İki yıl önce bu günlerde Dinkineş’in vatanına dönüşü; 47 adet kemiğin altı yıllık bir ABD turundan sonra Etiyopya’ya geri getirilişi kutlanıyordu.
Dinkineş bir Etiyopya dili olan Amharca’da “HARİKASIN” anlamına geliyor. Fakat Dinkineş’in başka adları da var: Lucy, AL 288-1, İnsanlığın Anası.
Dinkineş, 1974 yılında Etiyopya’nın Awash vadisinde bilim insanlarınca bulunan bir hominid fosili. Hominid yani büyük insansı maymunların günümüzdeki örnekleri: şempanze, insan, goril, orangutan… Ama bir de günümüzde göremediğimiz örnekleri var. Mesela Dinkineş.
Dinkineş bu fosillerin en tam ve eski olanlarından biri. 47 kemikten oluşan bu fosil, 3 milyon yıl önce yaşamış bir erken insan iskeletinin %40’ını oluşturuyor ve bize bazı müthiş bilgiler veriyor. (Daha sonra bulunan Ardi hanımı da anmadan geçmeyelim. Ardi daha tam ve daha eski bir hominid fosili ve aynı bölgede bulunuyor.)
Dinkineş’in bazı özellikleri şempanzeye benzerken (küçük beyin, uzun kollar, kısa bacaklar); diz ve kalça yapısı şempanzeden farklı olarak iki ayağı üzerinde dik bir şekilde yürüdüğünü gösteriyor. İki ayak üzerinde yürümek insanı diğer primatlardan farklı kılan en önemli özelliklerden ve Dinkineş bir “erken insan” olarak kabul ediliyor. İnsanın anası olarak anılması bundan.
Lucy’nin görüntüsüne dair rekonstrüksiyonlardan biri
Şu an dünyada insanın en yakın akrabası şempanzeler. Bu cümleyi yazarken bir bayram günü ablacığımın rahmetli dedeme sıkış tıkış bir arabada evrim anlatmaya çalışması aklıma geldi. Dedemin “ne yani biz maymun muyuz!”ları, “hayır efendim Kuran-ı Kerim çok açık, Adem babamız…”ları kulağımda. Dedem hayır hayır diye sayıklarken ablam küçük sesiyle “ama dede… fosiller… ortak ata, ortak ata…” diye laf anlatmaya çalışıyordu.
Ablamın yüzündeki sıkıntıyı inanılmaz komik bulduğumu hatırlıyorum. Ne bekliyordun ki diye düşünmüştüm. Dedemin mütedeyyin inkarları, kulaklarını tıkayışı bende birkaç sessiz ve alaycı kıkırdamadan başka hiçbir tepki uyandıramazken ablamın cidden canını sıkmıştı. Sanıyorum sebebi küçüklüğümüzden beri onun dedeme benim duyduğumdan daha fazla yakınlık hissetmesiydi.
Türlerin kökeni – Dedemin evinden bir kare, en üstte kendisi
İnsanlığın atalarından bahsediyordum, konuyu yine kendi atalarıma getirdim. Şempanzelere geri dönelim. Ve hatta 3 milyon öncesinin Etiyopya’sına. Genetik çalışmalardan, bulunan fosillerden olayların şöyle geliştiği düşünülüyor: insan ve şempanzenin ortak atası 7-8 milyon yıl önce Afrika’nın yağmur ormanlarında ikamet ediyor. Bir çatlak sonucu daha önce orman olan yerde açık düz alanlar yani savanalar oluşuyor. Ağaçlarla kaplı olmayan açık alanlara adaptasyon, hominidlerde (yani bazılarında) iki ayak üstünde yürümeye geçişi getiriyor – Dinkineş ve Ardi’de gördüğümüz gibi. Böylece bu ortak atanın bir kolu şempanzeye bir kolu insana uzanıyor. Dinkineş işte bu yüzden insanlığın ve “insan” olmanın ilk adımlarını temsil ediyor.
Peki ben neden başlığa bir Adem koymadan duramadım ve Dinkineş’in başına bir Hz. getirdim? Bilimsel gelişmelere dinsel referanslı adlar yakıştırma fikri ilk benden çıkmadı. Mitokondriyal Havva’yı duymuşsunuzdur ya da “Tanrı parçacığını”. Dini kabullerle tamamen zıt ya da en iyi ihtimalle alakasız bilimsel gelişmelerin bu tür isimlerle daha akılda kalır, daha “çekici” kılınması gibi gülünçlüğünü çelişkisinden alan bir gerçek var. Dinkineş (ya da Lucy) mi yoksa 288-1 numaralı australopitekus afarensis fosili mi? Tabii ki Dinkineş, hele de başında bir Hz. ile. Dinkineş elbette o an oradaki tek iki ayak üstünde yürüyen hominid değil ama kulağa öyle geliyor. Sanki tek bir insan, tek bir ulu varlık o adımı hepimiz için atıyor. Peki Higgs bozonuna her “Tanrı parçacığı” dediğimizde Peter Higgs’in yanağından bir damla gözyaşı süzüldüğünü biliyor muydunuz? (Ne Higgs ne de konuya yıllarını vermiş pek çok fizikçi bu isimden hoşnutmuş. Ama işte sen “bizon ne alaka, pardon bozonmuş, Higgs neresi peki Belçika mı” demeye kalmadan TANRI PARÇACIĞI aslan parçacığı gibi okuyucuyu kavrıyor. Fiziğin metin yazarlığıyla imtihanı.)
Olaya Adem’i karıştırmamın bir sebebi de Kuran’daki Adem’in metne göre bir kadın olarak da düşünülebileceğine dair okuduğum yazı. Yazıyı ilginç buldum, yazının altında tartışmayı toptan reddeden çeşitli yorumcuları ve açüklamacıları mancınıkla fırlatmak istedim. Fakat şunu da düşünmeden edemedim: Adem’in öncesizliğine dair kabul Adem’in erkek olduğuna dair kabul kadar ve hatta ondan biraz daha önemli değil mi? Ya da en azından, bu sembolik düşünme egzersizinde Dinkineş’in yeri nerede? Var mı?
En azından bir öneri olarak… arka koltukta göz devirmeden, beklentileri düşürmeden, belki münakaşayı ve hayal kırıklığını göze alarak.