Geçen hafta Almanya’da İkinci Dünya Savaşı sonrası en uzun süren ceza yargılamalarından biri sonuçlandı. 2013 yılının Mayıs ayında başlayan ve Nasyonal Sosyalist Yeraltı (Nationalsozialistischer Untergrund – NSU) örgütünün ırkçı nefret saldırılarını konu alan davada Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi kararını açıkladı. Yargıç Manfred Götzl başkanlığındaki mahkeme heyeti sanıkların cezalandırılmasına hükmetti; ancak bu karar aşırı sağcılık, faşizm ve ırkçılıktan beslenen NSU ağı yapılanmasını ve emniyet ile istihbarat teşkilatlarının bu yapılanmadaki rolünü açığa çıkarmadığı için sert tepkiyle karşılandı. NSU’nun öldürdüğü kişilerin yakınları neden sevdiklerinin hedef seçildiği sorusunu sormaya devam ediyor.
Adaletin sanıkların cezalandırılmasına indirgenmesi ve devlet otoritelerinin her türlü sorumluluğunun reddi karşısında Hamburg, Frankfurt, Berlin, Münih ve Köln’de yüksek katılımlı protesto gösterileri düzenlendi. Almanya’da yıllardır süregelen toplumsal ve kurumsal ırkçılıkla yüzleşme talebi bir kez daha yinelendi. Karar günü için Türkçe “Üstü örtülemeyecek!”, Almanca “Kein Schlussstrich” sloganıyla Münih’e ve orada olamayanlar için Berlin’e eylem çağrısı yapıldı. NSU sürecini hazırlayan toplumsal koşulların varlığını sürdürmeye devam ettiğini söyleyen metin, mültecilerin ve göçmenlerin maruz kaldığı devamlılık gösteren kurumsal ve toplumsal ırkçı şiddetle mücadeleye çağırdı.[1] Yükselen sağın makbul görülmeyen tüm kimliklere yönelen şiddeti tetiklediğine vurgu yapan gösterilerde, protestocular NSU’nun yalnızca üç kişiden oluşan istisnai bir Neonazi yapılanması olmadığını, AfD ya da NPD’nin ise NSU kompleksinin günümüzdeki bir biçimi olduğunu dile getirdi.
NSU Davası: Kurumsallaşmış Irkçı Şiddet
Federal Savcılık tarafından hazırlanan iddianamede, 1998’de yer altına inerek faaliyetlerine başlayan Neonazi NSU örgütü, Uwe Mundlos, Uwe Böhnhardt ve Beate Zschäpe üçlüsü ve onların yakın çevresinden oluşan izole bir hücre yapılanması olarak resmedildi. Yargılama başladığında bu üçlüden tek hayatta olan Zschäpe ve işbirlikçi diğer dört sanık André Eminger, Holger Gerlach, Ralf Wohlleben ve Carsten Schultze 2000’li yıllarda on kişiyi öldürmek, bombalı saldırılar düzenlemek, kundaklama ve soygunlar yapmakla suçlandı. Yabancı düşmanlığı saikli bu seri cinayetlerin sekizinde Türkiye, diğerlerinde Yunanistan ve İran göçmeni esnaflıkla geçinen kişiler hedef alınırken, bilinen son kurban ise bir Alman polis memuru oldu.[2] Cinayetlerin ilk dokuzu ‘Ceska 83’ marka silahla işlenmişti. Orada bulunanların yaralanarak kurtulduğu kitlesel katliam amacı taşıyan saldırılardan biri ise Köln’de göçmenlerin yaşam ve iş yerlerinin merkezi olmasıyla bilinen Keupstrasse’de gerçekleştirildi. Kurtulanlar hayati tehlike atlatacak şekilde yaralandı.[3]
Her aşamasında kurumsal ırkçılığın[4] ve inkarın açıkça görülebildiği soruşturmalarda, aynı silahla işlenen cinayetlerin aşırı sağcı NSU tarafından işlendiği ihtimali çok uzun süre göz ardı edildi. Oysa yakınları, sevdiklerinin ırkçı nefret cinayetleriyle öldürülmüş olabileceğini dile getiriyor, soruşturmaların bu yönde yürütülmesini talep ediyordu.[5] Medya ve başta güvenlik teşkilatı olmak üzere devlet kurumları hem faillerin hem kurbanların kimlikleriyle ilgili ırkçı önyargılara dayalı varsayımları kamusal dolaşıma soktu. 2005’te Nürnberg’de işlenen İsmail Yaşar cinayetinde görgü tanıklarının olay yerinde bisiklete binen açık tenli iki kişiyi gördüklerine ilişkin anlatımları, çizdikleri profil toplumdaki yaygın katil steryotipiyle uyuşmadığı için dikkate alınmadı. Tanıklardan biri şüphelileri Keupstrasse’deki saldırının MOBESE kameraları kayıtlarından hatırladığını iddia etmesine rağmen, polis iki olay arasında doğrudan bir bağlantı kurmaktan imtina etti. Yaşananlar göçmenler arasındaki sıradan ve münferit adli vakalar olarak sunuldu. Cinayetler arasındaki benzerlikler ve bağlantılar saptanacağına, bunların arkasında öldürülenlerin yakınlarının olduğu veya mafya ilişkilenmelerinden kaynaklandığı öne sürüldü. Geride kalanlara ırkçı polis şiddeti uygulandı. Kriminalize edildiler, haksız suçlamalarla haftalar boyunca sorgulandılar, evleri basıldı, aylarca telefonları dinlendi. Yaşananları “döner cinayetleri” olarak anmayı tercih eden kamuoyunun bu ifadesi, Almanya’da 2011 yılının en kötü ifadesi seçildi.[6]
NSU, 2011 yılı Kasım’ında skandalize edilen olaylarla birlikte deşifre oldu. Devlet otoriteleri ise uyguladıkları ırkçı şiddetten dolayı hiçbir zaman özür dilemedi. Polis tarafından Mundlos ve Böhnhardt’ın Eisenach kentinde yaptıkları bir banka soygunundan kaçarken etrafları sarılınca kaldıkları karavanı ateşe vererek intihar ettikleri söylendi. Davanın aydınlatmadığı konulardan biri olan bu iddia hala şaibesini koruyor. Kısa bir süre sonra Mundlos ve Böhnhardt’ın öldüğünü radyodan öğrenen Zschäpe, üçlünün en son beraber ikamet ettiği Zwickau’daki evi kundakladı. Ardından da cinayetleri NSU’nun işlediğini ortaya koyan bir itiraf videosunu gazetelere, siyasi partilere ve derneklere göndererek, polise teslim oldu. Video kaydının bir kopyası kundaklanan evin enkazından çıktı. Kayıtta saldırılar çizgi film kahramanı Pembe Panter’e anlattırılıyordu. Evde bulunan çok sayıdaki silah arasında ilk dokuz cinayette kullanılan Ceska 83 marka silah da vardı. Polis memuru Kiesewetter cinayetinde kullanılan silah ise yanan karavanda bulundu.
Merkel: “Almanya için bir utanç kaynağı”
23 Şubat 2012’de Berlin’de Neonazi şiddeti kurbanlarını anmak için düzenlenen bir devlet töreninde, işlenen cinayetleri Almanya için bir utanç kaynağı olarak nitelendiren başbakan Merkel, olayların aydınlatılacağına ve suçluların gereken cezaya çarptırılacağına ilişkin söz verdi: Almanya Federal Cumhuriyeti’nin Şansölyesi olarak size söz veriyorum. Cinayetleri aydınlatmak, bunlara yardımcı olanları ve arka plandaki isimleri ortaya çıkarmak ve tüm failleri hak ettikleri şekilde cezalandırmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Yetkili tüm Federal ve eyalet birimleri büyük bir hızla bunun için çalışıyorlar.[7] Daha sonra Federal Savcılık yeni bir soruşturma başlattı. Böylece ilk cinayetten 10’u aşkın yıl sonra ilk kez aşırı sağcı NSU kompleksine şüpheyle yaklaşıldı. NSU ile ilgili ayrıca iki tanesi Federal Meclis olmak üzere birçok eyaletin meclisinde de araştırma komisyonları kuruldu.
Emniyet ve İstihbarat Teşkilatının Neonazi Yapılanmalardaki Rolü
Aynı silahla gündüz vakti cinayet işleyen NSU üyelerinin uzun yıllar güvenlik birimleri tarafından yakalanmamış olması, kamuoyunda büyük tartışmalara ve kuşkulara yol açmıştı. Üstüne üstlük, aşırı sağcı gruplar içinde kullanılan köstebeklere ilişkin birçok bilginin ve belgenin, NSU’nun ifşasından sonra Almanya iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Federal Dairesi (Bundesamt für Verfassungsschutz – BfV) ve eyaletler düzeyinde birlikte çalıştığı Anayasayı Koruma Eyalet Dairesi (Landesamt für Verfassungsschutz – LfV) tarafından imha edildiği ortaya çıktı. Patlak veren bu skandalın ardından BfV Başkanı Heinz Fromm 2012 yılında erken emekliliğini istedi.[8] Bunu Saksonya LfV Başkanı Reinhard Boos’un görevinden istifa etmesi izledi.[9]
Muhbirlik sistemiyle işleyen istihbarat servisleri ile Neonazi yapılanmalar arasındaki ilişki ise davada aydınlatılmayan temel meselelerden biri olarak kaldı. Üstelik, Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından NSU çevrelerine yerleştirilen pek çok farklı muhbirin mahkemede tanıklık yapması resmi yetkililerin talimatlarıyla engellendi. 2006’da öldürülen Mehmet Kubaşık’ın oğlunu temsil eden Avukat Antonia Behrens, Aralık 2017’de duruşma salonundaki son beyanında “Anayasayı koruma kurumlarının 10 cinayetin, 43 cinayete teşebbüs vakasının ve 15 soygununun açıklığa kavuşturulmasını sistematik olarak imkânsız kıldığını ve engellediğini” belirtti.[10] Dahası, Kriminal Polis Federal Dairesi (Das Bundeskriminalamt – BKA) tarafından NSU üyelerinin telefonlarının 1998’de yer altına inmelerinden sonra da haftalarca dinlendiği, ancak daha sonra birdenbire bu operasyona son verildiği ve kayıtların yok edildiği açığa çıktı.[11] Hatta, NSU hakkında önemli bilgiler vermesi beklenen tanıklar yargılama sürecinde şüpheli bir şekilde öldü.[12]
Halit Yozgat Cinayeti
NSU’nun 2006 yılında Kassel’de işlettiği internet kafede vurarak öldürdüğü Halit Yozgat cinayeti, istihbarat teşkilatı ve Neonazi yapılanmalar arasındaki ilişkiye dair kamuoyu tepkisini yeniden alevlendirdi. 21 yaşındaki Halit Almanya’da doğmuş, babası 1970 yılında Almanya’ya göç etmişti. Essen LfV’ye bağlı istihbarat elemanı olarak görev yapan Andreas Temme’nin cinayet işlendiğinde internet kafede bulunduğu ortaya çıktı. Temme, polis şüpheli sıfatıyla sorgulamak isteyene kadar, cinayetle ilgili görgü tanığı sıfatıyla dahi herhangi bir kamu kurumuna başvurmadı. Polis, Temme’nin kimliğini internet kayıtlarından tespit etti. Halit Yozgat’ın babası İsmail Yozgat’ın içeri girmesinden saniyeler önce internet kafeden ayrılan Temme, hiçbir şey görmediğini, duymadığını veya olağandışı bir şey fark etmediğini söyledi. Oysa İsmail Yozgat içeri girer girmez masasının arkasında yerde yatan oğlunu görmüştü. Mahkeme, beyanlarını güvenilir kabul ederek Temme’nin cinayet sırasında internet kafenin arka odasında olduğunu ve bu pozisyonundan dolayı cinayete şahit olmamış olabileceğini söyledi.
Goldsmiths, Londra Üniversitesi bünyesinde çalışmalar yürüten Forensic Architecture isimli gelişmiş mimari ve medya araştırması yapan kurum, Temme’nin cinayetteki rölüne ilişkin karşı bir araştırma yürüttü. The People’s Tribunal “Unravelling the NSU Complex”, Initiative 6 April ve documenta14 oluşumlarının iş birliğiyle 3-D modelleme teknolojisi kullanarak Kassel’deki internet kafenin 1:1 modelini oluşturdu ve cinayeti yeniden canlandırdı. Bu 6-11 Mart 2017 tarihleri arasında Berlin’deki House of World Cultures adlı sanat merkezinde gerçekleşti. Araştırmalarını soruşturma makamlarına, politik örgütlere, sivil toplum kuruluşlarına ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlara delil teşkil edebilecek yeni materyaller sağlama amacıyla yürüten Forensic Architecture, internet kafenin modelini oluştururken üç temel sorudan yola çıktı: Andreas Temme ne gördü? Ne duydu? Ne kokladı? Sızdırılarak[13] ya da basında yayınlanarak kamuya erişime açık hale gelen polis tutanakları, olay yeri fotoğrafları, telefon ve bilgisayar kayıtları, Temme’nin mahkeme ifadesinin dökümü dahil olmak üzere yazılı ve sözlü ifadeleri inceleyen Forensic Architecture, farklı zamanlarda kilit karakterleri, boşlukları, nesneleri ve zaman çerçevelerini belirleyen birkaç olası senaryo kurguladı. Yayınladıkları rapora göre, Temme Mahkeme tarafından kabul edildiği gibi Yozgat cinayeti işlendiğinde internet kafenin arka odada bulunan masasında oturuyor idiyse, silah seslerini duyabilir, Yozgat’ın bedenini görebilir ve arta kalan barut kokusunu muhtemelen alabilirdi.[14]
Karşılaştırmalı Derin Devlet Yapılanmaları
Neonazist NSU kompleksi, Türkiye coğrafyasından tanıdık gelen derin devlet yapılanmalarını akla getiriyor. Türkiye’de devlet güvenlik birimleri ile aşırı sağcı yapılanmalar arasındaki ilişkileri gün yüzüne çıkaran Hrant Dink cinayeti davası, NSU yargılamaları süreciyle şaşırtıcı benzerlikler taşıyor. 19 Ocak 2007 günü gündüz vakti İstanbul’un en işlek ve yoğun caddelerinden biri üzerinde vurularak öldürülen Dink cinayeti davasında, NSU cinayetlerinde olduğu gibi, cinayetin devletin güvenlik ve istihbarat birimlerinin bilgisinde olmasına rağmen bilinçli olarak engellenmediği açığa çıkartıldı. Trabzon Emniyeti Hrant Dink’i öldüren Yasin Hayal’in cinayeti planladığına dair tutarlı bilgilere ulaşmasına rağmen, İstanbul Emniyeti’ni bilgilendirmemişti. Trabzon Emniyeti’nce tutulan bazı tutanaklarda Yasin Hayal’in Ermenilere karşı büyük bir kin beslediği, İstanbul ilinde eylem yapmayı planladığı, hedef olarak Dink’i seçtiği ve Hayal’in söz konusu eylemi yapabilecek yapıda olduğu belirtilmişti.
Dink’in bu ırkçı faşist şiddetin hedefi haline gelmesi 2004 yılında genel yayın yönetmeni olduğu Agos Gazetesi’nde Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi kızı olarak bilinen Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğuna dair yayınlanan haberle olmuştu. Haberin ardından Genelkurmay Başkanlığı resmi internet sitesinde ağır ifadeler içeren bir açıklama yayınlanmış ve Dink, İstanbul Vali yardımcısı ile Milli İstihbarat Teşkilatı’nda (MİT) görevli iki kişi tarafından görüşmeye çağırılmıştı. Kısa bir süre sonra faşist bir grup tarafından Agos Gazetesi önünde eylem yapılmış, “Ya Sev Ya Terk Et”, “Bir Gece Ansızın Gelebiliriz” sloganları atılmış ve yapılan basın açıklamasında “Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir” denilerek açıkça hedef gösterilmişti. Cinayete ilişkin açılan ilk soruşturmalarda şüpheliler tetikçilere indirgenmiş ve herhangi bir örgütlü yapılanma ve bu yapılanmanın devlet güvenlik ve istihbarat teşkilatıyla bağlantısı şüphesi mevzubahis edilmemişti. İstanbul Savcılığı, ancak 2014 yılında Dink cinayetinde sorumluluğu olan kamu görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadelerini almaya başlamış ve bir örgütün varlığı ile bağlantılarına ulaşabilme ihtimali üzerinden delil toplamaya başlamıştı.
Süregiden Irkçı Şiddete Karşı Birlikte Güçlü
Münih’te verilen NSU kararı bugün Almanya’da kronikleşmiş olan kurumsal ırkçılığı hem benimsedi hem önünü açtı. Kararın sonrasında hayatta kalanların, öldürülen ve saldırıya uğrayanların yakınlarının, örgütlenmelerin Almanya’daki kurumsal ve yapısal ırkçılık, polisin soruşturma yöntemleri ve Anayasayı Koruma Teşkilatının meşruiyetine dair soruları hala güncelliğini koruyor. NSU’nun öldürdüğü Mehmet Kubaşık’ın eşi Elif Kubaşık, “Olay yerlerini seçen yardımcılar var mıydı? Ben onlarla karşılaşıyor muyum? Dortmund’ta çok sayıda Nazi yaşıyor” diyor.[15] Yargılama sürecini gözleyen antifa ittifakı NSU-Watch örgütü bu soruların cevapsız bırakılmasının mahkeme heyetinin bilinçli bir tercihi olduğunu açıkladı: “Böylece kurbanların yakınları ve hayatta kalanlar bugün halen NSU’ya yerel düzeyde yardım ve yataklık etmiş kişilerle karşılaşıp karşılaşmayacaklarının bilgisine sahip değillerdir.”[16]
Almanya’da kurumsal ırkçılık varlığını sürdürüyor. NSU davasına konu edilen ırkçı cinayet ve eylemleri kararla aydınlatmadığı gibi, herhangi bir dava konusu dahi edilmeyen cinayetler de var. Karar günü Berlin’de düzenlenen protestoda, 5 Nisan 2012 tarihinde Neukölln’de işlenen Murat Bektaş cinayetinin ırkçı saikler taşıdığının işaretleri bulunmasına rağmen, bu olasılığı dikkate almayan soruşturma makamları ciddi bir şekilde eleştirildi. Açıklama, toplanan kitleye öldürülmesinin 6. yıldönümünde Murat Bektaş için inşa edilen anıt heykelin üzerine asit döküldüğünü hatırlattı. Irkçı şiddet cinayetleriyle mücadelenin inkâr ve unutturma politikasına karşı örgütlenen inisiyatiflerin ve grupların uyguladığı baskı vasıtasıyla kazanılacağını söyledi: Bu mücadele öldürülenlerin yakınları, hayatta kalanlar ve inisiyatifler arasındaki dayanışmayla güçlenecek!
Kaynaklar:
[1] https://irgendwoindeutschland.org/4-yilda-nsu-davasi-bu-mesele-burada-kapanmaz/
[2] NSU cinayetlerinde Enver Şimşek 2000’de Nürnberg’de, Abdurrahim Özüdoğru 2001’de Nürnberg’de, Süleyman Taşköprü 2001’de Hamburg’da, Habil Kılıç 2001’de Münih’te, Mehmet Turgut 2004’te Rostock’ta, İsmail Yaşar 2005’te Nürnberg’de, Theodoros Boulgarides 2005’te Münih’te, Mehmet Kubaşık 2006’da Dortmund’ta, Halit Yozgat 2006’da Kassel’de ve Michle Kiesewetter 2007’de Heilbronn’da öldürülmüştür.
[3] Saldırının mahkeme salonunda ele anıldığı gün tanıdık gelen “her yer Keupstrasse” çağrısıyla Münih’te bir protesto düzenlendi. http://keupstrasse-ist-ueberall.de/heryer-keupstrasse-keupstrasse-muenihe-geliyor/
[4] Londra Metropoliten Polisi şiddetini ve ayrımcı uygulamalarını anlatmak üzere İngiltere’de ortaya çıkarılan “kurumsal ırkçılık” kavramı ve konunun NSU davasıyla birlikte Almanya kamuoyunda tartışmaya açılması üzerine bkz. https://bianet.org/biamag/insan-haklari/156973-almanya-nin-gundemi-kurumsal-irkcilik
[5] Bu duruş Kassel ve Dortmund kentlerinde “10. kurban olmayacak! (“Kein 10. Opfer!”) şiarıyla düzenlenen sessiz yürüyüşlerde gösterildi. Yürüyüş çağrısı için bkz. https://initiative6april.files.wordpress.com/2017/04/flyer-english-print.pdf. Yürüyüşün ve yapılan açıklamaların videosu için bkz. https://pad.ma/CTC/editor/00:00:00,00:05:43.321#embed
[6] https://www.dw.com/tr/döner-cinayetleri-almancaya-yakışmadı/a-15671078
[7] https://www.nsu-nebenklage.de/tr/page/38/
[8] https://www.bbc.com/turkce/haberler/2012/07/120702_german_intellegence
[9] https://m.bianet.org/biamag/dunya/139674-neonazi-cinayetleri-sorusturmasinda-bir-istifa-daha
[10] http://www.enternasyonal-info.net/son-haberler/tarih/2018/07/13/bir-devlet-klasigi-olarak-nsu-davasi.html
[11] https://www.almanyabulteni.de/haberler/bka-once-dinlemis-sonra-imha-etmis
[12] http://www.aljazeera.com.tr/haber/neonazi-davasinda-bir-tanik-daha-oldu
[13] NSU ile ilgili sızdırılan belgeler için bkz. https://sicherungsblog.wordpress.com
[14] Forensic Architecture, “77sqm_9:26min”: http://www.forensic-architecture.org/wp-content/uploads/2017/06/77sqm_9.26min_Report_2017.07.18.pdf
[15] https://gazete.taz.de/tr/article/?article=!5521494
[16] https://www.nsu-watch.info/2018/07/sorularimiza-yanit-bulmak-icin-verdigimiz-muecadeleye-devam-etmekten-vazgecmeyecegiz/