Seksenlerin süpermodeli, kariyeri boyunca anoreksiya hastalığıyla ettiği mücadeleden bahsetmiş...

KÜLTÜR

Carre Otis: Anoreksiyle Yaşamak

Beslenme bozukluklarının ne kadar sinsi olabildiğini, insanın düşüncelerini ne kadar dolambaçlı biçimlerde etkilediğini biliyorum. Beslenme bozukluğu yaşayan kimselerin bu gibi anlatıları yöntemlerin paylaşıldığı bir tür “esin kaynağı” olarak okuduğunu da. Zayıf kalmak için o kadar büyük bir bombardıman altındayız ki, sormadan etmeden o kadar çok tavsiye alıyoruz ki, zayıflığa giden her yolun anlatıldığı her şey insanın kafasında otomatikman bir “tavsiye” durağına uğruyor. Kişi bu anlatıda nasıl ölümden döndüğünü, dişlerinin, saçlarının döküldüğünü anlatsa da. Sözkonusu kişi, bu hastalıktan ölüp gitmiş olsa dahi. Carre Otis neyse ki iyileşmiş, ama anoreksiyle ilgili tecrübelerini anlattığı bu yazıyı çevirirken aklımda devamlı bu yazıyı okuyan, beslenme bozukluğuyla daha önce baş etmiş ya da şu anda baş etmekte olan kimselere dertli düşünceler verip vermeyeceğiydi. Aşağıdaki anlatı her ne kadar Otis’in bu hastalığa yenilme ve iyileşme sürecindeki düşüncelerini içerse ve kendisini çok daha mutlu hissettiği bir yaşamın kutlaması olsa da, bu hastalığı daha önce yenmiş bazılarımızda tetikleyici rol oynayabilir.

 

Otis’in kendi kaleme aldığı hikayesinin çevirisi aşağıda:

 

ANOREKSİYLE YAŞAM

 

Bir alkolikle aynı evde, dengesiz ve kaotik bir ortamın içinde büyümek, yaşadığım huzursuzlukla başa çıkmak için çeşitli yöntemler aramama sebep oldu. Annemle ilişkim sarsıntılıydı ve kadın olmaktan ölesiye korkuyordum. Bir kızın kadın olmaya başladığı yolda ihtiyaç duyduğu destek, bana hiç sunulmadı. Vücudum değiştikçe hissettiğim sıkıntı ve kafa karışıklığı da büyüdü. Önümde örnek alabileceğim biri ya da dertleşebileceğim bir kadın figürü yoktu.

 

Yemek yememek, bana içinde bulunduğum karmaşayı kontrol etme, sıkıntımı dindirme, bedenimi ve hayatımı kontrol altına alma hissi veriyordu.

 

MAHRUMİYETE BAĞIMLI…

 

Modellik dünyasına girdiğimde, sahte bir rahatlama hissi için yemek ve kendimi yemekten mahrum bırakma alışkanlığına çoktan bağımlı olmuştum bile. Bu, upuzun bir kendini mahvetme sürecinin ilk adımıydı.

 

Yaşım ve kendime güvensizliğim sebebiyle, sadece bedenimle varolduğum modellik dünyasında üzerime fırlatılan yargılara karşı çok hassastım. Bütün diyaloglar ve dikkat, fiziksel görünüm üzerineydi: kilo, biçim, sıkı ya da gevşek bir beden.

 

Bu görüşmelerde benden sanki o an odada yokmuşum gibi bahsedilmesi, o an yargılanan, dokunulan, dürtülen vücut benim dahi değilmiş gibi davranılması işkence gibiydi. İnce ve fit olmak, örnek elbiselerin içine girebilmek için üzerimizdeki baskı korkunçtu. En basit haliyle, o elbiseye sığamazsam işi kaybediyordum. Bu noktada etrafımda arkadaş, destek çıkacak bir aile, beni rahatlatacak bir eğitimim dahi yoktu. Elimdekinin en iyisini yapmaktan başka çarem yok gibi geliyordu.

 

Yaptığım fedakarlıklar hayatıma kast edecek noktaya gelmişti. İçine girdiğim dünyada anormal inceliği yakalamak için “elden ne gelirse” gibi bir düşünce hakimdi. Ben de yemiyor, yemiyor, açlıktan ölecek gibi hissettiğim noktada ise çıldırıp kusana kadar yiyordum.

 

Korkunç bir iniş çıkış yaşıyordum ve kullandığım beslenme yöntemlerinin bu iniş çıkış çemberine ne kadar katkıda bulunduğunun farkında değildim. Bu ortamda dengeli beslenme için eğitim sözkonusu bile değildi. Kimse elimden tutup sağlıklı bir beslenmenin neye benzediğini göstermedi. Biri “şişko” olduğumu söylediği zaman idam kararımı öğrenmiş gibi oluyordum, bu sözler yemek yemekten tamamen vazgeçtiğim bir anoreksi episoduna girmeme yol açıyordu.

 

Daha sonra, hastalığım ilerlediğinde bir çok başka şekle büründü ve vücudumu kontrol etmek için yapmayacağım şeyin olmadığı bir noktaya geldim. Kendimi aç bırakmaktan aşırı yemeye, laksatif ilaç kullanımına, kokain, zayıflama ilaçları, tiroid hapları, kusma ve takıntılı egzersiz alışkanlıkları dönem dönem değiştirdiğim bir program haline geldi benim için.

 

MAHRUMİYET DEVAM EDİYOR…

Bir gün Vogue dergisi için Paris’te harika bir fotoğraf çekimim vardı. Bütün gece ayakta kalmıştım ve şişman görüneceğimden, hiçbir şeyin içine sığamayacağımdan deliler gibi korkuyordum. Çekimin sabahında bir panik atak yaşadım ve tamamen histerik bir kendinden nefret anında bütün yüzümü ve vücudumu tırnaklarımla kan gelene kadar kazıdım.

 

İşe gittiğimde bu kadar kontrolden çıktığım için utanç içindeydim. Bu günden hatırladığım ve beni en çok üzen an, çekim çoktan planlandığı ve para kaybedileceği için ekibin hiç bir soru sormadan yaralarımı makyajla kapatmaları oldu. Hiçbirşey demeden beni kameranın önüne koydular. Yapmam gereken bir iş vardı ve mesele bundan ibaretti.

 

Daha sonra o çekimden çıkan fotoğraflara baktığımda gördüklerime inanamadım. Fotoğraflar için fazla şişman olduğumu düşünmüştüm ama gerçekte fotoğraflarda 45 kilodan daha zayıftım.

 

Bu noktada, kendimi tamamen çıldırmış gibi hissediyordum. Zihnim her an hareket halindeydi fakat herhangi bir konuya odaklanabilmem imkansızdı. Ayakta olmam gereken zaman uyuyordum, dinlenme zamanında yerimde duramıyordum. Mani, depresyon dönemlerim oluyordu ve inanılmaz derecede yorgundum. Kontrol edilemez histeri ve ağlama nöbetleri geçiriyordum. Hayatım ve zihnim, kontrolden çıkmıştı. Bedenim çok karanlık bir noktaya doğru son hız ilerliyordu.

 

SONUNDA, ANOREKSİ HESAP SORUYOR

 

Otuz yaşıma girmeden önce Sports Illustrated dergisi için bir çekim teklifi aldım. Böyle bir derginin sayfalarında yer alan “en yaşlı kız” olduğum söyleniyordu ve bu konuda büyük gazete ve dergilere bir sürü röportaj verecektim. Bu stresle kendimi şekle sokmak için fazla spor yaptım ve yeterince yemek yemedim.

 

Fakat kısa süre içinde ortaya çıktı ki bedenim artık bu düzeni kaldıramıyordu. Noel’de aniden fenalaştım ve hastaneye götürüldüm. Test sonuçları yıllar süren besinsizliğin kalbime zarar verdiğini gösteriyordu. Kalp ameliyatı olmam gerekecekti.

 

Bu noktada, yaşamak için vermem gereken kararlar olduğunu farkettim. Yardıma ihtiyacım vardı. Bir şeyleri değiştirmem gerekiyordu, yoksa bedenim daha fazla dayanamayacaktı. O zamana kadar ne kadar kontrolsüz olduğumu o gün kabul etmem gerekti. Ölmeye hazır değildim – Ama iyileşme yoluna girmeye hazırdım.

 

Bu anlattığım dönemin üzerinden seneler geçti, bu mücadele artık hayatımın en önemli parçası değil. Bedenim ve şeklim günlük hayatımda kendimi nasıl hissettiğimi etkilemiyor artık.

 

Ara sıra dürtülerimin tetiklendiğini ve desteğe ihtiyaç duyduğumu hissettiğim dönemde  konuştuğum arkadaşlarımın yanında, hala ara sıra aradığım ve konuştuğum bir beslenme uzmanım var. Ama bugün, bu duygusal tetiklenmelerle başa çıkabileceğim silahlarım da var elimde. Odak noktam artık kilo değil, olabildiğince sağlıklı olmak. Yemek yemeye sadece beslenme açısından bakmaya ve yediklerimin ruh ve beden sağlığıma iyi gelen şeyler olduğundan emin olmaya çalışıyorum.

 

Yakın zamanda kendimi geliştirmek ve endüstrinin gerçekçi olmaktan uzak bakışından kaçmak amacıyla Los Angeles’tan taşındım. Evime soktuğum dergilerin bile ünlülerin yaşamını delik deşik eden ya da sağlıksız bir kadın bedeni imajına odaklananlardan değil, sağlık ve akılla ilgilenenlerden olmasına dikkat ediyorum.

 

Genç kadınlara kendi seslerini bulmalarını ve bu konuda konuşmaları konusunda cesaretlendirmeye çalışıyorum. Toplumda aktif bir yer almak, ve fiziksel görünümün dışında bir benlik geliştirmek çok önemli. Gelişmek ve büyümek için birbirimize bağlı olmalıyız, aynı zamanda birbirimizle ilişki kurarken beden algısı ve toplumun zayıflık takıntısından uzak durmaya da çalışmamız gerekiyor.

 

Biz insanlar, aslında bedenimizden çok daha fazlasıyız. Bir sürü farklı şekillerde geliyoruz dünyaya. Farklılıklarımız, kutlanmak için varlar. Bugün saygı duyduğum kadınlara sahip oldukları güç, cesaret ve akıl için saygı duyuyorum. Çünkü gerçek güzellik burada yatıyor.

 

Bir gün hepimiz pürüzsüz cildimizi ve genç bedenlerimizi yitirip yaşlanacağız. Umarım geriye bakıp dolu dolu ve şefkatli bir yaşam sürdüğümüzü düşünebiliriz. Bu mutluluğu hepimiz hakediyoruz.

 

***

 

Vücudunuzla ilgili dertli düşünceleriniz yaşam kalitenizi etkiliyorsa, son üç ayda görünürde sebepsiz biçimde on kilodan fazla aldı ya da verdiyseniz, yemeği ödül veya ceza biçiminde kullanmaya başladığınızı farkediyorsanız, kalpsiz dünyanın hıncını kendi bedeninizden almak gibi düşünceleriniz, dürtüleriniz varsa lütfen profesyonel yardım almayı düşünün, ya da en azından öncelikle güvendiğiniz biriyle konuşun. Siz istemediğiniz sürece bunu kimsenin bilmesine gerek yok.

 

Kaynak 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YBu Resim Gitmeli Mi?
Bu Resim Gitmeli Mi?

Sanatçı Hannah Black'in siyah bir çocuk cesedini tasvir eden sanat eserinin var oluşunu ve sergilenmesini eleştirdiği açık mektubundan hareketle: "onurlandırmak" ve "lafı ağzına tıkmak" arasındaki ince çizgi nerede durur?

KÜLTÜR

YMary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar
Mary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar

Cambridge Üniversitesi Klasikler Profesörü Mary Beard'ın konuşması: Kadınlar Antik Yunan'dan bugüne güçle nasıl ilişkilendi?

SANAT

YÖlüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann
Ölüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann

Renate Bertlmann, 1970’lerde bir çok çağdaşı gibi 1968’in devrimci atmosferi ve ikinci dalga feminizmin gücüyle kadın bedenini bir kutlama ve devrim aracı olarak yeniden kurgulayan eserler üretmiş.

SANAT

YGüncel Kızlar (1977)
Güncel Kızlar (1977)

Vintage sarısı, yalnızca çözülmüş meselelere, başarıyla alınmış haklara mı değer?

Bir de bunlar var

Unutulmaz Müzik Yelpazesi ve Sezen Cumhur Önal
Kadınlara Nasıl Konuşacaklarını Söylemeyi Kesin
Sırlar ve Gönülsüz Bekçileri: Oraya Kendimi Koydum Üzerine

Pin It on Pinterest