Can Candan'ın çekmiş olduğu "Benim Çocuğum" adlı belgesel, bizi LGBTT anne ve babalarının hikayelerini dinlemeye, onlarla sohbet etmeye çağırıyor.

MEYDAN

SANAT

Benim Çocuğum Belgeseli ve LİSTAG Aileleri

Koskoca dünyaya benim çocuğumu mu sığdıramadılar?

 

Bu soruyu !f’te görme şansına eriştiğimiz Benim Çocuğum belgeselinin ithaf edildiği, 2010 yılında Bursa’da hunharca öldürülen İrem Okan’ın annesi soruyor. Filmin yönetmeni Can Candan’ın çektiği bu şahane belgeselin dayandığı ana sorulardan biri de bu. Aslında bahsedilmesi gereken, sokuşturulacak on binlerce mesele olduğundan film rahatlıkla alıp başını gidebilir, odağını yitirebilirdi. Ancak tam tersine son derece yalın, derdini su gibi anlatan, insanın kalbine sömürmeden, bağırmadan, mütevazi olduğu kadar kuvvetli bir biçimde dokunan bir belgesel çıkmış ortaya.

 

 

 

 

!f’in sitesinden alıntılıyorum konusunu:

Benim Çocuğum bizi Türkiye’de beş farklı eve götürüyor. Anne-babaların gözünden, lezbiyen, gey, biseksüel ve trans çocuklarının hikâyelerini dinliyoruz. Hikâyeler, inkar, travma, çaresizlik, korku, utanma, kabullenme ve yeniden doğma gibi temalarda ortaklaşıyor. Bir anne çocuğuna zarar gelecek mi diye endişelenirken, bir diğeri trans kızına aldığı ilk sütyeni hatırlıyor. Bir büyükannenin “Bu iş Allah’tan mı?” diye soruşu var, Allah’tan olanı kabul etmeye hazır. Homofobik ve transfobik bir toplumda çocuklarını olduğu gibi kabul edebilmekle kalmayan bu ebeveynler, deneyimlerini paylaşırken, aktivist olmanın ne anlama geldiğini yeniden tanımlıyorlar. Gücünü anne babaların sevgisinden alan belgesel, homofobinin ve transfobinin karşısına çıkabilecek en güçlü, en sağlam direnişin sade ve içten bir anlatımı.

 

 

Film her biri kendi evinde, arka planda salon, ön planda sandalyeye oturup kendi hikayesini anlatan anne babalarla açılıyor. İzmir’li, Malatya’lı, İstanbul’lu… 6 çocuklu ailenin en küçüğü, 3 çocuğun en büyüğü… Doktor, ev kadını, memur… Yani sen ben o. 7 ebeveynin 7’si de çocukları onlara farklı şekillerde açıldıklarında hüsrana uğruyorlar. Bir kısmı bunu bir hastalık olarak görüyor, doktordan doktora psikiyatrdan psikiyatra koşuyor. Hepsi endişeli, çocuklarını ve kendilerini bekleyen gelecekle ilgili derin kaygılar taşıyorlar.

 

listag nilgül

 

Hepsinin hikayesi farklı ama onları çocuklarına olan sevgileri ve bağlılıkları birleştiriyor. Benim Çocuğum’u mükemmel bir aile filmi yapan da bu.

 

Filmde dikkatimizi çeken birkaç kareyi paylaşmak istiyoruz:

 

Annelerden Günseli Hanım kendi geçmişine de dalarak önemli bir noktaya değiniyor. Kabaca şöyle diyor: Devrimci Gençler olarak hiç etrafımızda görmedik duymadık homoseksüellik, transseksüellik; demek ki görünemiyorlardı. Eşitlik savunucusu Dev Genç’in bunu görmezden gelmiş olmasına, bastırmasına güzelce bir dokunuyor.  Yakın tarihimize yeni ve başka sorularla yaklaşmamızı sağlıyor.

 

gunseli4

 

Malatyalı baba Zeki Bey çocuğunun durumunu kendi anne babasına açtığında babası şunu soruyor:

– Bu Allah’tan mı?

– Evet baba, Allah’tan.

– Allah’tansa buna diyecek hiçbir şey yok oğlum. Allah’ın verdiğini kabul ederiz biz. (hatırımda kaldığı kadar)

 

zeki

 

Sonra Zeki Bey anlatmaya devam ediyor, kızı artık erkek olduktan sonra babaanne ve dedesini ziyarete gittiklerinde dede torununu görünce şöyle diyor: Oğlum! Canım!

 

 

Pınar anne kendini kız gibi hisseden oğluna sütyenler, renkli iç çamaşırları aldığı günü sonra eve gelip kızına sütyeni takarken kızının yaşadığı sevinci ve kendi yaşadığı zorluğu anlatırken:

 

 

pinar

 

 

Pınar anne kızını liseden attıklarında onu dışardan okutmaya çalışmış, sınavlara girerken kızlar erkekler diye ayrılan güvenlik sırasında mavi kimliğiyle ne yapacağını bilemeyen kızının koluna girmiş ve kızların olduğu sıraya dalmışlar.

 

Çocuğunun transseksüel olduğunu öğrendiği andan itibaren aylarca ağlayan bu kadının böylesi gururla çocuğunun arkasında durması insana dev ilham veriyor.

 

Bu aileler tanıştıktan ve LİSTAG’ı kurduktan sonra hayatları hiç tahmin etmedikleri şekilde gelişmiş, aktivist olduklarını bir süre kabullenmedikten sonra bir bakmışlar TBMM’de el sıkışıp kendilerini tanıtıyorlar, yasa tasarısının değişmesi için, çocuklarını bu dünyaya sığdırmak için uğraşıyorlar.

 

anayasa

 

şule ve ömer

 

Filmden sonra soru cevap kısmında konuşan Sema Hanım kendisinin bu filmde bir anne olarak varolduğunu ama aynı zamanda bir kadın olduğunu, kendisinin de büyürken toplumsal baskılara maruz kaldığını ve gey olduğunu açıklayan oğluyla yaşadıkları sorunların temelde aslında aynı yapıdan kaynaklandığını vurguladı. Bu da bize LGBTT ile feminist toplulukların daha fazla konuşması, dayanışması gerektiğini yeniden hatırlatmış oldu.

 

sema4

 

 

Filmden sonra Can Candan çok güzel bir noktaya değindi: Eğer bir filmi televizyonda sinemada görmek istiyorsanız talep etmeniz lazım. Biz de bunu yapalım.

Bu filmi kesinlikle hem sinemalarda hem de televizyonlarda görmek istiyoruz. ÖZELLİKLE TELEVİZYONLARDA. Aslında minik bir seri yapılsa ne kadar harika olurdu diye de düşündük çıkışta. Üstelik bunun reyting almayacağını hiç sanmıyorum çünkü ailelerin kendilerinin de söylediği gibi ‘Biz böyle şey bilmiyorduk, hiç duymamıştık ki. Sadece gazetelerde arada felaket haberleri okuyorduk’. Yani bu gizemli, bilinmeyen, korkulan alanla ilgili çok fazla insanın sorusu kuşkusu olduğu düşünülürse reyting almayacağını düşünmek saçmalık. Şu durumda televizyon kanallarının başka türlü kaygıları var demektir ve esas onlarla baş etmek gerekir.

 

 

Filmin İstanbul galasına sürpriz yapıp Pınar Selek de skype’la katılmış. İzlemek isteyenler için:

 

 

BC gala pinarselek from Can Candan on Vimeo.

 

 

Yapılacak çok şey var. Filmin websitesine ve nasıl katkıda bulunabileceğinize dair bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Sevgili Can Candan ve LİSTAG: İyi ki buradasınız. Sonsuz teşekkürler!

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YHer Gün Yeniden Kurduğumuz Bir Şehrin, Bir Dünyanın Yerlisi Olmak
Her Gün Yeniden Kurduğumuz Bir Şehrin, Bir Dünyanın Yerlisi Olmak

Bu 25 Kasım’da hatıramıza, buluşmalarımızın ve hür bir geleceğin hayaline sarılıyorum.

TARİH

YJames Baldwin’le Tanıştığım O Gün
James Baldwin’le Tanıştığım O Gün

Beni geri çektiği o yer ve zaman, makulen umabileceğim tek şeyin aldığım her davette ancak hizmet etmek için orada olabileceğimi söylüyordu.

MEYDAN

YEvet, Polisi Lağvedelim
Evet, Polisi Lağvedelim

Çünkü reformlar işe yaramayacak.

MEYDAN

YBiraz Sakinleşebilir Miyiz?
Biraz Sakinleşebilir Miyiz?

İnsanlar genelde beni felaket tellalı gibi görüyor, bana kızıyorlar. Felaket tellalı değilim ben. Eğer bakmazsan, değiştiremezsin. Gözünün içine bakacaksın.

Bir de bunlar var

“Ya ben Çilem’im. Ben güzelim. Ben güçlüyüm. Ben umutluyum.”
“Ruhunuzu Satabilir Misiniz?” Kazım Birdal Tüfekçi’yle Vicdani Reddi Üzerine
Kadın Cinayetleri ve “Veriye Dayalı” Siyaset

Pin It on Pinterest