Kendini uygar dünyanın demokratik bir ülkesi olarak ortaya koyan Kanada, kendisinden talep edilen seyahat vizesini, “Kanada dışında kaydadeğer aile bağları olmama” kriterine referansla reddediyor. Öyle ki, ülkenin girişinde, “damsız girilmez” mi yazıyor diye merak ediyor insan.

MEYDAN

Bir Vize Başvurusu Hikâyesi: “Ağası Güçlü Olanın Kulu Suçlu Olurmuş”

 

 

Türkiye’den Avrupa ya da Kuzey Amerika ülkelerine yapılan seyahat ve eğitim vizesi başvuruları, özellikle son yıllarda büyük ölçüde reddediliyor. Kimi ülkeler seyahat talebini değerlendirme süreçlerine ilişkin geribildirimlerde buluyor. Kimileri ise, kısaca “şüphelerim var” diyerek seyahat talebini doğrudan reddediyor. Geribildirim mektuplarında yaygın olarak, seyahati hakkında yalan beyanda bulunduğu ima veya iddia edilerek kişi itibarsızlaştırılıyor. Kişilerin evrensel insan haklarından biri olan seyahat hakkından faydalanma isteğiyle başlayan bu sürecin sonu insan hakları ihlallerine varıyor.

 

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 10 Aralık 1948 günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edildiği, oylamaya katılan ülkelerden 48’inin bildirideki maddeleri kabul ettiği bilinir. Bu ülkeler arasında Türkiye, İngiltere ve Kanada da var. Kararı kabul eden her ülke gibi bu ülkeler de bildiriyi imzalarken, bildirideki 30 maddeye uyacaklarını taahhüt eder.

 

Bu 30 madde, insanların deneyimledikleri sorunların ekonomik, sosyal, siyasal, kurumsal, ilişkisel vs. boyutlarını evrensel düzeyde tanıma ve bu sorunları ortak akla referansla çözme esasına bağlıdır. Bildirinin 13. Maddesi ise, seyahat ve göç hakkı üzerinedir. Dolayısıyla, bildiriye imza atan her ülke, seyahat ve göç etme hakkını uygularken bildirinin ilgili maddesinde sadık kalacağı sözünü verir. Bununla birlikte, seyahat veya göç etme hakkının, salt insani bir hak olmaktan çok, canlılığın bir gerekliliği olduğunun altını çizmek gerekir.

 

Tüm canlıların ortaklaştığı bu yaşamsal hakkı yasaya, etik değerlere ve hesap verebilirlik ilkesine bağlı kalarak deneyimlemek ise, yalnızca insana özgüdür. Ben de bütün bu yasal ve ussal argümanlara güvenerek, Kanada’yı öğrenci vizesiyle ziyaret etme planı yaptım. Kanada’ya yaptığım vize başvuru sürecinde birçok uygunsuz bürokratik işleme maruz kaldım ve insan hakları evrensel beyannamesini imzalayan Kanada’nın beyanname maddelerini ihlal ettiğine ve hukuku askıya aldığına tanıklık ettim. Kanada’da almayı planladığım dil eğitimi için ilk vize başvurumu 2023’ün Kasım ayında gerçekleştirdim. Talebim, “You do not have significant family ties outside Canada” [“Kanada dışında kaydadeğer aile bağlarınız yok”] ve  “The purpose of your visit to Canada is not consistent with a temporary stay given the details you have provided in your application” [“Kanada’ya ziyaretinizin amacı, başvurunuzda verdiğiniz ayrıntılar göz önüne alındığında geçici bir kalışla tutarlı değil”] gerekçeleri ile 10 gün içinde reddedildi. Halihazırda okula kaydolduğum ve iş yerinden ücretsiz izin aldığım için, Kanada’ya ikinci kez vize başvurusunda bulundum. Seyahat motivasyon mektubumda, verdikleri ret kararının rasyonel dayanaklarını sorunsallaştırmaya çalıştım. Karar mekanizmalarında esas aldıkları verilerin ne olduğu, kararın neye göre ve hangi yöntemlerle alındığı son derece belirsizdi. Bu belirsizliğin, bürokrasinin şeffaflığı ve tarafsızlığı ile uyumlu olmadığını vurguladım. Seyahatim sonrasında, kendi ülkeme döneceğime dair bilgi edinebilecekleri başka bir evrak talepleri olması durumunda işbirliğine açık olduğumu vurgulayarak seyahat motivasyon mektubumu sonlandırdım. 28/12/2023 tarihinde, seyahat talebimin ikinci kez reddedildiği öğrendim. İlk vize başvuru talebime gönderilen ret kararı ile ikinci karar, tarih bilgisi dışında birebir aynıydı.

 

Vize başvuru taleplerime gösterilen, “Kanada dışında kaydadeğer aile bağlarınız yok” gerekçesi, Kanada’nın personası üstüne düşünmeme sebep oldu. Bu konu hakkında konuştuğum çoğu kişi, “Kanada nasıl öyle şey yapar” minvalinde yorumlarda bulundu, ki bu anlam verememe ve şaşkınlık halini anlıyorum. Çünkü çoğumuz, lubunya evlilikleri yasallaştırması, bekâr annelerin kamusal hizmetlere erişimini kolaylaştırması, esrar kullanımını suç olmaktan çıkarması vb. uygulamalarıyla biliyoruz Kanada’yı. Bu uygulamaların olduğu yerde, kişisel hak ve özgürlüklerin öncelikli sayıldığını, bu haklara erişimin herkes için önemsendiğini varsayabiliyoruz. Bu yanılsama, evrensel insan haklarına hangi insanların daha erişebilir ya da erişemez olduğunu düşünmek zorunda kalınca yerini büyük bir hayal kırıklığına bırakıyor. Kendini uygar dünyanın demokratik bir ülkesi olarak ortaya koyan Kanada, kendisinden talep edilen seyahat vizesini, “Kanada dışında kaydadeğer aile bağları olmama” kriterine referansla reddediyor. Öyle ki, ülkenin girişinde, “damsız girilmez” mi yazıyor diye merak ediyor insan.

 

Kaydadeğer aile bağları nasıl bağlardır? Aile bağları nedir? Aile yaygın olarak anne-baba-çocuk üçgeniyle tanımlanmakla birlikte, toplumun en küçük birimi sayılır. Oysa birçok insan aile olmayı tercih etmeyebilir ya da cinsiyet/cinsel kimliği normatif görülmeyenlerin aile edinme hakkı yasal yollarla gasp edilebilir. Ya da insanlar ebeveynlerini kaybetmiş olabilir. Kısacası, vize talebi bu gerekçeyle reddedilen bir kişi hem seyahat hakkı engeli şiddetine hem de ayrımcılığa maruz kalmış olur. Kendi ülkesinde evlilik hakkı bulunmayan bir lubunyanın ya da anne babası olmayan bir insanın seyahat talebini bu gerekçeyle reddetmek, ayrımcılıktır. Çünkü bir kişiye ya da bir gruba belli aidiyetlerinden, özelliklerinden, seçimlerinden veya dezavantajlarından dolayı önyargılı davranmak ayrımcılıktır. Bütün bunlarla birlikte, kaydadeğer aile bağları olanların ülkelerine geri döneceklerine dair verdikleri söze itibar ederken, olmayanınkini yalan saymak ve bu doğrultuda ret kararı vermek, sözüne itibar edilenin neye göre belirlendiği tartışmalarını da beraberinde getiriyor. Üstelik Kanada, vize başvuru koşulları arasında göstermediği bu kriteri ret gerekçesine esas alıyor. Bu “şaka gibi” değildir. Bu bir şiddet biçimidir, daha ağır konuşmak gerekirse, dolandırıcılıktır. Bununla birlikte, kişinin kaydadeğer aile bağları olmadığı bilgisinde esas alınan verinin hangi kanallardan elde edildiği de şaibeli. Kimileri bu verilerin yapay zekâ teknolojisiyle elde edildiği, kimileri ise vize memurlarının başvuruları düpedüz yazı tura atarak değerlendirdiği kanısında. Ama herkes, vize başvurularının usulüne uygun değerlendirilmediği konusunda hemfikir. Dahası, Kanada seyahat başvuruma cevaben gönderdiği karar mektubunda, “Verdiğiniz bilgi, belgeler ile vize başvuru türünüz uyumlu ve tutarlı değildir” iddiasıyla mansplaining’in evrimine de katkıda bulunuyor. Düşündüm biliyor musunuz; acaba öğrenci vizesi yerine, turist vizesine mi bastım yanlışlıkla? İkametgâh yerine, diploma mı koydum? Kendime, tedbirlerime, titizliğime ve özenime hiç bu kadar yabancılaşmamıştım.

 

Kanada’ya yaptığım vize başvuruları reddedilmiş olsa da, seyahat planlarımdan vazgeçmedim. Kayıt yaptırdığım okuldan, eğitim hakkımı İngiltere’de de kullanabileceğimi öğrendim. Kayıt aktarma prosedürlerini hızlıca yerine getirdim ve İngiltere’ye vize başvurusunda bulundum. Hesabımdaki para maaşımın 8 katı olduğu için, paranın kaynağına dair şüpheleri olduğunu ve seyahat talebimi bu gerekçeyle reddettiklerini bildirdi onlar da. Bu gerekçeyle başvurumu reddedebileceklerini hesaplayıp, ablamın hesabından gelen para makbuzlarını, ablamın vukuatlı nüfus kayıt örneğini ve kendi birikimim olan fiziki varlıkları paraya çevirdiğimi gösteren evrakları, başvuru evraklarıma eklemiştim oysa. Bir de, dediklerine göre, geçmişte aldığım dil kurslarına ilişkin yaptığım ödemelerin faturasını bizzat ödeyip ödemediğim belli değilmiş. Şaşırtıcı ya da tuhaf değil. Kışkırtıcı ve öfke uyandırıcı.

 

Bunun üstüne, vize başvuru sürecinde uğradığım hak ihlallerinin hesabını sormaya kalktım. Bu süreçte profesyonel bilgisi ve dostluğuyla sürece katkıda bulunmak isteyen avukat arkadaşım dava sürecini nasıl örgütleyebileceğimiz hususunda araştırmalar yaptı. Kanada konsolosluğu başka bir ülkenin kurumu olduğundan, vize işlemleri, özel hukuk ilişkilerinden doğan bir işlem değil, söz konusu devletin egemenlik tasarrufu olarak kabul ediliyor, böylece yargı bağışıklığı ortaya çıkıyor. Bu nedenle de ne yerel mahkemeler nezdinde ne de uluslararası platformlarda kurumu dava etmek mümkün olmuyor. Kuruma yöneltilecek itiraz ancak Kanada’da açılacak bir davayla mümkün olacaktı. Sürecin maliyetli olmasını geçtim, süreci başlatabilmek için Federal Hükümetle temas sağlayabileceğimiz herhangi bir iletişim kanalı bulmak bile neredeyse imkânsız. Bu durum, kurumu dava etmek gibi bir imkânın olmadığını kanıksamamıza sebep oluyor. Devlet gücünün keyfi kullanımı ile gasp edilen seyahat hakkımın hesabını soramasam bile uygulanan bu şiddeti dile getiriyor ve duyulmasına çabalıyorum.

 

Hesap sormamı sağlayacak hukuki bir kanalın yokluğu, çağın geri kalmışlığı ya da bu kanala hiç ihtiyaç duyulmamasıyla alakalı değil elbette. Siyasetin bir bilgi nesnesi olmaya başlamasıyla, insanın yasaya karşı hesap verme sorumluluğunun bir ahlak fetişine dönüştüğünü kabul etmek gerekiyor. Yasa ise bir uygarlık miti olarak kutsanıyor. Yasanın mitselliği, elbette onu resmedenin hayal ürünü ya da uydurması olduğu anlamına gelmez. Yasa ne bir evrimsel gerçeklik ne de kültürün çıktısıdır. Edimleri asla şiddet sözüyle yan yana gelmeyen yasa, kendini narsisizm, paranoya, tehdit fantezileriyle kuran bir yapıdır. Çünkü onun edimleri, şiddetin bir türü olarak tanımlanamaz ya da sınıflandırılamaz. Biliyorum ki, bu olay münferit bir talihsizlik, kader ya da hayra yorabileceğim bir şer değil, yasa ile tümgüçlü hale gelen bürokrasinin başına buyrukluğunun bir sonucudur.

 

Bu süreçte şefkatini ve desteğini benden hiç esirgemeyen atanmış ve seçilmiş aileme minnettarım. Cape Town’ dan selamlar…

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Bosna Hersek’ten Meseleli Kuir Tasarımlar: TANKA
Gezegeni Dönüştüren Bir Şey: Veri Gazeteciliği
Cinsel Şiddet ve Rızaen Korunma (ya da Korunamama)

Pin It on Pinterest