Gizem Aksu’nun Hepimiz İçin 9/8’lik Bir Dövüş (2022) filmi Roman/Sinti boksör Johann Rukeli Trollmann’ın ruhunun huzur bulması temennisiyle şamanik bir davul ritmiyle başlıyor. Bu ritmik sekansa Rukeli’nin “tökezleme taşı”nın[i] görseli eşlik ediyor. Bu taşlar özellikle Almanya’nın çeşitli yerlerinde (Rukeli özelinde Hannover, Hamburg ve Berlin’de) Nazi Almanya’sında öldürülen LGBTİ+, Roman ve Yahudilerin hatırlanması için sokaklardaki Arnavut kaldırımlarının arasına yerleştirilen pirinç plakalar.
Sonra bir parkta, yarısı yerle birleşmiş bir ringde dans ve boks hareketleri yapan bir dansçıylayız. Burası Trollmann için yapılmış 9841 isimli anıt.[ii] Rukeli Trollmann dans ederek boks yapmakla suçlanan Roman bir boksör. Nazizm Almanya’yı ve Avrupa’nın bir kısmını ele geçirmeden önce, popüler bir boksör olan Rukeli yeterince “erkekçe dövüşmediği” ve “Alman görülmediği” için Olimpiyatlardaki seçmelerden çıkarılmış. 1933’te planlanan bir dövüşten önce Almanların arilik takıntısıyla dalga geçmek için saçlarını sarıya boyayıp vücudunu beyaz bir tozla kaplamış. Bu bilgilerin bir kısmı Google taramasıyla, bir kısmı da Gizem Aksu’nun Hepimiz için 9/8’lik bir Dövüş filminden edinilebilir. Dansçılar film boyunca Nazilerin Trollmann’ı aşağılamak için kullandığı “çingene gibi boks yapmak” önerisini hayata geçiriyor. “Çingeneliği,” Roman olmayı aşağılamak için söylenen bir ifadeyi sahiplenip kendilerine mâl ediyorlar. Tıpkı “ibne, kuir, orospu” kelimeleri gibi.
Berlin, Viktoria Park’ta geçici olarak sergilenen Rukeli Trollmann anıt heykeli (2010)
Aksu mücadele etmeye, dans ve dövüşün harmonisine dair çok şiirsel bir film yapmış. Dört farklı dansçının politik meseleleri etrafına örülmüş olan bu dans ederek dövüşme hali çok ilham verici. Çünkü hem mücadeleleri ve özneleri birbirine bağlıyor, hem de Rukeli’nin Nazilere karşı mücadelesini tarihsel olarak Türkiye’ye bağlıyor.
Gizem Aksu’nun göçle ilişkisinin rahatlamasını, kendisini Berlin’e daha köklenmiş hissetmesini sağlıyor attığı göbekler. Romanların jenerasyonlara yayılan göçebeliği, ait hissetmek gibi kavram üzerine düşündürüyor seyirciyi. Şehirde dolaşan bir Rukeli hayaletiyle İstanbul’a geçiyoruz sonra. Kendi mahallesindeki kentsel dönüşümle ilgili konuşuyor dansçılardan biri (Gizem Nalbant). Kamera Bomonti, Fikirtepe gibi yerlerde geziyor, yani şehrin herhangi bir yerinde olabiliriz. Dozerlerin mahalleye girip bir anda orayı yerle bir etmesinin geride bıraktığı agresyonla dans ederek baş etmeye çalıştıklarını anlatıyor.
Fotoğraf: Ece Latifaoğlu
Dansçıların 9/8’lik dansları, Fikirtepe’de kentsel dönüşümün erişmediği bir mahallede çocuklar ve balkondan onları izleyen kadınlarla kesişiyor. Bir başka dansçı (Banu Açıkdeniz) feminist hareketi, onunla nasıl güçlendiğini, bir diğeri (Sema Semih) kendi açılma sürecini ve LGBTİ+ hareketi anlatıyor. Tüm bunları İstanbul’un birbirinden farklı siluetlerinin önünde dans ederken anlatıyorlar. Galata köprüsü, Tarlabaşı’ndaki kentsel dönüşümle eski mahalleyi ayıran metal perdelerin önü, tarihi yarımada ve Haliç’e bakan bir teras… Bu kentin, bu kentte yaşayan herkesin mücadelelerinin ortak olduğunun, hepimizin benzer bir dansla dövüştüğünün altını çiziyorlar. O yüzden eylem sesleri ve gaz görseliyle birbirine bağlanıyor LGBTİ+ aktivisti Sema Semih ve Banu Açıkdeniz’in sekansı. Tüm kişisel hikayelerin toplumsal bir arka planı var, diyor sonunda seyirciye bu film. Rukeli, kendisini yok sayan, yeterince “erkek” ve “aryan” bulmayan Nazi Almanya’sıyla mücadele ettiyse, biz de başka bir yerinden tutup devam ettireceğiz mücadeleyi, başka çaremiz yok.
[i] Stolpersteine (stumbling stones)
[ii] Nazilerin Rukeli Tollmann’ı Neuengamme’da hapsettiği hücrenin numarası
Ana görsel, fotoğraf: Derin Cankaya