yapının üst-orta katmanlarında değilseniz, ya da oraya çıkan asansörde, gitmek ne bir başarı hikâyesi ne de bir kurtuluş oluyor.
Benim Sinemalarım’da Nesibe’yi çıplak gördüğümüz bu iki sahne de male gaze (eril bakış) için çekilmiş değildir, çünkü Nesibe’nin vücudunu nesneleştirmez ya da onu cinsel bir objeye indirgemez. Güneşin Tutulduğu Gün’deki çıplaklık ve sevişme sahneleri ise aksine, Yeşilçam erkek izleyicisinin zevkine göre düzenlenmiştir.