Çok ucundan yaşadığım Sovyetler Birliği’ni bazen romantik romantik düşündüğüm, hem aslında çok azını hatırladığım çocukluğumu, hem de daha genel anlamda hiç yetişemediğim şeyleri özlediğim oluyor. 8 Mart’ta iyiyden iyiye %15 indirimle bize bir şey satmaya çalışanlarla dayak makyajlı ünlü kadınlar arasına sıkışınca aklım yine oraya gitti. Gitmişken de bir bilene-yaşayana sorayım da biraz anlatsın dedim, çay içerken annemi rahatsız ettim. Kendisinin ve sizin 8 Mart’ınız kutlu olsun. (Parantez içleri benim, gerisi onun)
Sizin 8 Martlarda kadına şiddet, kadın şiddetini durduralım gibi bir tema var mıydı, Sovyet vatandaşı da karısını dövdüğüne göre.
Yok öyle bir şey yoktu, sadece bayram havası vardı, ülkede herkes herkese çiçek hediye ediyordu. Sovyetlerde de alışveriş çılgınlığı diye bir şey olsaydı orada da böyle olurdu ama tamamen bayram gibiydi. 8 martta gelen olsaydı bize de, bazen gelirlerdi, mutlaka çiçekle gelirdi. Bayram günü herkes evde olurdu (şimdi de Azerbaycan ve Rusya’da resmi tatil olduğunu biliyorum, araştırmaya üşenerek diğer eski Sovyet ülkelerinde de öyle olduğunu iddia edeceğim). Pasta filan alınırdı, biz de bir şeyler pişirirdik. Anneme küçük bir şey alırdım, sınıftaki bütün oğlanlar kızlara bir şey alırdı. Üniversitede de öyleydi. Küçük bir şey, rahatlıkla bulup alabileceğin. En pahalı hediye parfüm olabilirdi ancak. İşte pasta masta, televizyonda da bayram programı olurdu, огонёк filan (Türkçesi “pırıltı”, klasikleşmiş bir karma konser formatının adı), konser yani, millet onu dört gözle beklerdi (1966’dan bir örneğini aşağıya koyuyorum bu programın, 1 saat 44 dakika ama ilk başını izleyin çünkü çok tatlı). Film gösterilirdi, tematik değil ama, feminist mesaj filan yok yani. Burdaki sevgililer günüyle anneler günü birleşimi gibi düşün. Bende kartlar var hala, alıp scan edebilirsin. “Bayramınız kutlu olsun sevgili kadınlar, annelerimiz, kızkardeşlerimiz, kızlarımız” filan. (Kartlar aşağıda. Devrim yapılmış, kafalar rahat, gelsin çiçekler. Fakat genelde 70’lerin ve özelde Sovyetlerin ilüstrasyonları ne kadar güzel? Çok.)
Okulda ne öğretiyorlardı bununla ilgili?
Aç kitabı bak. Öğretmenlere kart yazardık. Hörmetli bilmemne mualime, sizi tebrik ediyoruz… (YouTube’da onlarca 8 Mart kartı yapma vidyosu buldum. Ekol gibi ekol.)
Size peki okulda kadın erkek eşitliği öğretiyorlar mıydı?
Hakkınızı savunun, ezik değilsiniz gibi mi, hayır ama zaten toplum öyle bir haldeydi, onun altı zaten ve hep çiziliyordu. Buradaki bu “sever de döver de”den eser yoktu. Kadının süistimali mesela asla yoktu; ben onu ilk buraya geldiğimde gördüm, dehşete düştüm, yarışma programı hani bir şey çeviriyorlardı (Turnike mi dedim evet dedi ama Çarkıfelek’i de kastediyor olabilir).
Kadın bedeninin süistimali mi demek istiyorsun?
İnanılmaz format ve biçimlerde hem de, dehşet verici (bir insanın, hele bir kadının televizyonda ilk yarı çıplak sırıtan ve başka da pek bir şey yapmayan kadın figürünü 30’undan sonra gördüğünü düşünsenize hakikaten). Bunlar katiyyen yoktu, herkes çalışıyor, herkes okuyor zaten. Devlet kafana göre hiçbir dışavuruma izin vermediği için böyle şeyler vardıysa da -ki tabi ki vardı- bunu yüzeyde göremiyordun. Bir de insanlar devletten korktukları için -devletten korkmamak diye bir şeyin olduğunu da burada gördüm- devlete karşı herkes kendisini nasıl gerekiyorsa öyle tutuyordu, buna çok gayret ediyordu. Dışarıda o anlamda bir ikiyüzlülük vardı yani; devlet ondan ne bekliyorsa o şekilde davranıyordu herkes. Yani atıyorum evde karısını eşşek gibi dövüyor, her türlü zulmü yapıyor ama gidiyor toplantılarda filan “bizim cemiyet olarak kadınların bilmemneyini şöyle yapmamız lazım” diyordu (Sovyetler Birliği ve toplantı gerçeği). Bir de Rus kadınlar, içki filan da yaygın olduğu için bizden farklı olarak gece gündüz kocalarını devlete şikayet ediyordu. Devlet de onları çağırıp ağızlarının payını verip gönderiyordu. Ama bizde bu çok ayıp sayıldığı için, birini gidip şikayet etmek, ele vermek, hiç böyle bir şey duymadım.
Peki en sevdiğin bayram hangisiydi?
1 Mayıs. Çünkü dertsiz belasız, uğraştırmıyor ve havalar güzel. Nevruz bayramı (çok emek istediğinden) evde işkenceye dönüyordu tam tadını çıkaramıyordun. 1 Mayıs’ta evde, dışarıda kimse uğraşmıyordu, 2 gün evdeydin, havalar güzeldi, (okuldan yürüyüşe katılmak zorunlu değil miydi diye sordum) okuldan bir kere gitmiştim sadece. Geleneksel aile yemeğimiz vardı, hep pasta yapılırdı, çok keyifliydi. Diğer bayramlar aynı tadı vermezdi hiç. Bir de 7 Kasım (Ekim devrimi yıldönümü) vardı, orada bir şey olmuyordu, sabah yürüyüşe bakıyorduk biraz tank mank görüyorduk, bir şey pişmiyordu, ne pişecek allahın devrim yıldönümünde zaten, bir tatlı bile pişmezdi. (Bu arada bu pastalar işçi bayramını kutlamak için yapılmıyor, insanlar evde ve birbirlerine misafirliğe gidiyorlar diye. Her üç apartmandan birinin altının pastane olduğu bir ülkede bilmem bu pasta vurgusu garip geliyor mudur. Annemin çayı da muhabbet de bitti bu arada, 1966’nın “Pırıltı” programı aşağıda.)
http://www.youtube.com/watch?v=DI4ClHyjnFE
Bugünlük nostalji limitimizi de doldurduk, eşitliğe, kardeşliğe doyduk çok şükür (yalan, doyamadık, doyamayacağız). Neyse Rusya’da 2013 güzeli seçilen kız yarı Tatarmış. Bir haftadır aldığı ırkçı mesajın, tehdidin haddi hesabı yokmuş, “çingenenin biri Rusya’nın yüzü olamaz”mış, gideyim onu yazayım da kendime geleyim.