Radikal feminizm, doğasında var olan trans-kapsayıcılığını görünür kılacak şekilde “geri kazanılabilir” mi?

MEYDAN

Radikal Kapsayıcılık: Radikal Feminizmin Trans Kapsayıcı Tarihini Anlatmak

Trans tarihçi ve militan Cristan Williams’ın Transgender Studies Quarterly (2016) dergisinde yayımlanan yazısını[i] Sina Tekin çevirdi. Çevirinin son okuması Beyza Bilal’e ait.

 

 

« Bu makale, radikal feminizmin translara açık olduğu ve olmaya devam ettiği yöntemleri değerlendiriyor. Makalede, trans kapsayıcı radikal feminist öncü kişiler, gruplar ve etkinlikler incelenirken, radikal feminizmin translarla bir sorunu olduğunu iddia eden popüler medya anlatısıyla karşılaştırılıyor. Aynı zamanda radikal feministlerin, feminizmlerinin trans kapsayıcı olmasını sağlamak için şiddete göğüs gerdikleri tarihsel örnekler de yer alıyor.

 

Bu makalede, radikal feministlerin transları içermesinin ve desteklemesinin trans ve feminist söylemden nasıl gizlendiğini ve böylece radikal feminizmin transları desteklemediği algısını nasıl yarattığını ele alacağım. Fikir öncüsü radikal feminist Andrea Dworkin’in uzun sure partneri olan radikal feminist yazar John Stoltenberg şöyle yazar (pers. comm., 13 Şubat 2015); “Gerçek anlamda devrimci bir radikal feminizmin transları kapsadığı fikri apaçık ortadadır. Dürüst olmak gerekirse, [Monique] Wittig, Andrea [Dworkin] ve [Catharine] MacKinnon’un çalışmalarında ortaya konan ‘cinsiyet sınıfı’ teorisi yerine biyoloji temelli/cinsiyet özcü bir ‘cinsiyet kastı’ teorisini tercih eden bir radikal feminizm türünün nasıl ve neden ortaya çıktığını gerçekten anlamıyorum. Radikal feminizm, doğasında var olan trans-kapsayıcılığını görünür kılacak şekilde “geri kazanılabilir” mi? Öyle umuyorum.” Bu makalede dikkat çekmek istediğim mevzu işte bu umuttur.

 

Stoltenberg, radikal feminist kanaat önderlerinin analizinden farklı olarak tanımladığı “biyoloji temelli/ cinsiyet özcü” ideolojiden açıkça bahseder. Bu amaçla, ben de bu ideolojiyi ayırt etmek için trans dışlayıcı radikal feminist (TERF) terimini kullanacağım. 2008 yılında çevrimiçi bir feminist topluluk, bu iki feminizm türü arasında ayrım yapmanın bir yolu olarak TERF’i popüler hale getirdi. Bu anlamsal ayrım yararlı olsa da, bazı internet kullanıcıları onu aşağılayıcı şekillerde kullandığından, çevrimiçi TERF aktivistleri bazen bu terimin bir hakaret olduğunu iddia etmektedir. İnternet çatışmaları bir yana, ben bu terimi, yaygın olarak bilinen orijinal bağlamıyla tutarlı bir şekilde kullanıyorum. Terimin öncüsü olan cisgender feminist Viv Smythe (Williams 2014a), “Aşağılayıcı olması amaçlanmamıştı. Aktivist bir grubun teknik açıdan nötr bir tanımı bilerek amaçlanıyordu. TERF’leri, bizim de ilişkilendiğimiz trans’-pozitif/ nötr olan diğer RadFem’lerden ayırmanın bir yolunu aradık, çünkü TERF olmayan RadFem’lerle uzun yıllara dayanan verimli/ sağlam bir etkileşim geçmişimiz vardı.” sözleriyle ifade etmiştir.

 

Bu ayrımdan yoksun olarak, “radikal feminizmin” trans deneyime eleştirel olmasının çeşitli biçimleri hakkında çok şey yazılmıştır. Popüler medya kuruluşlarının “radikal feministlerin” translarla sorun yaşadığını iddia etmesi sıradan bir durumdur. The Globe and Mail’ in iddiasına göre (Wente 2014), “Aslında bugün LGBT hareketindeki en sert çatışma radikal feministler ile trans hareketi arasındadır.” The New Yorker (Goldberg 2014), kendisine “Radfems Respond” [Radikal Feministler Yanıtlıyor] adını veren bir konferansın “trans haklarının yükselişe geçtiği bir dönemde, radikal feministlerin trans kadınları -umumi tuvaletler gibi kadınlara ait tesisleri kullanmalarına ya da sadece kadınlar için düzenlenen etkinliklere katılmalarına izin verilmemesi gereken- erkekler olarak görmekte neden ısrar ettiklerini açıklamaya çalışacağını” aktarır. National Post (Kay 2014), konu translar olduğunda radikal feminizm ve Paul McHugh’un aynı fikirde olduğunu söylüyor: “Gerçek cinsiyet değişikliği kesinlikle mümkün değil; sonunda ‘kadınsılaştırılmış bir erkek’ ya da ‘erkeksileştirilmiş bir kadın’ olursunuz. Radikal feministlerin inandığı şey de tam olarak budur.”

 

Radikal feminizmin bu popüler temsillerinde kaybolan, onun uzun ve cesur trans kapsayıcı tarihidir. Bu temsiller, Dworkin’in 80’lerdeki kadın yanlısı hukuki aktivizminin trans kapsayıcı olmasını sağladığını bize söylemiyor. Bu populer radfem vs. trans anlatıları aracılığıyla, 1970’lerin kadın müzik hareketinin soundunun açık trans kimlikli bir kadın tarafından tasarlandığı gerçeğini kaybediyoruz, zira radikal feminist lezbiyen ayrılıkçı müzik kolektifi Olivia Records’un kendisi de trans kapsayıcıydı ve Olivia’nın translar için tıbbi bakım masrafını karşıladığını kesinlikle duymuyoruz. Radikal feminist lezbiyen kolektifi The Furies’den doğan Olivia, “kısa sürede ‘kadın müziği’” hareketini tanımlayacak radikal lezbiyen kayıt ve performansları pazarlayan son derece başarılı bir kayıt şirketi” haline geldi (Morris 2015: 290).

 

TERF aktivizminin radikal feminizmin kendisi olduğu fikrini desteklerken, kolektifin trans dışlayıcı olmasını talep eden TERF aktivistlerinin aylarca süren boykot ve şiddet tehditlerine göğüs geren Olivia’lı kadınlarının cesaretini açıkça görmek zorlaşmaktadır (Williams 2014b). Silahlı bir grup TERF aktivisti Olivia’nın bir gösterisinde trans kadın ve Olivia üyesi Sandy Stone’u öldürmek için ortaya çıktığında, bu grubun ideolojisinin Olivia’nın radikal feminizminden farklı olduğunu belirtmek önemlidir. Stone’a göre, ölüm ve şiddet tehditleri yaygın hale geldi: “Hakkımda nefret mektupları alıyorduk… Ölüm tehditleri bana yönelikti ama eğer benden kurtulmazlarsa Kolektif için şiddetli sonuçlar öne sürülmüştü.”  Olivia ve Stone, Olivia’nın gösterisinin Seattle’a gelmesi halinde The Gorgons adlı bir TERF grubun Stone’u öldürecekleri haberini aldılar. Stone, Olivia gösterisinin “muhtemelen ciddi bir fiziksel güvenlik ihtiyacıyla yapılmış tek kadın müzik turu” olduğunu söylüyor. Tehditlerini yerine getiren silahlı Gorgonlar gösteriye geldiler ancak Olivia güvenliği tarafından silahsızlaştırıldılar. Stone, “Gorgonlar gerçekten geldi ve silahları ellerinden alındı. Dehşete düşmüştüm. Bir müzik parçasına ara verildiğinde birisi ‘GORGONS!’ diye bağırdı ve ben de oturduğum yerden ışık hızıyla konsolun bulunduğu masanın altına geçtim. Vurulmayacağım belli olana kadar orada kaldım” (Williams 2014b).

 

 

Aynı şekilde, o güne kadarki en büyük lezbiyen buluşmasında (Stryker 2008:104) -1973 West Coast Lezbiyen Konferansı (WCLC)- tanıtılan radikal feminizm ile konferans sahnesine hücum edip trans kadın ve konferans eş organizatörü Beth Elliott’u darp etmeye kalkışan bir grup TERF aktivisti arasında ideolojik bir fark olduğunu kabul etmemiz gerekir. WCLC’nin radikal feministleri, TERF aktivistlerin şiddetinin önünde durduklarında -WCLC’li bir trans kadını fiziksel olarak koruduklarında-  ve TERF’ler de bu cesur radikal feministlere saldırıp onları fiziksel olarak darp ettiklerinde, bu durum, kendisini medyaya sürekli olarak radikal feminizm olarak tanıtan çağdaş TERF hareketinin tarihsel temeli hakkında ne söyler? Erken dönem radikal, feminist ve lezbiyen kadınların müzik yapımcısı Robin Tyler, Elliott’u saldırıdan koruyan kadınlardan biriydi. “Beth Elliott’u koruduk. Robin Morgon korkunç bir konuşma yaptı ve Beth gitar çalıp şarkı söylemek için sahneye çıktığında [TERF’ler] onu tehdit etmeye başladılar. Patty [Harrison] ve ben sahneye atladık ve dayak yedik, çünkü sahneye onu fiziksel olarak dövmek için gelmişlerdi” (Williams 2014c).

 

Radikal feminizmin trans kapsayıcı doğasının gizlenmesi, TERF aktivisti Sheila Jeffreys’in Andrea Dworkin Anma Konferansında yaptığı konuşmada açıkça görülmüştür. Jeffreys, Dworkin’i ilham kaynağı olarak gösterirken ve Dworkin’in öncü kitabı Woman Hating hakkında uzun uzun konuşurken, aynı zamanda trans kadınların bedenlerini aşağıladı ve trans tıbbi bakımının gereksiz olduğunu iddia etti. Jeffreys, tüm sunumu boyunca, -aktivizminin ilham kaynağı olarak gösterdiği kitabın sonunda- Dworkin’in transların trans tıbbi bakımına ücretsiz erişimini savunduğunu ya da cinsiyet kimliği çalışmalarını patriayarkaya karşı yıkıcı nitelikte gördüğünü bir kez bile belirtmedi. Dworkin şöyle yazar (1974: 175), “Translarla yapılan çalışmalar ve çocuklarda cinsiyet kimliğinin oluşumuna ilişkin çalışmalar, iki ayrı biyolojik cinsiyet olduğu fikrine meydan okuyan temel bilgiler sağlamaktadır. Bu bilgi, cinsiyet farklılığının gelenekçi biyolojisini, cinsiyet benzerliğinin radikal biyolojisine dönüştürmekle tehdit ediyor.” Ve Dworkin sözlerine şu sekilde devam eder, “Her transın cinsiyet değiştirme ameliyatı olma hakkı vardır ve bu, toplumun işlevlerinden biri olarak toplum tarafından sağlanmalıdır” (186).

 

TERF aktivistlerinin cinsiyet özcülüğü karşısında öncü radikal feminist Catharine MacKinnon (Williams 2015) diyor ki, “Erkek egemen toplum, kadınları her zaman ayrı bir biyolojik grup olarak tanımlamıştır. Eğer bu özgürleşmeyi sağlayacak olsaydı, özgür olurduk… Bana göre kadınlar politik bir gruptur. Trans kadınların kadın olup olmadıklarının tartışıldığı son birkaç yıla kadar bunu söylemek ya da üzerinde çalışmak için pek fırsatım olmamıştı”. Buna ek olarak, “Her zaman birinin nasıl kadın ya da erkek olduğu umurumda değil diye düşünmüşümdür; bu benim icin önemli değil. Bu sadece tıpkı diğer herkes gibi onların özgüllüklerinin, benzersizliklerinin bir parçasıdır. Kendini kadın olarak tanımlayan, kadın olmak isteyen, kadın olarak dolaşan herkes bana göre kadındır” (On Century Avenue 2015). Stoltenberg de MacKinnon’a katılarak şunları söyler; “Bireysel olarak transların siyasi görüşleri ne olursa olsun, varlıkları geniş bir “cinsiyet ve toplumsal cinsiyet” köktencileri yelpazesinde cinsiyet özcülüğünün muhafazakarlığını tehdit ediyor. Ve bu açıdan, transların bugünün ön saflarında yer aldığına inanıyorum” (pers. comm., 14 Mart 2015).

 

“Radikal feminizmi” translara karşı sert bir savaşa kilitlenmiş olarak nitelendirdiğimizde, radikal feminizme özgü bir şeyin kaybolduğunu düşünüyorum. Bu tür iddialar, radikal trans kapsayıcılığının son derece cesur bir tarihini gizliyor. Dahası, TERF ideolojisini radikal feminizmle birleştirmek, çok sayıda radikal feminist fikir öncüsünün sesini silmektedir. Daha da kötüsü, trans topluluğunun yanında yer alan radikal feministlerin seslerini fark etmediğimizde, kadınların özgürleşmesine yönelik çalışan tüm kadınların – hatta trans kadınların – dahil edilmesini sağlamak için şiddete ve olası ölüme göğüs geren feminizmin zayıflatılmasına katkıda bulunmuş oluruz.

 

Trans tarihi araştırmalarına merakımı uyandıran iki trans tarihçiye derin minnettarlığımı ifade etmek isterim: Leslie Feinberg ve Susan Stryker. Ayrıca, K. J. Rawson’a trans tarihinin korunmasına yönelik özverileri için teşekkür etmek istiyorum. Son olarak, Alexis Melvin, Monyque Starr, Koomah, Bethany Townsend, Daniel Williams, Carolyn Bosma, Robin Mack ve sayısız Trans Merkezi gönüllüsüne Houston Transgender Arşivi’nin bakımına yardımlarından ötürü teşekkür etmek istiyorum.

 

 

Referanslar

Dworkin, Andrea. 1974. Woman Hating. New York: Penguin.

Goldberg, Michelle. 2014. “What Is a Woman?” New Yorker, August 4.

Kay, Barbara. 2014. “Barbara Kay: Transgendered Advocacy Has Gone Too Far.” National Post, August 6.

Morris, Bonnie. 2015. “Olivia Records: The Production of a Movement.” Journal of Lesbian Studies 19, no. 3: 290–304.

On Century Avenue. 2015. “Harm Is Harm, Hello.” March 9.

Stryker, Susan. 2008.  Transgender History. Berkeley, CA: Seal.

Wente, Margaret. 2014. “The March of Transgender Rights.” Globe and Mail, August 2.

Williams, Cristan. 2014a “TERF: What It Means and Where It Came From.” TransAdvocate, 15March 15.

-. 2014b. “TERF Hate and Sandy Stone.” TransAdvocate, August 16. .

-. 2014c. “That Time TERFs Beat RadFems for Protecting a Trans Woman from TheirAssault.” TransAdvocate, August 17.

-. 2015. “Sex, Gender, and Sexuality: The TransAdvocate Interviews Catharine A.MacKinnon.” TransAdvocate, April 7.

 

[I] “Radical Inclusion: Recounting the Trans Inclusive History of Radical Feminism“, Cristan Williams, TSQ: Transgender Studies Quarterly, Volume 3, Numbers 1–2, May 2016.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

Y“Erkek sosyalleşmesi” ve “trans erkek- trans kadın karşıtlığı” söylemi üzerine
“Erkek sosyalleşmesi” ve “trans erkek- trans kadın karşıtlığı” söylemi üzerine

Transmizojinin bir tezahürü, trans kadınların/feminenlerin aşırı dikkat ve incelemeyle karşı karşıya kalmasıdır: Her hareketimiz, yanlış adımımız ve hayali güdülerimiz incelenir, aşırı analiz edilir ve çoğu zaman korkunç sonuçlara yol açacak şekilde büyütülür. Trans erkek/maskülen görünmezliğinin de aynı madalyonun diğer yüzü olduğunu iddia ediyorum.

MEYDAN

YTrans Manifestosu: Bedenimiz Bize Aittir
Trans Manifestosu: Bedenimiz Bize Aittir

Translar bedenleri üzerinde özgürce tasarrufta bulunma hakkına sahiptir. Translarla dayanışma çağrısında bulunuyoruz!

MEYDAN

YButch Trans Kadınlar
Butch Trans Kadınlar

Bireysel cinsiyet ifadelerimiz neden başkalarını güvende ve rahat hissettiren şeylere uymaya zorlansın ki? Neden ucube ve uyumsuz gibi hissettirilmeden kendimizi ifade edemiyoruz?

KÜLTÜR

YSinemaya Yansıyan Cis Bakışı
Sinemaya Yansıyan Cis Bakışı

İşte size bir eserde cis bakışın varlığının saptanmasına olanak sağlayan 20 kriterden oluşan genel bir liste… Eğer bir film bu kriterlerden en az üçünü karşılıyorsa, film trans kimliklere dair cis bir bakışın taşıyıcısı demektir.

Bir de bunlar var

“Nerdesin Aşkım? Mis Sokak’tayım Aşkım!”
küçük gruptan stk’ya, yapı meselesi
Yunanistan’da #MeToo: Bir hükümet kaç sübyancıya istifa eder?

Pin It on Pinterest