Şiddete uğrayan kadınlara yardımcı olmak, hukuki ve psikolojik destek sunmak ve kadın dayanışmasını büyütmek için yola çıkan Rosa Kadın Derneği’ni derneğin başkanı Suzan İşbilen ile konuştuk.

MEYDAN

Amed’de Direnişin Kadın Hali: Rosa Kadın Derneği

 

Rosa Kadın Derneği Kasım 2018’de Amed’de kuruldu. Dernek adını Marksist düşünür ve aktivist Rosa Luxemburg’dan aldı. 2016 yılı sonrası başta Amed ve diğer Kürt illerinde yaşanan kayyım süreçlerinin ardından belediyelerin kadınlarla ilgili birimleri kapatıldı. Amed’in tek sığınma evi de yine bu dönemde kapatılan kurumlar arasındaydı.  Şiddete uğrayan kadınlara yardımcı olmak, hukuki ve psikolojik destek sunmak ve kadın dayanışmasını büyütmek için yola çıkan Rosa Kadın Derneği’ni derneğin başkanı Suzan İşbilen ile konuştuk. İşbilen derneğin kuruluş hikâyesini, yaptıkları çalışmaları, ekonomik krizin bölgedeki etkilerini ve kadınların yerel seçim beklentilerini 5Harfliler’e anlattı.

 

 

Rosa Kadın Derneği nasıl kuruldu, derneğin kuruluş hikâyesinden bahsedebilir misiniz?

 

Daha önce belediyelerde kadınları şiddet ortamından uzaklaştırabilecek veya şiddete uğrayan kadınlara her türlü desteği sunabilecek kurumlar mevcuttu. Büyükşehir ve ilçe belediyelerinde kadın müdürlükleri, kadına yönelik şiddet birimleri ile kadınları çalışma hayatına teşvik etmek için kurulmuş birimler vardı. Fakat 2016’te kayyımın göreve gelir gelmez ilk icraatı belediyelerdeki bu kadın birimlerini kapatmak oldu. Bu kurumların kapanmasıyla birlikte, şiddete uğrayan kadınların başvurabileceği hiçbir yer kalmadı. Aslında süreçten önce Diyarbakır’da bir sığınma evi vardı. Ama burada erkekler çalıştığı için bazı kadınlar kuruma gitmekten çekiniyordu. Erkek şiddetinden kaçıp çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu bir kuruma gitmeyi ve sığınmayı istemiyorlardı. Biz bütün bu sorunların farkında olarak ve en çok şiddetin kader olmadığını anlatmak için yola çıktık. Kurulur kurulmaz birçok başvuru aldık ve başvuran kadınlara hukuki-psikolojik destek sunduk. Ayrıca Rosa Kadın Derneği “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ağı”nın kurulmasına öncülük etti. Dernek bu ağın kurulması için şiddet başvuruları alan Baro, İnsan Hakları Derneği (İHD), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipler Birliği (TTB) ve KESK’in içinde olduğu kurumlarla işbirliği yaptı.

 

Amed’de şu an bir sığınma evi yok mu, kayyımdan sonra bu süreç nasıl gelişti?

 

Şu anda Diyarbakır’da sığınma evi yok, olan sığınma evi de kayyım döneminde kapatıldı. Kayyımın göreve getirilmesinin ardından belediyenin kadın birimlerinden hizmet alan kadınlar sigara vb. ihtiyaçlarını erkek görevlilere söylemekten çekindiklerini bize defalarca ilettiler. Kadınlar ihtiyaçlarını dile getirdiğinde, talep ettiğinde bu sefer erkek görevlilerden azar işitiyorlar. Kadınlar görevlilerden “Hem gidin rahat durmayın, şiddet görün; sonra gelin bizden de şunları isteyin” gibi cümleler duyabiliyor. Kayyımdan önce belediyede, şiddet mağduru kadınları sığınma evine kadın şoförler götürüyordu. Kayyımın kadın sorunları özelinde bir hassasiyeti olmadığı gibi, kadınlar için çalışma yürüten birçok kadını da işten çıkardı. Kadınların iradelerini eline alacağı bir noktada olmasını istemiyorlar. Eğer kadınları işe alıyorlarsa da, örneğin bulaşıkçı olarak işe alıyorlar, yani kafalarındaki geleneksel rollere uygun işlere alıyorlar.

 

Şu an dernek olarak ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz, kadınlar dernekten ne talep ediyor?

 

Dernek olarak biz şiddet başvuruları alıyoruz. Kadının boşanma gibi düşüncesi varsa, ki çoğunlukla böyle, hukuki destek sunuyoruz. Ama istihdam alanında destek istediğinde yardımcı olamıyoruz. Maalesef böyle imkânlarımız yok. Belki o anki ihtiyacını karşılayacak şekilde geçici, kısmi süreli destekler sunabiliyoruz. Belediye, kayyımdan önce meslek edindirme kursları veriyordu ve kadınlara bu şekilde belli başlı istihdam alanları yaratılıyordu. Şehir içi ulaşımda kadın şoförler yer alıyordu ve belediye otobüslerini onlar kullanıyordu. Mor Marketler Zinciri projesi vardı, tam hayat geçirilemeden kayyım geldi. Hedef o marketlerde kadının ürettiği ürünlere pazar alanı bulmaktı ama proje uygulanmadı.

 

Derneğin üzerinde yoğun bir politik baskı da var, yöneticileriniz ve üyeleriniz bu baskılardan nasıl etkilendi? Derneğin kuruluşundan bugüne nelerle karşılaştınız?

 

Kadınlar için bir umut ışığı olmasından sonra derneğimize operasyonlar başladı. Buna operasyonlar zinciri demek daha doğru. İlk operasyonda derneğimiz basıldı, kadınların gizli tutulması gereken başvuru belgelerine el konuldu. İkinci bir operasyon daha oldu, o operasyonda ben de alındım. Ama KOAH hastası olduğum için, cezam ev hapsine çevrildi. Mahkemenin devam ettiği o süreçte beş ay evde kaldım. Derneğe uğramış veya önünden geçmiş herkes örgütlüyse ve kadın mücadelesinin içinde birisiyse yargılandı. Derneğe üye olan erkekler bile yargılandı. Erkek arkadaşlarımız derneğe maddi destek vermekten dolayı suçlandılar. Halbuki kimsenin maddi bir destek vermesi söz konusu değildi. Sırf tutuklamak, yargı takibine maruz bırakmak ve derneğe gidiş gelişleri engellemek için böyle bir süreç başlattılar. Yargılandığım davada bana “8 Mart ve 25 Kasım etkinliklerine katıldınız mı” diye sordular. Bu eylemelere katıldığımız için o dönem derneğin başkanı olan Adalet (Kaya) arkadaşımızla birlikte yargılandık. Adalet de 3 kez gözaltına alındı, tutuklandı, yargılandı, serbest bırakıldı. Yargı tacizlerine maruz kaldık, fakat her yargı tacizinden sonra dernekteki boşluğu dolduracak ve onu ayakta tutacak arkadaşlar hep oldu. Bu direniş çok net gösterildiği için Rosa bugün Rosa olabildi.

 

 

Maraş Depremi hem Amed’i hem birçok çevre şehri etkiledi. Deprem döneminde dernek olarak neler yaptınız? Sahada nelerle karşılaştınız?

 

Depremin yaşandığı sabahın birkaç saat sonrasından itibaren Rosa, Amed başta olmak üzere Adıyaman da dahil deprem şehirlerindeydi. Kadınların gündelik koşullarda bile yaşamlarını sürdürmesi zorken, böylesi deprem süreçlerinde konteyner kentlerde, çadırlarda yaşamak çok daha güç. Depremin kadınların sorunlarını nasıl etkilediğini anlamak için sahada çalışmalar yürüttük, raporlar yayımladık. O dönem bizim de bileşeni olduğumuz Kent Koruma Platformu vardı; platform depremin meydana geldiği andan itibaren enkazların başındaydı. İktidar ilk 3 gün boyunca hiçbir destek sunmadı, çalışmalar STK’lar üzerinden yürüdü. Diyarbakır’ı da deprem vurdu ama yıkım Adıyaman, Hatay, Malatya kadar ağır değildi. Amed’de yeteri kadar destek sağladığına emin olduktan sonra diğer illere yardıma gitti STK’lar, biz de Rosa olarak köylere gidip ihtiyaç tespitinde bulunduk.

 

Ülkenin yaşadığı ekonomik kriz Amed ve bölgedeki kadınların hayatını nasıl etkiliyor, bu konudaki gözlemleriniz neler?

 

Toplumsal cinsiyet ve şiddete karşı farkındalık yaratmak için sık sık her ay bir mahallede kadın buluşmaları organize ediyoruz. Bu buluşmalarda kadınlar bizlere “Ekonomik kriz ve yoksulluk üzerimizdeki şiddeti daha da çok artırdı” diyorlar. Çocuklar anneleriyle daha yakın olduğu için okul harçlığını annelerinden istiyor, “Babalarından korktuklarından harçlık isteyemiyorlar, biz aracı oluyoruz, eşlerimiz de bunu karşılayamadığı zaman şiddete maruz kalıyoruz” diyorlar. İşsizlik had safhada, asgari ücrete bir zam yapıldı ama bu yeterli olmadı. İşveren kesim de artan zamlardan dolayı daha fazla çalışan çalıştıramayacağını söyleyip işten çıkarmalara başlıyor. Bu durum ekonomik krizi büyütüyor. Çoğu işyeri burada kapandı, sokaklarda yürürken bunu gözlemlemek mümkün. Zaten bir yoksulluk vardı, deprem döneminde daha da derinleşti.

 

Rosa Kadın Derneği kayyımdan sonra belediyelerin kadın politikalarının sekteye uğramasından dolayı kuruldu. Yerel seçimler yaklaşıyor, Rosa Kadın Derneği yerel yöneticilerden, belediyelerden neler bekliyor? Belediyenin kadın politikaları nasıl olmalı?

 

Adaylık süreçlerinde birçok kadın adayla görüştük, onlar da bizlerle görüştü, neler yapabiliriz diye sordular. Kadını şiddetten koruyacak, kadının ekonomik istihdamını sağlayacak, kadına her türlü desteği sunabilecek belediye başkanlarını/eş başkanlarını destekliyoruz. Kadına yönelik şiddette dernek olarak psikologlardan, avukatlardan gönüllü destekler alıyoruz; ekonomik sıkıntılar yaşadığımız için uzman görevlilere ödeme yapamıyoruz. Gönüllü çalışma süreçleri de bir yere kadar devam edebilir, ekonomik koşullar herkes için çok zorlayıcı olmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu ihtiyaçlar belediyeler tarafından karşılandığında bizler kadınlarla buluşmaları, toplumsal cinsiyet farkındalığı yaratmayı dernek olarak zaten yaparız.

 

Ülkede kadınların üzerindeki baskılar artıyor ama bir yandan mücadele de büyüyor. Yaklaşan bir 8 Mart var. Amed’de kadın sorunlarına çözüm getirmek için yola çıkan bir dernek olarak mücadeleye ve kadınların taleplerine dair ne söylemek istersiniz?

 

Özgürleşmek gerçekten kolay değil, bedel isteyen bir şey. Nasıl ki 8 Mart’ta New York’ta 129 kadın eşit iş, eşit ücret talebiyle, özgürleşme amacıyla başlattıkları eylemde hayatlarını kaybetti, o günden bugüne aynı şekilde birçok kadın hayatını kaybetti, işkence gördü, tutuklandı, baskıya maruz kaldı. Biz de onların emeklerini devralarak bu mücadeleyi yürütmeye çalışıyoruz. Ama bir yandan da mücadele büyüdükçe kadına yönelik şiddet de artıyor. Buna rağmen erkek şiddetine maruz kalıp köleleşmektense kadınlar özgürleşmeyi tercih ediyor.

 

Türkiye Cumhuriyeti yasalarında kadına yönelik şiddeti suç olarak tanımlayan net bir madde yok, erkekler şiddet uygulasa da cezasızlık politikaları sayesinde serbest bırakılıyor. İstanbul Sözleşmesi bu konuda netti, kadına yönelik şiddetin suç olduğuna dair net hükümlere sahipti. Gerici partiler İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması için ittifak yaptılar. Daha sonra bununla da yetinmeyip 6284’e saldırmaya ve nafaka hakkıyla uğraşmaya başladılar, “kadının beyanı esastır” yerine, kadına tanık zorunluluğu getiriliyor. Fiziksel şiddeti raporla kanıtlayan kadına “Bunu senin kendine yapmadığın ne malûm” deniyor. Kadınlar sadece erkeklere karşı değil, erkekleri koruyan bu yasalara karşı da mücadele yürütüyor. Ama erkeğin yaratmak istediği dünya artık kadına dar geliyor.

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YYerel seçimin mahalle yüzü: Kadın adayların muhtarlık mücadelesi
Yerel seçimin mahalle yüzü: Kadın adayların muhtarlık mücadelesi

Şu an görevde olan 50 bin muhtarın yüzde 2’si, belediye başkanlarının ise yüzde 3’ü kadın.

Bir de bunlar var

Julia Kristeva: “Çiçekler için teşekkürler ama nedir anne dediğimiz?”
Sen Neymişsin Be “Pegging!”
Yıldız Tilbe Saçmalarken

Pin It on Pinterest