The Mother Mountain Institute, çeşitli sebeplerden çocuklarını evlatlık vermek zorunda kalmış annelerin hikayelerinden oluşan bir kaynak geliştirmeyi amaçlıyor

SANAT

Anne Dağı Enstitüsü

Hollanda/Kore asıllı sanatçı Sara Sejin Chang (Sara ven der Heide)’in anne-çocuk ilişkisi üzerine kurduğu “The Mother Mountain Institute” (Anne Dağı Enstitüsü) adlı işinden bahsetmek istiyorum size. 14-22 Ekim tarihlerinde, 13. Sharjah Bienali – Tamawuj kapsamındaki off-site projelerin sonuncusu olan Beyrut ayağı gerçekleşti. Hicham Khalidi küratörlüğündeki “An unpredictable expression of human potential” (İnsanlık potansiyelinin beklenmedik dışa vurumu) adlı sergide 20 sanatçının işleri bir araya geldi; Chang de bunlardan biriydi.

 

The Mother Mountain Institute, çeşitli sebeplerden çocuklarını evlatlık vermek zorunda kalmış annelerin hikayelerinden oluşan bir kaynak geliştirmeyi amaçlıyor. Evlatlık tartışmalarında sıklıkla unutulan bu anneler, kilise, devlet ya da çocuk tacirlerinin baskısı altında çocuklarından feragat ediyorlar. Patriyarkal toplumun reddetmesi, devletin hiçbir şekilde destek vermemesi ve ekonomik şartlardan dolayı çocuklarını vermek zorunda kalan annelere ses veren bu projenin ilk bölümü Güney Koreli bir anneye ait.

 

Sanatçı, Kore Savaşı (1950-1953) sonrası karanlığında başlayan Güney Kore ile Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa arasındaki uluslararası evlatlık endüstrisini ele alıyor. Savaşın bitiminden bu güne kadar denizaşırı gönderilen çocuk sayısı 200.000 ile 300.000 arasında belirtiliyor. Savaş sonrası yoksulluk, yüksek sayıdaki savaş yetimleri ve karışık ırklardaki ailelerin terk edilmiş çocukları, sosyal yardım mekanizmalarının yokluğu üzerine Güney Kore ile ABD arasındaki ilk evlatlık trafiğini başlatıyor ve sonrasında kârlı bir ekonomik yatırım hâlini alıyor. Amerika’nın Güney Kore’deki askeri varlığının yanı sıra ticaret, ekonomi ve hatta dini olarak ağırlığı- bugün Hıristiyanlık ülkenin en geniş dini- evlatlık endüstrisinde de kendini göstermiş, 50’lerden itibaren karşılıklı olarak iki ülke arasında bu haklar güvence altına alınmış durumda.

 

Güney Kore’nin bugün dünyanın en zengin ve yüksek refahlı ülkeleri arasında olması da bu durumu değiştirmemiş. Tek başına çocuk sahibi olan annelerin durumu epey vahim. Bu anneler ve çocukları toplum tarafından dışlanıyor ve devletin hiçbir sorumluluk almamasıyla çocuk tacirlerinin eline düşüyor. Burada devletin ikili oynadığını belirtiyor sanatçı. Devlet, tek başına çocuk sahibi olan anneler ve çocuklar için hiçbir sosyal yardım çalışması yapmayıp, terk edilmiş ya da ‘bulunmuş’ çocuklar için yetimhaneler açan ticari işletmelere göz yumuyor. Sadece iki hafta içinde hakkında arama yapılmamış çocukların uluslararası evlatlık verilmesi yasalarca kabul ediliyor. Aynı zamanda bu işletmeler yetimlerin Batı’ya gönderilmesi için gerekli doğum bilgilerinde sahtecilik yapabiliyor ya da bu belgeleri imha edebiliyor.

 

Sara Sejin Chang (Sara ven der Heide) içsel bir yara hâline gelmiş bu konuyu doğadan yola çıkarak ele alıyor. Güney Kore’de ruhani bir figür olarak kabul edilen dağlar sanatçı için bir sığınağa dönüşüyor, meditatif yürüyüşler yapılan bir alan ve belki rasyonel düşüncenin aşılarak bazı sorulara yanıt bulunabilecek bir ruhani mevcudiyet hâlini alıyor. Sergide yer alan oda büyüklüğündeki ahşap kutu, büyütülmüş bir 19. yüzyıl kainat-güneş sistemi modelinde; yukarısında dönen iki top, güneş ve ay olarak anne ve çocuğu simgeliyor. Her iki top kendine ait bir hızda dönerek belli zamanlarda bir araya geliyor.

 


 

Kutunun tabanında yukarıda dönen güneş ve ayın yörüngeleri merkezinde yer alan bir dağ modeli bulunuyor. Ayakkabılarınızı çıkararak içeri girip bu manzarayı izlerken Anne ve Dağın hikayelerini dinliyorsunuz. Annenin hikayesini sanatçının Şubat ayında Güney Koreli bir biyolojik anne ile yaptığı röportaj oluşturuyor. Buna alternatif olarak dağın konuşması ise Güney Kore’de geçmişi ve geleceği görmesiyle ünlü bir kadın, bir manastır keşişi, sanatçının kendisi ve seslendirmeyi yapan Agnieszka Polska ile yazılmış. Aynı zamanda yıllar boyunca çizmeyi sürdürdüğü Polonya, Hindistan, Güney Kore ve en son olarak Lübnan dağlarının desenleri bu hikayelere eşlik ediyor.

 
 

(Görseller projenin web sitesinden. Metindeki bilgiler sergi kapsamında sergilenen araştırma metninden
derlenmiştir.)

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YBir Marul, İki Lahana: Bilginin Haritasını İstiflemek
Bir Marul, İki Lahana: Bilginin Haritasını İstiflemek

Tarla yapacağım, lahana koyuyorum, marul koyuyorum... Resim yapmıyorum dediğim de o bu arada; resim önümde, kalkmıyorum oradan, bir lahana yapıyorum iki lahana yapıyorum günde. 3 hafta boyunca lahana yaptım o tarlaya.

SANAT

YKatılaşmış Formlara Feminist Müdahale: Umber Majeed’in Sanatı
Katılaşmış Formlara Feminist Müdahale: Umber Majeed’in Sanatı

Sanatımda Güney Asya diasporasından biri olarak marjinal kimlikleri ve bedenleri silen milliyetçiliğe karşı çıkmak derdindeyim.

SANAT

YBir Bir İki Bir İki Üç: Ses, Ritim ve Tekrarlanamayan Tekrar
Bir Bir İki Bir İki Üç: Ses, Ritim ve Tekrarlanamayan Tekrar

Bir tane materyal var, sürekli değişiyor ve o değişimi izliyoruz.

Bir de bunlar var

Hildegard Wegner’in Kuklaları
Kadınlarla Klasik Müzikte Geleceğe Dair
Kiarostami’nin Ardından Bir Küçük “Nişan”

Pin It on Pinterest